Kıskançlık; kişinin değer verdiği bir ilişkiye, nesneye ya da kişisel konumuna yönelik bir tehdit algıladığında ortaya çıkan, öfke, kaygı, üzüntü, korku ve güvensizlik gibi çeşitli duyguların iç içe geçtiği karmaşık bir duygular bütünüdür. İnsan doğasının evrensel bir parçası olarak kabul edilen bu duygu, bireyin hem iç dünyasını hem de sosyal ilişkilerini derinden etkileyebilir. Çoğu zaman maskelerin ardına gizlenen kıskançlık duygusu, insanlar tarafından öyle ustalıkla saklanır ki; onun bizi içten içe tüketen, düşünce biçimimizi bozan ve ilişkilerimizin görünmez dinamiklerini belirleyen bir gölgeye dönüştüğünü fark bile edemeyiz.
Kıskançlık üzerine yapılan çalışmalar, bu duygunun yalnızca mevcut ilişkilerle açıklanamayacak kadar köklü ve çok boyutlu olduğunu göstermektedir (Madran, 2008). Bireyin erken dönem ilişkileri, ebeveynlerle kurduğu bağ, gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanma biçimi ve bilinçdışı çatışmaları kıskançlığın ortaya çıkış biçiminde önemli rol oynar. Bu nedenle kıskançlığı yalnızca “olumsuz bir duygu” olarak görmek yerine, bireyin geçmişine, bağlanma örüntülerine ve duygusal ihtiyaçlarına ışık tutan bir belirti olarak değerlendirmek gerekir.
Kıskançlığın Bilinçdışı Kökleri
Psikodinamik kuram kıskançlığın yalnızca güncel olayların değil, bireyin bilinçdışı çatışmalarının ve çocukluk deneyimlerinin bir ürünü olduğunu vurgular. Bu yaklaşıma göre kıskançlığı harekete geçiren unsurlar çoğu zaman farkında bile olmadığımız dürtüler, korkular ve bastırılmış duygulardır (Pines, 2016).
Freud’a Göre Kıskançlık
Freud, kıskançlığı evrensel bir duygu olarak tanımlar ve çoğu insanın kıskançlığını bilinçdışı savunmalar yoluyla bastırdığını belirtir (Yates, 2000). Bunun anlamı şudur:
Kişi kıskandığını kabul etmese bile, bu duygu bilinçdışı düzeyde etkin olabilir.
Freud kıskançlığı üç katmanda ele alır:
-
Rekabetçi kıskançlık: Açıkça hissedilen, rasyonel temelli kıskançlık.
-
Projeksiyonel (yansıtmalı) kıskançlık: Kişinin kendi arzularını, korkularını veya sadakatle ilgili şüphelerini karşı tarafa atfetmesi.
-
Delüzyonel kıskançlık: Gerçeklikle temasın zayıfladığı patolojik düzey.
Freud’a göre yetişkin ilişkilerde yaşanan kıskançlık çoğu zaman çocukluk dönemindeki kardeş rekabetinden, bakım verenin ilgisini kaybetme korkusundan ve sevginin paylaşılmasıyla ilgili erken dönem kaygılarından beslenir.
Örneğin:
• Ebeveyn ilgisini kaybetme kaygısı
• Yeni bir kardeşin gelişiyle ortaya çıkan rekabet
• Sevginin koşullu verildiği aile ortamı
Bunlar yetişkinlikte “beni bırakacaklar”, “yerim tehlikede”, “sevilmek için savaşmalıyım” gibi bilinçdışı şemalara dönüşebilir.
Kıskançlığın Dürtüsel ve Travmatik Kaynakları
Gönderdiğin metinde belirtildiği gibi, kıskançlığın temel tetikleyicileri çoğu zaman şunlardır:
• Bilinçdışı korkular: Kaybetme, terk edilme, değersizleştirilme
• Çocukluk travmaları: Duygusal ihmal, tutarsız bakım
• Dürtüsel çatışmalar: Sevme, sahip olma ve kontrol etme arzuları
Bu nedenle yetişkinlikteki kıskançlık çoğu zaman geçmişin duygusal izlerinin yeniden canlanmış hâlidir.
Kıskançlık Duygusunun İlişkisel Etkileri
Kıskançlık yalnızca bireysel bir duygu değil; aynı zamanda ilişkilerin dinamiğini etkileyen güçlü bir psikolojik faktördür. Normal düzeyde olduğunda bağı güçlü tutmaya yardımcı olabilir; ancak aşırılık durumunda:
• Güvensizlik,
• Kontrol etme eğilimi,
• Takıntılı düşünceler,
• Partneri kaybetme korkusunun yoğunlaşması gibi davranışlara yol açabilir.
Bu aşırı tepki çoğu zaman gerçek bir tehdide değil, bireyin bilinçdışı yaralarına dayanır. Kişi bugünkü partnerini değil, geçmişte kendisini inciten kişiyi “yeniden oynuyormuş” gibi hisseder.
Neden Hep Bizi Eleştiren Arkadaşlarla Bağ Kurarız?
Şema terapi, bireylerin çocukluklarında geliştirdikleri temel duygusal kalıpları yetişkinlik ilişkilerinde bilinçsizce yeniden canlandırdıklarını söyler. Bu nedenle bazı insanlar sürekli eleştiren, memnun olmayan veya mesafeli arkadaşları “tesadüfen” seçmez; bu seçim şema tekrarıdır.
Yetersizlik / Utanç Şeması
Bu şemaya sahip bireyler kendilerini “yeterli değilim” olarak algılar.
Eleştiriyi hak ettiklerini düşünürler.
Eleştiren arkadaş, tanıdık bir duygu ortamı yarattığı için “evdeki his” gibi gelir.
Boyun Eğicilik Şeması
Kişi kendi ihtiyaçlarını geri plana atar.
Eleştiren arkadaşla ilişki sürdürmek, terk edilme korkusunu azaltır.
Duygusal Yoksunluk Şeması
Sevginin koşullu olduğu ilişkilere çekilirler.
“Kimse beni olduğum gibi kabul etmez” inancı nedeniyle eleştireni değiştirmeye çalışırlar.
Bu döngü neden kırılmaz?
Çünkü insan zihni güvenli olana değil, tanıdık olana yönelir.
Tanıdık olan ise çoğu zaman çocuklukta maruz kalınan duygusal ortamdır.
Sonuç
Kıskançlık, insan doğasının en temel ve en evrensel duygularından biridir. Yüzeyde yalnızca bir tehdit algısı gibi görünse de; altında çocukluk deneyimleri, bilinçdışı korkular, erken dönem bağlanma örüntüleri ve geçmiş travmalar bulunur. Bireyin ilişkilerinde kıskançlık yaşama biçimi, eleştiren insanları seçmesi ya da kendini sürekli tehdit altında hissetmesi; geçmişin bugüne taşınan duygusal izleridir. Bu duyguyu anlamak ve kökenine inmek, kişinin hem kendisiyle hem ilişkileriyle daha sağlıklı bir bağ kurmasını sağlar.


