Hikâyenin temel parçasıyız biz? Değişen hikâyenin ve değişen insanların bir bağlantısıyız biz. Birbirimize bağlı değişen, acı veren, mutlu eden, kıran, yok eden ve yalnız bıraktıran hikâyeleri yaratırız biz. Bunun senaristi bizleriz ve kader deyip yakınırız! Üzüyorsak, üzülürüz; mutlu etmeye sebep isek mutlu oluruz. Yok etmeye, savaşmaya talebimiz var ise yok ediliriz, savaş ederler ve mağlup ediliriz.
Önemli olan hangi hikâyenin? Ya da hangi hikâyede yükümüzü en aza indirebiliriz? Belki de hikâyemiz acı değildir, mutluluktur ve bu da mümkün müdür? Yapabilir miyiz? Neye istekliyiz? Anlamaya, dinlemeye değil de konuşmaya, karıştırmaya ve savaşmaya mı istekliyiz? Hikâye başlasın!
İNSANIN KENDİ BİLİNCİ
Başkalarını önemseyip onların bize yönelteceği sorulara vereceğimiz cevaplar mı daha önemlidir yoksa kendimiz için bazı uğraş alanlarını bulup sadece buna yönelik çaba mı sarf etmemiz gerekiyor? Gerçekten de boş zamanlarımız çok mu? Yoksa boş zaman diye algılanıp yine de kendimizin yoğun düşüncelerine mi odaklanıyoruz?
İyi de bu da bir uğraş değil mi? Halen kendini anlayamamış, fark edememiş veya kendi sınırlarını çizememiş ya da hedeflerini belirleyememiş bazı insanlar için bu uğraş boş bir uğraş mı ya da onların kendilerine yönelik bir işi mi? Öz farkındalık, insanın kendi hikâyesini olumlu olarak değiştirmesinde temel adımdır. Belki de insanın en önemli ve kıymete değer işi, kendine odaklanmasına yönelik kendini anlayabilme uğraşıdır. Bu, insanın kendini anlayabilme işçiliğidir. Yoksa atlatıyor muyuz?
Elbette hepimizin belli başlı temelden de olsa bir bilgeliği vardır. Bu yüzden hiçbir koşulda kimsenin bir kimse üzerinde bir üstünlüğünden bahsedemeyiz. Burada sadece kendimizi anlayabilmenin işçiliğini yaparsak eğer ‘ne olduğumuz, ne yaptığımız ve ne derece irademiz üzerinde yükümlü olduğumuzu’ anlayabiliriz. Bu sayede boş zamanımızın olup olmadığını ve kendi hikâyemizin ehemmiyetinde olup olmadığımızı da kavramış olacağız.
Evet, ‘boş zaman’ yoktur. ‘Boş insan’ vardır. Zamanın bu bolluğunu kullanamayan veya zamanının kendilerine yeteceğini ve daha rahat davranacağını alışkanlık edinmiş insanlar vardır. Zaman yönetimi burada büyük önem taşır.
OLUMLU TUTUMLAR İÇİN ‘İSTEK’ LAZIM
“İnsan önce kendi kendinin işçiliğini yapmalıdır.” Kendindeki eksikliklerini, kusurları, hataları hesap edemeyen insanlar sosyal hayatında birçok iletişim sorunu yaşamaktadır. Hatta bu sorunlar olumsuz fiziksel karışıklıklara sebebiyet veriyor.
Kendinden taviz vermemelidir insan, ancak kendindeki hata boyutunu ayıklamalıdır. Bir insan önce dinlemeyi bilmelidir ve sonra anlamayı. Zaten önce dinlemeye istekli olmak önemlidir. Gereken olumlu tutumlar için ‘istek’ önemlidir. İstek olmadan insan ne dinlemeye ne de anlamaya heveslenir. İnsan kendini buna alıştıramaz ve alıştırması zaman alacaktır hatta imkânı dahi olmayabilir.
Bu yüzden sonucu şuna getirmekte fayda vardır: “Boş zaman yoktur, boş insan vardır.” Yoksa zamanı kendimizi anlamak için dahi kullandığımızda buna boş zaman denilmez. İnsan verimini, kendini anladığı ölçüde alabilir. Buradan kendi, kendini anlayabilme işçiliğini sürdürmelidir. İnsan bunu yaparsa hem fiziksel hem de ruhen potansiyel kazanacaktır. Kişisel gelişim burada kendiliğinden başlar.
Gereğinden fazla kullandığımız boş zamanları dahi insan ancak düşünerek hesap edebilir. Kendini anlayarak, halinden haberdar kalarak ve sonra topluma, toplumdaki hareketliliğe odaklanarak bir fiili netice kazanacaktır. Sonra gerçekten zamana karşı kendini anlayabilme bilgeliğini kullanacaktır.
ANLAMAYA VE DİNLEMEYE İSTEKLİ OL
“Boş zaman yoktur, boş insan vardır.” Yoksa insan her yönüyle zamanı güzel kullanabilir, oturup sadece düşünse dahi kendinden birçok kusuru, eksiği veya hatayı eleyebilir. Ailesine, topluma ve ülkesine faydalı bir birey olabilir. Bu vasfı kazanabilmesine hiçbir şey engel değildir. Tâbidir ki hepimiz bir hikâyenin bir parçasıyız? Önemli olan hangi hikâye?
Düşünenlerin içinde ol, hareket edenlerin içinde ol. Acıların veya dertlerin olabilir ama bunların üstesinden gelebilecek hikâyesi olanların içinde ol. Fakat sadece ‘dinlemeye’ ve ‘anlamaya’ istekli ol. İstekli olanların içinde ol. Kırsan da, kırılsan da, düşsen de, kalkmasan da ne olup olmadığı hakkında ‘anlamaya’, ‘dinlemeye’ istekli ol. Sakın kaybedenlerin, düşmüşlerin ve varlığına son vermek isteyenlerin hikâyesinin içinde olma.
Mutlak bir düşünme yeteneğimiz vardır; bu olduğu sürece bir şeyleri olumlu anlamda hak ediyoruz. Hak etmemiz için bu mutlak aklı kullanmamız gerekir.