Yemek bazı zamanlar sadece fizyolojik bir ihtiyaç değildir; bazı zamanlar bireylerin iç dünyasının dile gelme biçimi haline gelebilir. Bazen dillendirilmeyen duyguların, bazen fark edilmeyip görülmeyen duyguların izleridir. Doyuma ulaşmayan bir belirsiz çizgide, çoğu zaman aç olan midemiz değil, görülmeyi, temas edilmeyi bekleyen duygularımızdır.
Modern hayatın akışının hızında bedenimizin ve ruhumuzun gerçek ihtiyacını fark etmek zorlaşır. Duyguları bastırmak, ertelemek ve yemek yoluyla regüle etmeye çalışmak, bireyin farkında olmadan içine girdiği bir döngü haline gelebilir. Peki bu davranışın temelinde hangi dinamikler yatmaktadır? Bazı bireyler neden duygularıyla doğrudan yüzleşmek yerine yemeğe yönelmeyi tercih ederken, bazıları neden tam tersine aç kalmayı ve kaçınma davranışı göstermektedir?
Burada devreye, çocuklukta şekillenen bağlanma dinamikleri giriyor. Kaygılı-kaçıngan bağlanma stili, bireyin bir yandan yakınlık kurma arzusu taşıdığı, diğer yandan ise bu yakınlıktan kaçınma eğilimi gösterdiği bir yapıdır. Kişi, temas etme isteği ile terk edilme korkusu arasında sıkışmış bir deneyim yaşar. Bu bağlanma örüntüsü yalnızca romantik ilişkilerde kendini göstermez, aynı zamanda bireyin yemekle ve beden algısıyla kurduğu ilişkide de kendisini gösterebilmektedir.
Her bir yeme davranışı, görünmeyen bir iç sesin, derinlerde saklı kalan duygusal ihtiyaçların dışavurumunu sembolize edebilir. Ve çoğu zaman bu döngü, fark edilmeden, otomatik bir hale evrilir.
Bu yazıda, kaygılı-kaçıngan bağlanma stili ile duygusal yeme davranışı arasındaki ilişkiyi bilimsel araştırmalarla ve içsel deneyimlere dokunarak birlikte keşfedeceğiz.
Belki de sormamız gereken asıl soru şu:
Peki, bu açlık gerçekten fizyolojik mi, yoksa bedenimizin bize duygusal bir çağrısı mı?
Kaygılı-Kaçıngan Bağlanma Nedir?
Bağlanma kuramı, insanın doğduğu andan itibaren bakım veren nesne ile kurduğu ilişkinin, sonraki tüm temas biçimlerini nasıl şekillendirdiğini ve etkilediğini gösterir. Kaygılı-kaçıngan bağlanma ise bu kuramın en karmaşık örüntülerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Kaygılı-kaçıngan bağlanma stili, bireyin yakınlık kurma isteği ile bundan kaçınma eğilimi arasında yaşadığı içsel bir çatışmadır. Bu bireyler, bir yandan ilişki ve onay arayışı içindeyken, diğer yandan incinme korkusuyla mesafe koyma eğilimi gösterirler. Bu içsel gerilim bireye yalnızca kişilerarası ilişkilerde değil, yemekle ve bedenle kurulan ilişkide de kendini hissettirir. Duygusal ihtiyaçlarını açık bir şekilde ifade etmekte zorlanan ve yalnızlık ile terk edilme korkusu yaşayan bireyler, duygusal yeme davranışını bir tür duygusal düzenleme stratejisi olarak kullanabilmektedirler. Bu durum, bilinçli bir tercih olmaktan ziyade, kişinin içsel rahatlama ve kontrol sağlama arayışının bir yansımasıdır. Öte yandan, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, yoğun duygusal deneyimlerden kaçınma eğiliminde oldukları için hem ilişkilerden hem de yemek davranışından uzaklaşabilirler. Bu uzaklaşma, duygusal yakınlık kurmaktan duyulan korkunun bir sonucu olarak, yemeği ya da sosyal ilişkileri bir mesafe koyma aracı haline getirebilmektedir.
Bağlanma Stillerinin Yeme Davranışına Etkileri
Kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerde, duygusal boşluk ve yalnızlıkla başa çıkma çabalarının sıkça görüldüğü belirtilmektedir. Araştırmalar, bu bireylerin duygusal düzenleme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla duygusal yeme davranışına sergilediklerini göstermektedir. Duygusal yeme davranışı, kaygılı bireyler için geçici bir güven hissi yaratmakta ve fiziksel varoluşlarını teyit eden bir araç işlevi görmektedir. Bu davranış, duygusal açlığı bastırmanın kısa süreli bir aracı olarak kullanılmasıdır (Macht, 2008). Her bir lokma, bireyin yaşadığı duygusal boşluğu anlık da olsa doldurma işlevi üstlenmektedir.
Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, duygusal yakınlık kurmaktan kaçınma eğilimi gösterirler. Bu bireyler için yemek, duygusal izolasyonu sürdürmenin bir aracı haline gelebilir. Yapılan araştırmalar, kaçıngan bireylerin yemekle kurdukları ilişkinin, duygusal yakınlıktan kaçınma ve mesafe oluşturma çabalarının bir yansıması olduğunu gösterir (Mikulincer & Shaver, 2012). Yeme davranışındaki miktar, hız ya da açlık süresi gibi unsurlar, bu kişiler için hem duygusal düzenlemeyi sağlama hem de mesafe koyma stratejisinin bir ifadesi olarak kendini gösterebilmektedir.
Her iki bağlanma stilinde de yemek, duygusal regülasyonun bir aracı olarak işlev görür diyebiliriz. Bu süreç, bireylerin duygusal ihtiyaçlarını sağlıklı bir şekilde yönetmelerini desteklemekten ziyade, çoğunlukla duygusal boşlukları geçici olarak doldurma çabası biçiminde ortaya çıkmaktadır (Vitousek, 2009).
Mindfulness: Duygularla Yüzleşmenin Gücü
Bu döngüyü kırabilmenin yolu, önce bu döngüyü anlayıp fark etmekten geçer. Mindfulness yani farkındalık pratiği, hem kaygılı hem kaçıngan eğilimli bireyler için yemeğin arkasındaki duygusal ihtiyacı fark edebilme fırsatı sunar.
Mindfulness, bireylere duygusal açlık ile fiziksel açlık arasındaki ayrımı tanıma becerisi kazandırır. Duygusal yeme davranışını farkındalıkla deneyimlemek ise bireyi, hem duygularla temas kurmayı hem de bedensel sinyalleri daha net algılaması açısından destekler.
Pratik Öneriler
Duygu Günlüğü ve Bedensel Farkındalık
Günün sonunda 5-10 dakikanı kendine ayırarak, gün içerisindeki en zorlayıcı anını düşün. Bu anda hangi duyguyu hissettiğini, bedeninin nasıl bir tepki verdiğini ve gerçekte neye ihtiyaç duyduğunu fark etmeye çalış.
Farkındalıkla Yeme Deneyimi
Her yeme davranışında biraz dur ve gerçekten aç mısın, yoksa bir şeyden mi kaçıyorsun fark etmeye çalış. Ne hissettiğini kendine sor.
Tetikleyici Anları Fark Etmek ve Duraklama
Kendini tetiklenmiş hissettiğinde, birkaç derin nefes al. Ardından, “Şu anda ne düşünüyorum ve ne hissediyorum?” diye kendine sor. Düşüncenin gerçekliğini sorgula ve duruma başka bir açıdan bakmanın mümkün olup olmadığını değerlendirmeye çalış. Bu düşüncenin gerçekliği var mı, başka nasıl bakabilirim?
Bağlanma Eğilimlerini Tanıma Çalışması
Bir kâğıt al ve kendine şu soruları sorarak yazmaya başla: İlişkilerde en çok hangi durumlar bende kaygı duygusunu uyandırıyor? Hızlı mı bağlanıyorum yoksa hep mesafeli mi kalıyorum? Son yaşadığım kırgınlıkta hangi duyguları hissettim ve bu durumla nasıl başa çıkabildim? Bu küçük farkındalık egzersizleri ve verilen cevaplar, kişinin kendi bağlanma örüntülerini tanıması ve otomatikleşmiş duygusal yeme davranışlarını dönüştürmesi için güçlü bir başlangıç noktası oluşturabilir.
Yemek, bireyin yalnızca fizyolojik bir ihtiyacı değil; duygusal, psikolojik ve ilişkisel bir dilidir. Kaygılı-kaçıngan bağlanma örüntüsüne sahip bireylerde, bu dil kimi zaman şefkat arayışını, kimi zaman güven ihtiyacını, kimi zaman ise derin bir yalnızlık duygusunu sessizce ifade eder.
Gerçek iyileşme ise, yalnızca bedeni değil, aynı zamanda duyguları da besleyebilmeyi öğrendiğimizde mümkün olur.