Bazı kokular vardır, burnumuza ulaşır ulaşmaz bizi seneler öncesine, hiç beklenmedik bir ana, belki bir çocukluk sabahına, sobada közlenen kestane kokusuna ya da bahar da açan ıhlamur ağacı kokusuna ışınlar. Henüz adlandıramasak da tanırız o kokuyu. Kalbimiz çarpar, gözlerimiz buğulanır ya da yüzümüze sıcak bir tebessüm yerleşir. Peki ama neden?
Neden ılık bir yaz gecesinde yasemin çiçeği kokusu, yağmur sonrası toprak kokusu ya da taze pişmiş ekmeğin kokusu bu kadar güçlü birer zaman makinesine dönüşür?
İnsan davranışları ve duyguları üzerinde yoğun etkiler oluşturan koku alma duyusu, evrimsel süreçte ilk gelişen duyulardan biri olarak kabul edilmektedir. Kokuların, kişinin hayat öyküsüne dair unutulmuş anılarını bir anda tazeleyebilme yeteneği, bu duyusal algı sistemini psikoloji ve nörobilim dallarında ilgi çekici ve spesifik bir çalışma konusu haline getirmiştir (Herz, 2004). Bireyin bilişsel yapısı, önceki deneyimlere ait anıları genellikle beklenmedik uyaranlarla anımsamaktadır. En ilkel duyu olan koku, koku sinyallerinin doğrudan limbik sistemle bütünleşmesiyle zihinde yer eden anıları hızlı ve yoğun bir şekilde canlandırma kapasitesine sahiptir.
Bir Koku Bir Hatıra: Koku Duyusunun Duygusal Hafıza Üzerindeki Etkisi
Koku duyusu, diğer duyularla karşılaştırıldığında daha farklı bir öneme sahiptir. Koku sinyalleri, beyindeki duygularla ilişkili olan amigdala ve bellekle ilgili hipokampus bölgelerine direkt ulaşır. Bundan dolayı kokular, yoğun duygularla bağ kurar ve bellekte uzun süre kalıcı hale gelebilir. Kokular, kişinin bilinçdışında kaydedilmiş veya bastırılmış anılarını, erken çocukluk deneyimlerini yoğun duygusal tepkiler eşliğinde yeniden ortaya çıkarabilir (Herz & Schooler, 2002).
Koku, Anılar ve Duygular: Proust Etkisi
Bireyde anlam ifade eden geçmişteki deneyimlerini duygusal yoğunluğu ile anımsatması, ‘’Proust Etkisi’’ olarak nitelendirilmektedir. Marcel Proust’un ‘’Madeleine Kurabiyesi’’ olgu örneği gösterilebilmektedir. Bu örnekte; Marcel Proust, çocukluk döneminde yaşadığı deneyimini bir gün madeleine kurabiyesini çayına batırıp tadında hatırladığını anlatmıştır. Bu tecrübe onu ansızın halasının evinde yaşamış olduğu çocukluk hatıralarını ve bastırılmış duygularını yeniden canlandırmıştır. Proust yaşadığı bu durumu, kokuların sadece geçmiş hatıraları anımsamakla kalmayıp bununla birlikte yoğun duyguları yeniden deneyimlemeye fırsat verdiğini göstermektedir. Bu tür deneyimler ‘’Proust deneyimi’’ olarak nitelendirilmektedir (Ozan, 2021, S. 248).
Bahsettiğimiz örnekteki gibi koku, beynimizin duygusal belleği ile doğrudan bağlantılıdır. Koku ve tat duyusal süreçleri, bir kurabiyeyi yediğinde bilinçaltındaki çocukluk anılarını hatırlattığı ve bu etkiyle geçmişteki deneyimlerin hafıza ve duygusal boyutlarını anlamamıza eşlik eden bir fenomen olabilmektedir. Bireyin; koku, tat, ses, renk gibi duyusal süreçlerin zihnimizde yeniden oluşturabileceğimizi ortaya koyar. Bu yüzden kokular, bilinç dışında hatıralara tutunur ve hislerle harmanlanarak beynimizde yer bulmaktadır. Fakat bu durum sadece kişisel tecrübelerle kısıtlı değildir; bazı kokular toplumsal zihnin kesiti haline dönüşmektedir.
Neden Bazı Kokuları Kötü Olarak Sınıflandırırız?
Bazı kokulara karşı oluşan negatif davranışların zemininde evrimsel bir savunma mekanizması yatmaktadır. Tarih öncesi insan çürümüş etin, zehirli mantarlar ve küflenmiş ot kokusu hayatta kalmak için bir ipucuydu. Burada ‘’tehlike var’’ uyarısı yapılmaktaydı. Evrimsel olarak tehlike ile ilişkilendirilmiş koku, beyin tehdit oluşturacak bir durum algıladığında kaçınma refleksini devreye geçirmektedir.
Bu bağlamda bazı kokulara yönelik olumsuz tepkiler, doğuştan olmamakla beraber yaşam boyunca deneyimlediğimiz hatıraların temelinde yatıyor olabilir. Örneğin; nemli duvarlara sinmiş rutubet kokusu çocukluğumuzda deneyimlediğimiz eski evimizdeki yalnızlık duygusunu anımsatır. Beyin, kokuyu yalnızca bir uyarıcı niteliğinde algılamazken bununla beraber tüm duyguların aslında kilididir.
Sonuç
Koku hafızası, sadece geçmişin sessiz bir anımsatıcısı değil aynı zamanda insan beyninin ne kadar homojen, derin hislerle dolu olduğuna dair işaret etmektedir. İnsan zihninin sadece rasyonellik çerçevesinde değil hisler ve bedenle de sarılı olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak koku hafızası, yalnızca kişisel hatıraların dışında, birey olmanın, deneyimlemenin, anımsamanın, kimi zaman ise duygusal olarak güçlenmenin de geçidi olabilmektedir.
Kimi zaman bir kokudan kaçarken aslında geçmişimizden, korkularımızdan veya acı bir hatıradan kaçıyoruzdur ve belki de bazı kokuları kötü olarak sınıflandırmamız, burnumuzun değil ruhumuzun bize verdiği bir sinyaldir.
Hatıraların derinliklerinden gizli kalmış hisler, bir gün ansızın tanıdık bir kokunun çağrısıyla yeniden hayat bulabilir.
Kaynakça
Herz, R. S. (2004). A naturalistic analysis of autobiographical memories triggered by olfactory,
visual, and auditory stimuli. Chemical Senses, 29(3), 217–224.
https://doi.org/10.1093/chemse/bjh025
Herz, R. S., & Schooler, J. W. (2002). A naturalistic study of autobiographical memories
evoked by olfactory and visual cues: Testing the Proustian hypothesis. The American Journal
of Psychology, 115(1), 21–32. https://doi.org/10.2307/1423672
Ozan, M. (2021). Bellek, koku ve Proust etkisi. İnsan ve Toplum, 11(2), 245–258.
https://doi.org/10.12658/M0259
Sobel, N., Prabhakaran, V., Hartley, C. A., Desmond, J. E., Zhao, Z., Glover, G. H., & Gabrieli,
J. D. E. (1998). Sniffing and smelling: Separate subsystems in the human olfactory cortex.
Nature, 392(6673), 282–286. https://doi.org/10.1038/32654
Willander, J., & Larsson, M. (2006). Smell your way back to childhood: Autobiographical odor
memory. Psychonomic Bulletin & Review, 13(2), 240–244.
https://doi.org/10.3758/BF03193837