Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kaçan, Kovalayan ve Yaralanan Kalpler: Bağlanma Stillerinin Aşk Hayatımıza Etkisi

Bazı insanlar ilişkilerde hep daha fazlasını isterken, bazıları yakınlık arttıkça geri çekilme eğilimindedir. Kimimiz sevgilimizin mesajına hemen dönmeyince panik oluruz; kimimizse duygularımızı açıkça ifade etmekten kaçınır, birine bağlandığımızı belli etmekten korkarız. İlişkilerdeki bu tekrar eden davranış kalıpları, sadece anlık duygularımızla değil, çocuklukta şekillenen bağlanma stilimizle ilgilidir.

Bağlanma teorisi, bireyin erken yaşlarda bakım verenleriyle kurduğu ilişkilerin, gelecekteki yakın ilişkiler için bir prototip oluşturduğunu söyler. Eğer çocuklukta güvenli, tutarlı ve duygusal olarak ulaşılabilir bir bakım verenle büyüdüysek, yetişkinlikte sağlıklı ilişkiler kurmamız kolaylaşır. Ancak eğer bu ilişki ihmalkâr, tutarsız ya da tehdit ediciyse, bağlanma sistemimiz savunmaya geçer ve ilişkilerde ya fazla yapışkan ya da fazla mesafeli hale gelebiliriz.

Güvenli bağlanan kişiler ilişkilerde hem yakınlığa hem özgürlüğe yer verebilir. Duygusal ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler, partnerlerinin ihtiyaçlarını da anlayışla karşılarlar. Ancak kaygılı bağlanan bireyler, ilişkide sürekli ilgi ve onay bekler. “Beni gerçekten seviyor mu?” sorusu zihninde sık sık yankılanır. Bu kişiler karşılarındakine çok fazla anlam yükler, terk edilme korkusuyla ilişkide fazla fedakâr ya da kontrolcü olabilirler. Kaçıngan bağlanan bireyler ise tam tersine, bağımsızlıklarını korumak için duygusal yakınlıktan kaçınırlar. İlişkide duvar örebilir, duygularını bastırabilir, hatta partnerlerinin yakınlık ihtiyacını küçümseyebilirler. Çözülmemiş ya da dağınık bağlanma stiline sahip bireylerse genellikle yoğun çocukluk travması yaşamış kişilerdir. Aynı anda hem yakınlık ister hem de bundan korkarlar. Bu da ilişkilerinde çelişkili ve dengesiz davranışlara neden olur.

Bağlanma stilimizin ilişkilerdeki en belirgin yansımalarından biri “kaçan–kovalayan” döngüsüdür. Kaygılı bağlanan birey, sevgilisinin ilgisini kaybetme korkusuyla daha çok ilgi gösterir, daha fazla yakınlık ister. Kaçıngan bağlanan birey ise bu baskı karşısında geri çekilir. Geri çekildikçe kaygılı olan daha çok yapışır; yapışıldıkça kaçıngan daha da uzaklaşır. Bu dans, ilişkide sürekli bir gerilim ve tatminsizlik yaratır. Her iki taraf da kendini anlaşılmamış ve değersiz hisseder, ama farkında olmadan çocukluklarında tanıdıkları duyguların içinde savrulmaya devam ederler.

Peki neden hep aynı döngüye gireriz? Neden duygusal olarak mesafeli biri, özellikle ilgisizliğe tahammülü olmayan birini çeker? Aslında bunun cevabı oldukça insani. Zihnimiz, çocuklukta eksik kalan hikâyeleri tamamlamak ister. Eğer çocukken ilgisiz bir ebeveynin dikkatini çekmek için çok uğraştıysak, yetişkinlikte de benzer şekilde bizi zorlayan kişilerin sevgisini kazanma arzusu duyarız. Tanıdık olan her zaman sağlıklı değildir, ama güven verir. Bu nedenle çoğu kişi, duygusal olarak istikrarlı biriyle değil, bağlanma stilini tetikleyen biriyle birlikte olmayı tercih eder.

Ancak bu farkındalıkla değişim de mümkündür. Bağlanma stilimiz değiştirilemez bir kader değildir. Özellikle terapi süreci, bağlanma dinamiklerini keşfetmek ve güvenli bağ kurmayı öğrenmek için güçlü bir araçtır. Bunun yanında bireyin kendi duygusal ihtiyaçlarını fark etmesi, geçmiş yaralarıyla yüzleşmesi ve sağlıklı sınırlar koymayı öğrenmesi, ilişkilerdeki tekrar eden döngüleri kırmanın ilk adımıdır. Kaygılı bağlanan bireyler için “Ben yeterliyim, ilgi görmek zorunda değilim ama hak ediyorum.” diyebilmek iyileştiricidir. Kaçıngan bireyler için ise “Yakınlık tehdit değil, bağ kurmak bir yük değil.” farkındalığı dönüştürücüdür.

Elbette bu dönüşüm, sadece bireysel farkındalıkla sınırlı değildir. Partnerin güvenli bir ilişki ortamı yaratması, duygusal olarak ulaşılabilir olması da güvenli bağlanmaya geçişte çok değerlidir. Bazen tek taraflı çaba yetersiz kalabilir. Bu yüzden, bağlanma stilinin ilişkide nasıl etkileşime girdiğini anlamak ve birlikte büyümeye açık olmak çiftler için büyük bir avantaj sağlar.

İlişkiler sadece sevgiyle değil; geçmişimizin, korkularımızın, inançlarımızın ve ihtiyaçlarımızın bir araya geldiği karmaşık yapılarla örülüdür. Bağlanma stilimizi anlamak, bu yapının hangi tuğlalarının sağlam, hangilerinin çatlamış olduğunu gösterir. Her birey önce kendi içsel bağını onardığında, bir başkasına daha açık, daha dürüst ve daha sevgi dolu bağlanabilir.

Bu yazıyı okurken belki kendinizi kaygılı, kaçıngan ya da çözülmemiş bir yerde buldunuz. Belki de bir ilişki içinde defalarca aynı duygusal döngüyü yaşadığınızı fark ettiniz. Bu farkındalık, dönüşümün ilk adımı olabilir. Çünkü kalbimizi tanıdıkça, sadece kimi sevdiğimizi değil, nasıl sevmemiz gerektiğini de öğreniriz.

Hafire Uzunkaya
Hafire Uzunkaya
Hafire Uzunkaya, aile ve cinsel danışman olarak çiftlerle çalışmaktadır. İlişkiler, bağlanma stilleri, cinsel sağlık ve cinsel işlev bozuklukları konularında uzmanlaşmıştır. Danışanlarına hem bireysel hem de çift olarak destek sunmakta ve psikoloji ile edebiyatı birleştiren bir yaklaşımla dijital ve basılı medyada bilimsel ve popüler konularda yazılar yazmaktadır .Yazar, Ulusal ve uluslararası çeşitli kadın, aile ve ilişkiler kapsamında eğitimler ve seminerler vermektedir. Ayrıca Cised ve Mutlu Aile derneklerinde yönetim kurulu üyesi olarak aktif görev almaktadır. Psychology Times UK & Türkiye’de yazar olarak, geniş kitlelere yönelik içerikler sunmaya devam edecektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar