Pazar, Kasım 16, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İkilemler ve Çelişkilerin Gölgesi: Ambivalans’ın İzi

İki zıt duyguyu aynı anda yaşamak nasıl bir his? Daha önce birinden hem nefret edip hem çok sevdiğiniz oldu mu hiç? Ya da birine hem yakın olmak isteyip aynı zamanda uzak kalmak… Peki hangi duygumuz aslında “gerçek” olan? Aslına bakarsanız bu çelişkili ve ikilemli duygularımız, insan olmanın özünde yatar ve kim olduğumuzu yansıtır. Yine de kendimize sormadan edemeyiz: Neden aynı anda iki duyguyu birden hissediyoruz? Çoğu zaman anlamlandıramayız, hatta fark etmeyiz bile. İnsan ruhu çoğu zaman iki zıt kutup arasında gidip gelir; bağlanmak ister ama kendini kaçmaktan alıkoyamaz. Bu gidip gelmenin adı psikodinamik literatürde ambivalanstır ve ruhun en insani yanlarından biri olmasının yanı sıra insanın ne kadar karmaşık bir varlık olduğunu da gösterir. Gelin, birlikte ambivalans kavramını; ikilemlerimizi ve çelişkilerimizi biraz daha derinlemesine ele alalım.

Freud, Jung ve Ambivalansın Psikodinamik Kökeni

Ambivalans, kısaca birbiriyle bağdaşmayan duygu, düşünce, istek ve amaçların kişide aynı anda bulunmasıdır. Yani sevgi–nefret, yakınlık–uzaklık, bağımlılık–özgürlük gibi zıt duyguların eşzamanlı varlığını ifade eder. Türkçeye “duygusal ikililik” olarak çevrilebilir. Tarihte ambivalans kavramını ilk kez “Eugen Bleuler” ortaya atmıştır. Şizofreni terimini literatüre kazandıran önemli bir İsviçreli psikiyatrdır. Bleuler’e göre şizofreninin birincil belirtisi ambivalanstır (Wikipedia, 2025). Fakat Sigmund Freud’un ambivalansa bakışı Bleuler’den farklıdır. Psikoanaliz ekolünün ve psikodinamik yaklaşımın öncüsü olan Freud için ambivalans kavramı büyük önem taşır. Psikanalitik kuramda, duygusal çatışmaların ve nevrotik belirtilerin kökenini anlamak için merkezi bir yeri vardır. Duygusal çatışmalar, insanın ruhsal yapısının denge kurma çabasını; yani id, ego ve süperego arasındaki ilişkiyi temsil eder. Nevrotik belirtiler ise bilinçdışı çatışmaların dolaylı dışavurumlarıdır. Örneğin nedeni açıklanamayan bir ağrı veya tik, bastırılmış bir duygunun (korku, üzüntü, kızgınlık) dışavurumu olabilir. Ambivalans durumunda kişi iki zıt duyguyu aynı anda yaşadığı için bu çatışmayı taşıyamaz ve bunun sonucunda suçluluk, kaygı ya da takıntı gibi nevrotik belirtiler ortaya çıkabilir (Troha, 2017).

Freud’a göre ambivalans ilk kez çocukluk döneminde ortaya çıkar. Bu dönemde anne–baba figürleri hem sevgi ve güvenin kaynağını, hem de yasakların ve cezaların temsilcisini oluşturur. Bu durum, çocuğun içinde çift yönlü duyguların doğmasına neden olur. Çocuk aynı kişiye hem sevgi hem de öfke beslemeye başlar. İşte ambivalans genellikle ilk kez böyle doğar. Bu noktada Freud’un psikoseksüel kuramı ve fallik dönem önem kazanır. Ambivalans, Freud’un en tartışmalı kavramlarından olan Oedipus kompleksi ile de bağlantılıdır. Kısaca, 3–6 yaş arası erkek çocuğu annesine karşı sevgi ve arzu duyar; babasını ise rakip olarak görüp kıskançlık ve öfke hisseder. Buna karşın babasına hayranlık ve korku da duyar. Benzer durumun kız çocukları için olan versiyonu Elektra kompleksidir. Bu dönem, ambivalansın çocuklukta en yoğun yaşandığı zaman dilimidir.

Zamanla bu duygular bastırılır; anne ve babayla özdeşleşme sonucu kimlik gelişimi başlar. Böylece süperego, yani vicdan ve ahlaki yapıların temeli atılmış olur. Freud için ambivalans doğal bir duygusal deneyimdir; her sağlıklı insanın yaşamında belirli bir ölçüde bulunması olağandır. Çocuklukta başlayan bu çift duygular, benliğin olgunlaşmasıyla birlikte dengelenir. Elbette bu sürecin sağlıklı ilerlemesi, çocuğun içinde büyüdüğü ortamla yakından ilişkilidir. Eğer kişi bu zıt duyguları tanıyabilir, kabul edebilir ve düzenleyebilirse; bu durum duygusal olgunlaşmaya zemin hazırlar. Bir kişi partneri hakkında “Beni sinirlendiriyor ama yine de onu seviyorum.” diyebiliyorsa, duygularından kaçmadan onları bir arada tutabiliyordur. Bu, sağlıklı egonun göstergesidir. Olgun birey, sevgi ve öfkeyi birbirinden ayırmak zorunda kalmadan aynı kişiye yöneltebilir. Buna karşın, kişi bu zıt duygulara tahammül edemez ve onları bastırırsa içsel bir çatışma doğar. Bu çatışma çoğunlukla kaygıya yol açar çünkü kişi “Birini seviyorsam, ona öfkelenmemeliyim.” gibi katı bir inanca sahiptir. Bu noktada ego ve savunma mekanizmaları devreye girer. Kısaca Freud’a göre süreç şöyledir: Çelişkili duygular (ambivalans) kişide çatışma yaratır böylece bu çatışma kaygıyı doğurur ve kişi bir duygudan kaçınmaya çalıştıkça savunma mekanizmaları devreye girer (Molloy, 2014)

Jung, “Gölge, insanın kendisi hakkında bilmek istemediği her şeydir.” sözüyle gölge kavramını net biçimde açıklar. Jung’a göre gölge, bireyin bilinçli benliği (ego) tarafından reddedilen, bastırılan veya kabul edilemeyen yönlerini temsil eder. Yani gölge, hem karanlık hem de geliştirici bir enerji taşır. Freud, ambivalansı aynı kişiye karşı sevgi ve nefret gibi zıt duyguların bir arada bulunması olarak tanımlarken; Jung’a göre bu tür zıtlıklar yalnızca kişilerarası değil, benliğin kendi iç yapısının da ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan doğası ikilidir — tıpkı yin ve yang gibi. Bu karşıtlıklar, psikolojik bütünlüğün temelini oluşturur. Jung perspektifinden bakarsak ambivalans bir çatışma değil, gelişim için bir gerekliliktir. Eğer kişi gölgesini reddederse, tıpkı Freud’un ambivalans örneğinde olduğu gibi içsel bir gerilim doğar. Bilinçli “iyi” benlik (persona) ile bastırılmış “karanlık” yön (shadow) arasında bir gerginlik oluşur. Örneğin bir kişi kendini yardımsever ve iyi biri olarak görüyorsa ama içinde kıskançlık, öfke ya da rekabet gibi duyguları reddediyorsa, bu gölgesini bastırdığı anlamına gelir. Jung’a göre ruhsal olgunluk, “iyi” ya da “kötü” yönlerden birini bastırmak değil; her ikisini de bilinçli biçimde kabul edebilmektir. Jung der ki: “Kişi gölgesini kabul etmeden aydınlığa ulaşamaz.” (Boscaljon, 2024)

Modern Yaşamda Ambivalansın İnsan Üzerindeki Etkisi

Modern insan da tıpkı Freud’un tanımladığı gibi zıt duyguların ve çelişkili arzuların arasında yaşar. Ancak bu çatışmalar artık yalnızca aile ilişkileriyle sınırlı değildir; toplumsal ve sosyal hayatın da bir parçasıdır. Sosyal ilişkilerde, kimlikte, bağlılıkta, karar verme süreçlerinde bu duygularla karşılaşırız ve bu da bizi insan yapar. Sonuç olarak, ambivalans hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır. Her insan ambivalansı deneyimler. Farkına varmamız gereken asıl şey, bu ikilemli duygularımızdan kaçmak ya da onları reddetmek değil, onları kabul etmektir. Jung’un da dediği gibi: “Ambivalansın varlığını kabul etmek, benliğin bütünleşmesi için bir adımdır.” Çünkü insan, kendi içindeki karşıtlıkları reddettiği sürece bölünür; ama onları tanıdığında derinleşir. Olgunluk, ışığın gölgeyi yok etmesi değil, ikisini birlikte taşıyabilme cesaretidir.

Kaynakça

Troha, T. (2017). On ambivalence. Problemi International, 1(1), 217-226.

Molloy, M. (2014). Mother-Daughter ambivalence according to Sigmund Freud. PsyArt, 18, 386-395.

Boscaljon, D. (2024). Seeing Jung’s Shadow in a new light: Decolonizing the undisciplined depths. Religions, 15(12), 1553.

Wikipedia contributors. (2025, October 31). Ambivalence. In Wikipedia, The Free Encyclopedia. Retrieved October 31, 2025, from https://en.wikipedia.org/wiki/Ambivalence

Işıl Aydın
Işıl Aydın
Işıl Aydın, Psikoloji (İngilizce) lisans eğitimini 2025 yılında tamamladı. Lisans eğitimi süresince Psikoloji Kulübü'nün aktif bir üyesi olarak çeşitli etkinlik ve projelerde görev aldı. Toplumsal cinsiyet konulu bir İngilizce münazara yarışmasında birincilik kazandı. Psikolojiye bütüncül bir yaklaşımla bakan yazar, klinik alandaki gelişimini farklı kurumlardaki stajların yanı sıra BDT, Çözüm Odaklı Terapi ve Kabul ve Kararlılık Terapisi gibi farklı ekollerdeki eğitimlerle desteklemeyi sürdürüyor. Mesleki yolculuğunda bilimsel temelli ve sade bir dille yazılmış içeriklerle hem meslektaşlarına hem de geniş okur kitlesine ulaşmayı hedefliyor.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar