Bazen biri yaşadığı bir zorluğu anlatır ve karşı taraf çoğu zaman içgüdüsel olarak devreye girer: çözüm sunar, yol gösterir, yardım eder, akıl verir. Ama çoğu zaman, karşımızdaki insanın ihtiyacı bu değildir. O sadece anlatmak ister; duyulmak, görülmek ya da anlaşılmak ister. Anlattıklarının kelimelerin arasına karışılmadan ifade edilmesine izin verilerek dinlenilmesini ister. Çünkü dinlemek, çözüm üretmekten, istenmediği halde yardım etmekten çok daha derin bir eşlik etme biçimidir. Bir kişi, istemediği bir öneriyle karşılaştığında, eşit görülmediğini ya da küçümsendiğini hissedebilir. Bu da kişinin konuşmayı kesmesine ve bir daha yaşadığı zorlu deneyimi anlatmamasına neden olur. Oysa aktif dinleme ile, dikkat vererek, yargılamadan, istenmediği için yardım etmeyerek kurulan bir temas başlı başına yeterlidir.
Sessizlik de Bir Cevaptır
Dinlemek, sadece kelimeleri duymak ve anlamak değil, onların arkasındaki duyguyu da almaktır. Sessizlik içinde baş sallamak, göz teması kurmak ya da “hıhı” demek bile kişiye “yanındayım” demenin güçlü yollarından biridir. Bu tür sessiz cevaplar, kişinin kendi içinden geçmesine izin verir ve dışsal yönlendirmeler olmadan kendini ifade etmesini sağlar.
Çoğu durumda insanlar, yardım istemek, akıl almak ya da yönlendirilmek için konuşmaz. Dinlenilmek, kendilerine ait bir alan açmak ya da o alanın içinde biraz nefes almak isterler. Karşı tarafın bu alanı sessizlikte tutabilmesi büyük bir beceridir. Çünkü kendi iç sesimizi susturmak, bir an önce çözüm üretme ihtiyacımızı kenara koymak kolay bir şey değildir. Ama bazen “hıhı” demek, baş sallamak, kucaklayıcı bir bakışla beklemek uzun bir konuşmadan çok daha etkilidir. Çünkü sessizlik burada aktif bir eylemdir. “Seninle buradayım, acelem yok, seni dinliyorum” demenin kelimeler kullanılmamış halidir. Ve çoğu zaman, böyle bir sessizlik, karşımızdakine en ihtiyaç duyduğu şeylerden biri olan anlaşılma hissini verir. İnsan konuşur, karşısındaki sadece dinler… ama o konuşma, bir iyileşme alanına dönüşür.
Eşitlik Hissi: Yetişkine de Çocuğa da
Çocuklara ya da yetişkinlere, istemedikleri halde yönlendirme yapmak, onları kendimizle eşit bireyler olarak görmediğimizi hissettirebilir. Bu durum, karşıdakinin zamanla duygularını paylaşmaktan vazgeçmesine neden olur. Oysa herkesin ihtiyacı olan şeylerden biri, duyulmaktır.
Öneri ya da akıl vermek, çoğu zaman “ben senden daha iyi biliyorum” mesajı taşır. Bu mesaj açıkça söylenmese bile hissedilir. Özellikle çocuklar da bu mesajı hemen alır. Çoğu durumda, çocuk istemediği halde yönlendirilmeye çalışmakla değil; empatik iletişim ile, yani dinlenildiğinde kendini anlaşılmış hisseder. Aynı durum yetişkinler için de geçerlidir. Örneğin, zor bir duygusunu dile getiren birine hemen çözüm sunmak, onu kendimizden daha aşağıda bir insan olarak gördüğümüzü hissettirebilir. Oysa istenmeyen tavsiyeyi ya da yardımı vermeden dinlemek, “senin ne hissettiğin önemli” demektir.
Gerçek eşitlik, anlatan kişi çocuk da olsa yetişkin de olsa, iletişimde kurulan zeminde ortaya çıkar. Karşıdaki dinleyen kişi kendisini onunla eşit görüyorsa, bu hemen hissedilir. Bu hissi alan biri konuşmaya devam eder. Çünkü, istemediği bir tavsiye ya da yardımla karşı karşıya kalmadığını ve bu nedenle de eşit görüldüğünü bilir.
Alan Açmak
Alan açmak pasif bir eylem değildir. Aksine, çok ince bir farkındalıkla yapılan aktif bir eylemdir. Sabretmeyi, duygusal taşıyıcılık yapmayı, iyi bir dinleyici olmayı içerir. Dinlemek de çoğu zaman karşı tarafa bir dikkat, bir zaman vermenin yanında bir duygusal alan açmak anlamına gelir. Ne yönlendirmek, ne çözmek, ne düzeltmek… Konuşan kişinin kendi duygularıyla temas kurabileceği bir yer açmaktır ona. Yani sadece o duygunun orada olmasına izin vermektir.
Karşımızdakine o istemediği halde bir öneri sunduğumuzda, onu farkında olmadan bir yöne itmiş oluruz. Ama alan açmak, yön göstermeyi değil; kişinin kendi yönünü duyabilmesini ve bulabilmesini sağlamaya çalışır. Aslında çoğu zaman, yalnızca orada olmak, sessiz ama dikkatli bir şekilde beklemek, “devam edebilirsin, buradayım” demektir. Bu alan, karşı taraf için bir nefes aralığıdır. Bu nefes aralığında, karşı taraf güvenli bir mesafede durmuş olur; ne içine çekilir, ne dışarıda kalır. Yani, ona karışmadan ama onunla birlikte orada olma hâlidir. Bu mesafe, ilişkide çok kıymetlidir. Çünkü kişi orada kendi iç sesini duymaya başlar, onun sesi yükselir ve alan açılmış bir ortamda çoğu zaman kişi, içinde zaten ne yapması gerektiğini hatırlar.