Empati kavramı halk arasında “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” şeklinde ifade edilir. Biz ise bugün ifadenin eksikliğini ve yanlışlığını başka bir zamana bırakarak farklı bir konuya değineceğiz. İfadeye geri dönelim: “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.”
Empatinin Dönüşümü: Hizmet mi, Fedakârlık mı?
Başlarda karşılık gözetirken zamanla bazılarımız işin karşılık kısmını silerek bunu hizmete dönüştürmeye başlar. İki türlüsü de pek iyi olmasa da arasından bir seçim yapmak istesek en kötüsünün hizmete dönüştürme olduğunu görürüz. Yani şöyle açıklayalım: Tamam, karşımızdaki insana kötü davranmayalım ama peki ya bunun için kendimize kötü davranmak zorunda mıyız?
“Bugün bana, yarın sana” ile başlayan empati, “senin varlığın benim” ile yoluna devam etmeye başlar. Sanki karşımızdaki insana bir hayat borçluymuşuz gibi onu tatmin ile geçiririz tüm zamanımızı. Hatta bu borçtan dolayı kendimizden fazlasıyla fedakârlıkta bulunuruz. Bu fedakârlıkların sayısı o denli artar ki gün sonunda elimizde kendimiz bile kalmayız. Neden başlarda başkalarına olan tavrımızı istemediğimiz davranışlar belirlerken zamanla davranışların konusu olan kişi belirlemeye başlar? Aslında bunun birden fazla sebebi vardır ama neredeyse hepsi aynı hedefe varır: otoriteye itaat.
Aile ve Empati Eğitimi
Çoğu aile çocuklarına en baştaki fikri empoze ederler. Empatinin temelde öğretilebilmesi için de gerekli olabiliyor bu yönerge. Sonuçta sen hoşlanmıyorsan bir başkası da bundan elbette hoşlanmayacaktır. Ama bazı aileler şunu sonradan fark ediyorlar, daha doğrusu çocuklarına öğrettiklerini görerek anlıyorlar. Çocuk, ailesinin yaptığı bir davranıştan hoşlanmıyor ve bunu ifade ediyor, hatta bu ifadeyi onlardan öğrendiği biçimiyle söylüyor: “Sana yapılsa mutlu olur muydun anne/baba?” Birçoğu bu olay karşısında “Tabii, haklısın, özür dilerim” deyip hatasını telafi etmekle uğraşmıyor. Onun yerine “Bunu ben istedim, senin iyiliğin için istedim. Yapmazsan üzülürüm/kızarım” diyerek olayı kısa yoldan çözmeye çalışıyor. Sorun aile açısından gerçekten de kısa bir süre içinde çözülmüş olur ancak çocuk açısından daha büyük sorunların temeli atılmış olacaktır.
Çocuklukta İtaat ve Benlik Kaybı
Çocuk, en başta aldığı iki yönergenin çelişkisiyle boğuşmaya ve onu çözümlemeye çalışacaktır. İşin içinden çıkamayınca itaatin en kolay çözüm olduğunu fark edecek ama bunun bedelinin kendi benliğini itaate teslim etmek olduğunu da görecektir. Başkalarınca kabul görebilmek, onlarla duygusal bir sürtüşme yaşamamak, onlarla bir arada kalabilmek için varlığını onlar yaratmış gibi davranmaya başlayacaktır. Bundan dolayı da kendi iyiliğini bir başkasının keyfine emanet etmiş olacaktır. Şimdi bunu yıllara vurduğunuzda milyonlarca mutsuz yetişkinle karşılaşacaksınız. Zamanında aileyle ve yakın çevreyle başlayan bu kendinden uzaklaşma, daha genele yayılarak büyük bir topluluğa kadar ulaşmıştır çünkü. Yıllar yılı azar azar sindirilerek silindiğinizi düşünün. Çok acı bir deneyim, değil mi?
Kendine Dönüş Yolu
Yazının başında sorduğum sorunun cevabını verelim. Böyle olmak zorunda değil. “Kendini sev, say ve bu şekilde kendinden vazgeçmekten vazgeç” diyerek kolayca çözülemeyeceğini ve sana bu kadar hızlı etki eden bir panzehir veremeyeceğimi benden daha iyi biliyorsun. Yerleşmiş derin inançların kazınması gerekir, bu da zorlu ve uzun bir süreçtir. Yine de bu süreçte yapabileceğin bir şeyler var:
1) Sorgula ve Değerlendir
Senden istenenleri ve yaptıklarını incele. İçinde bir kuşku, huzursuzluk, hüzün oluşturuyor mu? Bu istekler senin benliğine uygun mu, değil mi? İstekler neye hizmet ediyorlar?
2) Kendi Benliğinin Farkına Var
Sen nesin ve kimsin? İlgini neler çeker, seni rahatsız eden karanlık taraflarında neler saklı, insanlarda seni rahatsız eden ne gibi özellikler var? Kendini keşfetmeden ne istediğini bilemezsin, ne istediğini bilemediğin zaman seçimlerini senin yerine yaparlar.
3) Mutluluğu Koşullandırmayı Bırak
Biliyorum, uzun bir süredir “Şöyle yaparsan mutlu olurum” diyerek yetiştirildin ve bu sadece aileden kaynaklı da değildi. Ama geriye dönük bir düşün, seni mutlu edeceği düşündürülen hangi koşullar seni gerçekten mutlu etti? Muhtemelen bir hayal kırıklığı yaşadın bu soruyu cevaplarken. İşte öğrenmen gereken kurallardan birisi de mutluluğun bir koşula değil oluşa bağlı olmasıdır. Hedeflerine ulaşmak seni mutlu edebilir ama bunlar kısa vadeli mutluluklardır çünkü her biten bir hedefin peşine yenisini koymak zorunda kalırsın. Oysa aradığın uzun vadeli bir mutluluktur -daha doğrusu huzurdur çünkü sürekli mutluluk aslında bir yanılgıdan ibarettir- ki bu da kendiliğinden gelişir.
4) Aileni Günah Keçisi İlan Etme
Evet, bazı şeyleri kötü yapmış olabilirler ama bazı şeyleri de iyi yapmışlardır. Gerçekten iyi yaptıkları bir şey olmadığını düşünüyorsan sana yanlış öğretilerle kendini keşfetme yolunu açmış olduklarını düşün. Yani bakış açını değiştir. Birilerini suçlu ilan ederek kendi hayatından kaçman sana fayda sağlamaz. Onlar hatalarıyla var oldular diye sen de o hatalarla var olmak zorunda değilsin. Öğrenerek ve fark ederek yeniden doğabilir ve kendi neslini daha sağlam bir şekilde inşa edebilirsin.
5) Uzman Yardımı Almaktan Çekinme
Bu özelliğin sana yapışıp kaldığını düşünüyorsan bir uzmandan yardım almak çok iyi bir seçenek olabilir. Senin göremediklerini görüp sana farklı bakış açıları sunabilirler. Evet, onlar sana tavsiyede bulunmaz ya da doğrudan bir şeyi yapman için emir vermezler ama yaşantılarını çözümleyerek yapman gerekenlere ulaşmanı sağlayabilirler.
Sonuç: Yanlış Empatiden Özgürleşmek
Sonuç olarak kendinden vazgeçiş bildiğimiz anlamıyla bir empati değil, yanlı empatidir. Yanlı empati ise sizi zamanla tüketen bir otoriteye koşulsuz itaat durumuna iter. Otorite illaki üstünüzde yer almak zorunda değildir, bu bazen bir arkadaş bazen de yakından herhangi biridir. Kim olursa olsun sonuçta “sizin iyiliğiniz için” sizi kullanmaya çalışır ve kullanıldığınız her an kendi benliğinize yabancılaşmaya başlarsınız. Bunu önlemek için atmanız gereken adımları çok geç olmadan atmalısınız ki hayatınızın geri kalan kısmında bir figüran değil, bir başrol olabilesiniz.