Salı, Mayıs 13, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kendini Geliştirme Yorgunluğu: Bitmeyen Bir Yarışı Neden Koşuyoruz?

Bazen insan sabah kalkarken bile yorgunluk hisseder. Ancak bu, fiziksel değil; daha derin, daha sessiz bir yorgunluktur. Sanki içimizde, hep bir şeyleri eksik yapıyormuşuz duygusuyla uyanırız. Gün içinde kulağımıza fısıldayan bir ses vardır: Daha erken kalk, daha çok oku, daha sağlıklı yaşa, daha üretken ol… Peki bu sürekli ilerleme çabası, bizi gerçekten daha iyi hissettiriyor mu? Yoksa içten içe tüketiyor mu?

Bu yazıda, çok sık dile getirilmeyen ama pek çok insanın farkında olmadan yaşadığı bir durumdan söz edeceğiz: Kendini geliştirme yorgunluğu. Psikolojide bu durum, kendilik algısı, öz şefkat ve tükenmişlik başlıkları altında ele alınabilir. Çünkü bu yorgunluk, bireyin kendisiyle kurduğu ilişkiyi doğrudan etkiler.

Bitmeyen Bir Koşunun İçindeyiz

Elbette kendini geliştirme çabası, insan doğasının bir parçasıdır. Büyümek, esnek kalmak ve yaşamda anlam bulmak için önemlidir. Ancak günümüzde bu süreç, kişinin kendi iç yolculuğu olmaktan çıkmış; adeta bir performans yarışına dönüşmüştür. Sürekli daha fazlasını yapmak, daha iyi olmak ve daha çok başarmak zorundaymışız gibi bir baskı içindeyiz. Ve ne kadar çabalarsak çabalayalım, içimizde bir yer hâlâ “Yeterince iyi değilsin” demeye devam eder.

Bu baskı çoğu zaman içsel bir ihtiyaçtan değil; dış dünyanın görünmez beklentilerinden, kültürel ideallerden ve özellikle dijital çağın tetiklediği kıyaslamalardan kaynaklanır. Sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan ideal rutinler, kusursuz planlar, “5’te uyan, 6’da meditasyon yap, 7’de spora git” gibi kurgular; başkalarının başarılarının yalnızca görünen kısmını, çoğu zaman da süslenmiş hâlini sunar. Bu içerikler, farkında olmadan “Ben neden böyle değilim?” sorusunu tetikler ve zamanla içsel bir baskıya dönüşür.

Oysa herkesin yaşam koşulları, duygusal kaynakları, geçmiş deneyimleri ve zihinsel temposu farklıdır. Kiminin ruhsal kapasitesi sabah erken kalkmaya uygundur, kiminin zihni sessizliği ancak gecenin ilerleyen saatlerinde bulur. Kimi için plan yapmak bir destek mekanizmasıyken, kimisi için bu yapı fazladan bir yük haline gelir. Bu farklılıkları göz ardı ederek yapılan kıyaslamalar, sadece kişisel sınırlarımızı zorlamakla kalmaz; aynı zamanda kendimize duyduğumuz saygıyı ve anlayışı da aşındırır.

Böyle bir ortamda kişi, kendi yaşam ritmini değil, başkalarının temposunu izlemeye başlar. Bu da bir noktadan sonra kendini geliştirmeden çok, yetersizlik duygusunu besleyen bir döngüye dönüşür. Her “yapmalıyım” içeren cümle, içimizdeki “Olduğum hâlimle kabul edilmiyorum” duygusunu biraz daha güçlendirir. Ve bu noktada artık kendini geliştirme, içten gelen bir keşif değil; dış dünyaya kendini kanıtlama çabasına dönüşür.

Kendini Sevmek, Sürekli Dönüşmek Zorunda Olmak Değildir

Benlik algısı güçlü olan bireyler, kendini geliştirme sürecine daha sağlıklı yaklaşırlar. Onlar için büyüme; bir eksikliği kapatma çabası değil, merak ve ilgiyle ilerleyen bir yolculuktur. Ancak öz değer duygusu zayıf olan bireylerde kendini geliştirme arzusu, zamanla bir “kendini onarma” savaşına dönüşebilir: “Yeterli değilim, daha çok çalışmalıyım. Daha ince olmalıyım. Daha başarılı olmalıyım…”

Bu içsel baskı, kendini geliştirmeyi destekleyen değil; bireyi kendisinden uzaklaştıran bir sürece çevirebilir. İşte tam bu noktada öz şefkat kavramı önem kazanır. Öz şefkat, sanılanın aksine kendine acımak değil; kişinin, hatalarına ve eksiklerine rağmen kendisine şefkatle yaklaşabilmesidir. Yargılamadan, koşulsuz bir şekilde kendisinin yanında durabilmesidir. Bu yaklaşım, sağlıklı kendini geliştirme sürecinin temelidir. Çünkü insan, kendisine nazik olmadıkça sürdürülebilir bir değişim sağlayamaz. Bir yerden sonra, bu çaba sadece yorgunluk haline gelir.

Gelişim Bazen Durmakla Başlar

Modern hayat bizden sürekli üretmemizi, başarmamızı ve hızlı olmamızı bekler. Ancak gerçek kendini geliştirme, çoğu zaman durup nefes aldığımız, hiçbir şey yapmadığımız anlarda başlar. Terapi süreçlerinde de bu sıkça gözlemlenir. Danışanlar bazen “Hiçbir şey yapmıyorum” diye kaygılanır. Oysa tam da o noktada içeride bir şeyler değişmeye başlamıştır. Çünkü dönüşüm, bazen yeni bir şey eklemekten değil; artık işe yaramayanları bırakmaktan geçer.

Kendini geliştirme yorgunluğu yaşayan biri genellikle “Daha fazla ne yapmalıyım?” sorusuna odaklanır. Oysa belki de asıl sorulması gereken şudur: “Şu an kendime nasıl yaklaşmalıyım?”

Her Zaman En İyisi Olmak Zorunda Değilsin

Kendini geliştirme, insanın doğasında vardır. Ancak bu sürecin yönü ve hızı kişiye özgü olmalıdır. Başkalarının temposuna ayak uydurmaya çalışmak, sadece yorgunluk hissini artırır. Unutma: İlerlemek için her zaman koşmak gerekmez. Bazen durmak, beklemek, hatta sadece kalmak da kendini geliştirmenin bir parçasıdır. Hatta belki de en insani, en gerçek hali budur. Kendine sadece daha fazlasını yaptığın için değil; olduğun hâlinle de iyi olduğunu hatırlat.

Çünkü bazen büyümek, sadece değişmek değil; kendine dönmektir.

Tuna Yağmur Koca
Tuna Yağmur Koca
Tuna Yağmur Koca, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında lisans eğitimini tamamlamış bir psikolojik danışman ve aile danışmanıdır. Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi ve Aile Danışmanlığı alanlarında uzmanlaşarak yetişkinler, çocuklar, aileler ve çiftlerle çalışmaktadır. Online seanslar yoluyla danışanlarına rehberlik ederken, çeşitli platformlarda ergen psikolojisi, sınav kaygısı, aile ilişkileri ve duygu düzenleme üzerine içerikler üretmektedir. Akademik gelişimini sürdürerek psikolojiyi herkes için anlaşılır ve erişilebilir kılmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar