Kaygı ve Stres Aynı Şey Midir?
Kaygı ve stres durumunda ortaya çıkan öfke, sinirlilik hali, odaklanma problemleri, kas ağrıları, yorgunluk, gerginlik gibi belirtilerin benzerliği sıklıkla bu iki tepkinin aynı anlama geldiğini düşünmemize neden olur. Fakat iki duygusal tepkiyi birbirinden ayıran önemli faktörler söz konusudur. Öncelikle kısaca stres ve kaygının ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Stres, Latince’den çevrildiğinde “germek” anlamına gelen ve adından da anlaşılacağı üzere kişide gerilim sonucu oluşan bir tepkidir. Stresin oluşması için genellikle içsel ya da dışsal bir tehdit algılanması gerekmektedir. Stres tepkisini dışarıya hem fiziksel hem duygusal hem de zihinsel olarak veririz.
Örneğin gece yarısı çalan bir telefon sesi stres yaşamanıza sebep olabilir. Bu sırada aklınızdan geçen düşünceler endişe yaratarak, kalbinizin hızlı çarpmasına ve telefonu açmakta tereddüt etmenize neden olabilir. Bu örnekte stresin fiziksel, zihinsel ve duygusal etkileri olduğunu görmekteyiz. Kaygıda da aynı tepkiler söz konusudur.
Burada ayırıcı noktaya gelecek olursak; normal şartlarda stres faktörü ortadan kalktıktan sonra sistemimizin eski haline dönmesini bekleriz. Örnekten devam edecek olursak: telefonu açtığımızda arkadaşımızın iyi bir haber verdiğini duyduğumuzda strese bağlı endişe duygusu ve olumsuz düşünceler ortadan kalkacak ve telefon çalmadan önceki halimize geri döneceğiz.
Fakat stres faktörü ortadan kalktığı halde stresin devam ettiği, kronikleştiği durumlarda söz konusudur. Kaygı ya da anksiyete durumu, stres yaratacak bir durum olmadığı hallerde de kişinin zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak reaksiyon göstermesi yani bu duygu durumunun devam etmesi halidir.
Yani kaygılanmak için gerçekleşmiş bir olaya da gerek yoktur. Zihnimizden geçen düşünceler, senaryolar ile bu süreci devam ettirebiliriz. Hatta kronik hale getirerek kaygının esiri olabiliriz.
Özetle; stres genellikle anlık bir reaksiyon iken kaygı bozukluğu, daha çok yoğun stresin geldiği bir nokta gibi, hayatınıza yayılan olumsuz düşünceler üreterek size huzursuzluk ve endişe veren bir durumdur.
Kaygı Her Zaman Kötü Müdür?
Kaygı her ne kadar nahoş duygu ve düşünceler yaşamamıza neden olsa da bir miktar kaygının hayatlarımızı sürdürmede önemli etkileri vardır. Duruma ilişkin olumsuz ihtimalleri değerlendirmek ve önlem almak açısından bir miktar kaygı hissetmemiz gerekir.
Kaygının olmadığı yerde savaş olmayacak ve olumsuz durumlara teslim olacağız gibi düşünülebilir. Örneğin; ormanda yürürken uzaktan size doğru gelmekte olan bir ayı gördüğünüzde kaygı duymazsanız, ona doğru yürümeye devam edebilirsiniz. Bu durumda ayının size saldırmasına sebep olabilir.
Fakat kaygı duyar ve “Ayı beni görmeden güvenli bir yere geçmeliyim” diye düşünürseniz bu duygu sizi hızla harekete geçirecektir ve hayatınızı kurtaracaktır. Burada kaygıyı kötü bir durum haline getiren bir diğer unsur ise şüphesiz aşırı olma halidir.
Yani hiç kaygı olmaması kadar çok kaygı olması hali de olumsuz sonuçlara yol açabilecek, hatalı kararlar almamıza neden olabilecek bir durumdur. Örnekle devam edecek olursak; ayıyı gördüğünüzde aşırı kaygılanır ve kafanızda oluşan düşünceleri dengeleyemezseniz panik olabilir ve ayı için daha görünür hale gelebilirsiniz.
Bizi hayatta tutacak, strateji geliştirebilecek ve panik olmadan en doğrusunu seçebilecek kadar dizginleyebildiğimiz kaygı türüne hayatta kalmak ve yaşamlarımızda doğru seçimler yapabilmek için kaygıya ihtiyacımız vardır diyebiliriz.
Kaygı Bozukluğu Nedir? Kaygı Bozukluğu Olunca Panik Atak Olur Mu?
Kaygıyı bir duygu olarak tanımladık. Az ve aşırısının olumsuz etkilerine birlikte baktık ve bir miktar olmasının faydalı olabileceğini gördük. Peki bir psikolojik hastalık haline gelen kaygı bozukluğu dediğimiz durumu nasıl tanımlayabiliriz?
Bu durumu çok sık kullandığınız bir eşyanın bozulması olarak düşünebilirsiniz. Bozulduktan sonra artık eskisi gibi işinizi halledemezsiniz ve onarım yapmanız gerekir. Kaygı bozukluğu da kaygı durumunda kontrolün bozulması halidir ve onarım gerektirir.
Bu bozulma, kaygı halinin çok uzun süredir devam etmesi ve artık kronik bir hal alması, geçmiş travmalar, olumsuz yaşam olayları, çocuklukta ihmal ve istismar gibi pek çok nedene bağlı olarak gelişebilir. Uzun zamandır kişinin stresli bir duruma maruz kalması da kaygı bozukluklarını tetikleyebilir.
Panik atak, aslında bakıldığında herkesin yaşayabileceği yoğun strese bedenin verdiği bir tepkidir. Kaygı bozukluğu olduğunda görülmesi muhtemeldir, fakat her kaygı bozukluğu yaşayan bireyde panik atak olması söz konusu değildir.
Kaygılardan Kurtulmak İçin Ne Yapılabilir?
Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, en sık görülen psikolojik rahatsızlıklarda başta kaygı bozukluğu vardır. Gerek pandemi, gerek yaşadığımız toplumsal sorunlar, sosyal ilişkilerde bozulmalar, deprem gibi güven duygumuzu zedeleyen, endişe yaratan belirsizlikler kaygı seviyemizi artırmaktadır.
Psikolojik anlamda en sağlam bireylerde dahi bu sebeplerden ileri gelen kaygı hali görülebilir. Öncelikle kaygı duymanın bazı anormal durumlarda anksiyete düzeyinin artmasının normal olduğunu hatırlamalıyız.
Depremi hiç yaşamamış biri ile önceden depremi yaşamış birinin kaygı düzeyi farklı olabilir. Depremde göçük altında kalmış, yakınlarını kaybetmiş birinin ise kaygı düzeyi daha da farklı olacaktır.
Burada önemli olan kendimizi başkalarıyla kıyaslarken içinde bulunduğumuz koşulları, yaşadıklarımızı, geçmişte ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkinin kalitesini unutmamaktır. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; ebeveynleriyle güvenli bağ kuramamış çocuklar, yetişkinliklerinde olumsuz yaşam olayları ve travmalara karşı çok daha hassas olabiliyorlar.
Yetişkinliğinde daha hassas olan bu bireylerin olayları algılama şekilleri ve düşünce yapıları kaygı üretmeye yatkın hale gelebiliyor. Bu durum kişinin hayatını kısıtlayan bir hal alıyorsa destek alması oldukça önemlidir.
Zihnimize gelen ve kaygı yaratan düşünceler ne kadar bize gerçekçi gibi görünse de çoğu irrasyoneldir. Onları kontrol etmek elimizde değilse de onlara inanmak zorunda değiliz.
Düşüncelerin gelip geçmesine izin veremiyor, kaygımızı yönetmekte zorlanıyor ve hayatımızı kısıtlayacak, yaşam kalitemizi bozacak kadar sorun yaşıyorsak bir profesyonelden destek almak iyileşmek için çok değerli bir adım olacaktır.
Kaygı, yaşamın doğal bir parçasıdır; fakat kontrol edilmediğinde hayatı sınırlayıcı hale gelebilir. Farkındalık, öz-şefkat ve profesyonel destekle kaygı yönetimi mümkündür.