Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kara Sevdanın Psikodinamiği: Ayrılma-Bireyleşme Sürecinden Romantik Bağlanmaya

Kara sevda… Yüzyıllardır edebiyatta tutkuyla anılan, şarkılarda dillere dolanan bu kavram, çoğu zaman yoğun bir duygusal bağın, vazgeçilemeyen bir aşkın sembolü olarak karşımıza çıkar. Ancak psikoloji perspektifinden baktığımızda, kara sevda yalnızca romantik bir his değil, çoğu zaman erken dönem ilişkilerimizin ve gelişim süreçlerimizin yetişkinlikteki izdüşümüdür.

Ayrılma-Bireyleşme: Psikolojik Doğumun Hikâyesi

Margaret Mahler ve arkadaşlarının (Mahler, Pine & Bergman, 1975) geliştirdiği ayrılma-bireyleşme kuramı, bireyin “psikolojik doğumunu” anlamamıza yardımcı olur. Mahler’e göre bebek, yaşamının ilk aylarında bakım verenle simbiyotik bir bütünlük içindedir. Bu dönemde bebek, kendini annesinden ayrı bir varlık olarak algılamaz; güven, huzur ve yaşamın sürekliliği, bakım verenin varlığıyla eş anlamlıdır.

Altıncı aydan itibaren ayrılma-bireyleşme süreci başlar. Bu süreç, dört alt evreyle açıklanır:

1. Farklılaşma (5–10 ay)

Bebek, kendisi ile bakım vereni ayırt etmeye başlar.

2. Alıştırma (10–16 ay)

Motor beceriler gelişir, bebek dünyayı keşfetmeye çıkar.

3. Yakınlaşma (16–24 ay)

Bebek bağımsızlığını kazanırken, zaman zaman bakım verene geri dönme ihtiyacı hisseder.

4. Bireyselleşme ve Duygusal Nesne Sürekliliği (24–36 ay)

Çocuk, bakım verenin fiziksel olarak yanında olmadığı anlarda bile duygusal olarak varlığını hissedebilir.

Bu evreler, yalnızca çocuklukla sınırlı değildir; romantik ilişkilerde de benzer bir “yakınlaşma-uzaklaşma” dinamiği tekrar yaşanır.

Ebeveyn Tutumlarının Rolü

Mahler’in kuramı, ebeveynin bu ayrılma-bireyleşme sürecinde sergilediği tutumların bireyin ileriki yaşamındaki ilişkilerini şekillendirdiğini vurgular.

  • Aşırı koruyucu ebeveyn: Çocuğun ayrışma girişimlerini engeller, bağımsızlık girişimlerinde kaygı yaratır. Yetişkinlikte bu durum, partnerine aşırı bağımlı, ayrılık fikrine tahammülsüz bir bağlanma biçimine dönüşebilir.

  • Mesafeli veya ihmal eden ebeveyn: Çocuğun ayrılma deneyimlerini desteklemez, hatta bakım verenin duygusal yokluğu çocuğun ayrılığı bir “terk edilme” olarak kodlamasına neden olur. Bu, yetişkinlikte yakınlık kurmaktan kaçınma veya duygusal mesafe koruma eğilimi olarak ortaya çıkabilir.

Kara Sevda ve Bağlanma Stilleri

Bağlanma teorisi (Bowlby, 1969; Hazan & Shaver, 1987), erken dönemdeki ebeveyn-çocuk ilişkisinin yetişkin romantik ilişkilerde bağlanma stiline dönüştüğünü gösterir.

  • Kaygılı bağlanma: Partnerin sevgisini sürekli sorgulayan, ayrılma ihtimalinden yoğun şekilde korkan ve bu nedenle aşırı tutunma davranışı sergileyen kişilerde görülür. Kara sevda, bu bağlanma stilinde daha yoğun yaşanır; aşk, neredeyse varoluşsal bir ihtiyaç haline gelir.

  • Kaçıngan bağlanma: Yakınlığı tehdit olarak algılayan, duygusal mesafe koruyan ve bağımsızlığı ön planda tutan kişilerde görülür. Kara sevda, bu kişilerde daha nadir ama ortaya çıktığında yoğun çelişkilerle yaşanır.

Mikulincer & Shaver (2016), kaygılı bağlanan bireylerin partnerlerini “duygusal güvenlik kaynağı” olarak gördüklerini, bu yüzden de ayrılık ihtimalinde yüksek düzeyde stres ve saplantılı düşünceler geliştirdiklerini belirtir.

Kara Sevdanın Psikodinamik Anlamı

Kara sevda, psikodinamik açıdan yalnızca “büyük bir aşk” değil, tamamlanmamış bir gelişim sürecinin yeniden sahnelenmesidir. Çocuklukta yeterince desteklenmemiş ayrılma-bireyleşme süreci, yetişkinlikte partner üzerinden duygusal bütünlük arayışına dönüşebilir. Bu yüzden kara sevda yaşayan bireyler, partnerlerini yalnızca “sevgili” olarak değil, aynı zamanda geçmişteki bakım veren figürünün yerine koyma eğilimindedir.

Sağlıklı Bireyleşme ve Olgun Aşk

Psikolojik gelişim süreci sağlıklı biçimde desteklendiğinde, birey hem kendi özerkliğini hem de yakınlık ihtiyacını dengeli biçimde sürdürebilir. Bu, romantik ilişkilerde bağımlı ya da mesafeli olmadan, hem sevebilen hem de ayrılıklara tahammül edebilen bir ilişki biçimini mümkün kılar.

Kara sevdanın yoğunluğunu romantik edebiyatın sayfalarında bırakıp, gerçek hayatta daha dengeli ve güvenli bağlanma örüntülerine yönelmek, psikolojik iyilik halini korumanın anahtarıdır.

Kaynakça

  • Mahler, M. S., Pine, F., & Bergman, A. (1975). The Psychological Birth of the Human Infant: Symbiosis and Individuation. New York: Basic Books.

  • Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books.

  • Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524.

  • Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in Adulthood: Structure, Dynamics, and Change. Guilford Press.

Öykü Sucu
Öykü Sucu
Öykü Sucu, lisans eğitimine psikoloji alanında devam eden ve özellikle çocuk-ergen psikolojisi üzerine uzmanlaşmayı hedefleyen bir öğrencidir. Eğitim süreci boyunca çeşitli psikolojik danışmanlık merkezlerinde klinik stajlar yapmış; danışan görüşmelerine gözlemci olarak katılmış, çocuklarla uygulanan değerlendirme araçları ve oyun terapisi süreçlerine aktif olarak dahil olmuştur. Üniversitesindeki Klinik Psikoloji Laboratuvarı’nda yürütülen çalışmalarda görev alarak araştırma, veri analizi ve etik süreçlerde deneyim kazanmıştır. Üç yıldır Psikoloji Kulübü yönetim kurulunda yer almakta; akademik etkinlikler, sosyal sorumluluk projeleri ve öğrenci temsiliyetinde aktif rol üstlenmektedir. Oyun terapisi, bilişsel davranışçı terapi ve duygusal gelişim alanlarına özel ilgi duyan Öykü, Psychology Times Türkiye’de yazarlık yaparak psikolojiyi hem bilimsel hem de herkesin anlayabileceği bir dille okurlara ulaştırmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar