Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Hikayende Nasıl Bir Sevgi Var?

Gerçek sevginin üşümeyen ellerle bir bağlantısı olmalı…

Ellerimiz donarken soğuk suyun sıcakmış gibi hissettirmesini sevgi sandık… Oysa ki donan ellere el olursan, avucunun içindeki sevgiyi paylaşırsan seversin… Erich Fromm’un Sevme Sanatı isimli kitabını biliyor musunuz? Sevgi tanımına dair sadece zihniniz değil, ruhunuz da karıştıysa Sevme Sanatı sorularınızın cevabını verecektir.

Kitapta geçen en sevdiğim anlatım şudur: “Birisini sevmek yalnız güçlü bir duyguya kapılmak değildir; bir karardır, bir yargıdır, bir söz vermedir. Sevgi yalnızca duygudan oluşsaydı, birbirini ölünceye dek sevmek için söz vermek gerekmezdi. Duygular gelip geçicidir. Eyleme, yargı ve karar karışmamışsa, duygunun ölünceye dek süreceğini nasıl bilebiliriz.”  

Sevgiye tarihsel açıdan bakarsak, ne kadar eski ve ne kadar derin olduğunu görürüz. Aslında duygusal bir deneyim olduğunu da anlarız. Bu yüzdendir ki birçok farklı kültür, sevgiyi tanımlamaya çalışmıştır. Toplumlar tarafından sevgiyi hissetme ve yaşama yolları da aranmıştır. Peki sevgi gerçekten tanımlanabilir mi?  

Sevginin birkaç perspektiften nasıl göründüğüne bakalım mı? Örneğin, sevginin ruh sağlığı üzerine etkisindeki psikolojik bakış, zihnin duygularla birlikteliği üzerinden yankılanıyor. Sevginin anlamı ve nasıl anlamlandırılacağı, felsefi bir bakışın işi olarak gözüküyor. Toplumsal sevgi modeli de kişiler arası ilişkilerin topluma yansıması olarak diğer etkiler içinde yer alıyor.  

Her hikayenin içinde birden fazla sevgi saklı… Her insanda da sevgiyi algılama ve yaşama biçimi farklı… Sanat gibi… Parmak izi gibi… Mesele ise farklı sevme biçimlerinin “biz” bilinciyle yaşam bulması; yani o iki farklı sevme biçiminin bir yolda, ihtimalde kavuşması… İhtimal ise her anı kapsıyor. Aynı sevme algısında kaybolabilirsiniz ama farklı sevme şekline temas ederek büyür, zenginleşirsiniz… Birbirimize dürüst olup hikayemizi paylaşırsak, sevgi anı ağlarımız arasında yerini bulabilir… Bazen haykırır, bazen de saklı kalır… Ama genelde uzun soluklu, telaşsız bir duygudur. Sevgi, insanın varoluş duygusunu destekliyor aslında. Başka bir an yerine kullanılamıyor ama bazen coşku, bazen de hüzün eşlik edebiliyor… Oysa ki en geçirgen haliyle, “şimdi ve burada”, o hikayenin anı ağına ait olmalı sevgi 

Sevgi, hem duygunun hem de düşüncenin büyük duyurusudur. Aynı zamanda da iyi ve kötünün zenginliği içinde kendimize yer bulduğumuz anlamlı bir soluklanma…  

Peki, “sevgiye rağmen” ifadesinin hayatınızdaki yeri tanıdık geliyor mu? Bazen hikayede böyle anlar olabiliyor. “Seversen, sevdiysen, sevseydin” bir tehdit gibi kullanılıyor. Tam da o yüzden hikayede nasıl bir sevgi var diyoruz. Sevgi var ama nasıl bir sevmek var? Fromm’un sevgide eylem vurgusu burada yine canlanıyor. Bu sevme stili; sizin bağlanma stiliniz, kişiliğiniz, algınız, deneyimleriniz, dinamiğinizdeki bakış ve hissediş tarafından etkilenir. Ve bazen de tetiklenir. Sevginin kutsallığı, onu sunuş şeklindedir. Burada sevginin varoluşsal bir mesele olduğunu vurgulamak değerli. Sadece bir duygu değildir, eyleme dayalı bir bağdır. Aynı zamanda motivasyonun da bir kaynağıdır. Sevgi, tüm ilişki stillerinde vardır; arkadaş, dost, aile…  

Peki, tüm ilişkilerde sağlıklı yürüyen bir sevgi için kendinize de sevgi duymanız gerektiğini biliyor musunuz? Kendine gösterdiğin şefkat, diğer bir ele uzanmayı anlamlı kılar. Kendimize şefkat duymamız, kendimizi sevmemiz için önümüzdeki engeller bizi zorlayabilir. Suçluluk, geçmiş öğrenilmiş kodlar, olumsuz yaşam deneyimleri vb. Kendimize olan sevgi ve kabul, her şeye rağmen ve her şeyle birlikte olmalı. Çocukken koşup düştüğünüz için bacağınızın yaralandığını hatırlar mısınız? Düşmenizin sebebi yetişkinler tarafından “Koştuğun için düştün” olarak ifade edildi: “Koştuğun için düştün, koşmasaydın düşmezdin.” Evet, koşmasaydın düşmezdin ama koşmakla ilgili şefkatsiz ve suçlayıcı tavır, yaranla ilgilenmeni engellemiyor mu? Tüm benliğimizle yaramıza, yaralarımıza dokunmamız için kendimize şefkati, kendimize sevgiyi öğrenmeliyiz.  

Bir danışanım sormuştu: Peki, sevgi öğrenilir mi? Sevgi üzerine çalışıp, geliştirip, öğrenilebilecek bir duygu mu? Duygu öğrenilmez ama anlamak, bağlantıları bulmak, bakış açılarımızla değerlendirme yapmak ve duyguyu anlayarak yönetmek “sevgiyi öğrenmek” demekse evet…  

Sevginin psikolojik iyi oluş ile bağlantısına bakarsak; iyileştirici gücü göze çarpıyor. Sevginin iyileştirici, dönüştürücü ve birleştirici gücü çok değerli.  

Sevginin farklı türleri mevcut. Bir türü “aşk”. Aslında bir türü yerine sevginin içindeki parçalardan biri diyebiliriz. Bu parçalardan biri olan aşk için, Lee’ye göre üç temel aşk tutumu aklımıza geliyor: Tutkulu aşk (eros), oyun gibi aşk (ludus), arkadaşça aşk (storge).  

Peki, Bağlanma Teorisi?

Bağlanma teorisi, sevgiyi başlatma, sürdürme ve bitirme konusunda ana kavram. Çünkü ilk hikaye, ilk bakım verenle aramızda gelişen bağlanma… Sonra bu bağlanma stili diğer ilişkilerimizde yankılanıyor. Farklı ilişkilerde başka başka bağlanma stilleri gösterebiliriz. Ama stillerden biri daha baskın, yaygın ve döngü şeklinde gözükür. Bu da bizi zorlayabilir. Belli bir farkındalık sonrası bu döngüyü kırmak için yeni bir mücadele başlayabilir. Genellikle bu mücadelede en sağlıklı çıkış, psikoterapidir. Psikoterapi; kendine yardım sanatı olması ve gizil olması sebebiyle değerli bir eşlikçidir. Bağlanma başlı başına bir dünya, bu dünyaya daha kapsamlı girmek bir başka zamana ait olsun. Şimdilik zulamızda bu bilgi var olsun. Belki de ilk farkındalık böyle başlayacak…  

O halde, hikayende nasıl bir sevgi var? Unutulmaması gereken; hikayemizde uçtan uca sevginin saklı olduğu… Sevgi derin bir eylem… derin bir deneyimdir…

“Sev kardeşim” repliği duyulursa, sevgi herkesin biricik hikayesinin herhangi bir parçasında açığa çıkacak… İşte o zaman dünya daha iyi bir yer olacak.  

Gerçek sevginin üşümeyen ellerle bir bağlantısı var…

Cansu Angın
Cansu Angın
Cansu Angın, Uzman Psikolog ve EMDR Avrupa onaylı sertifikalı EMDR terapistidir. Psikoloji lisansını İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde bölüm birinciliği ve üstün onur derecesiyle tamamlamış, ardından aynı üniversitede Yüksek Lisans eğitimini de başarıyla tamamlamıştır. Klinik, eğitim ve akademik alanlarda, hastane ve çeşitli kuruluşlarda deneyim kazanmaya ve görevlerine devam etmektedir. Academy of Cognitive Therapy (ACT) sertifika programına birebir uyumlu olarak Kognitif Terapi Workshop sertifikasına sahip olan Cansu Angın, EMDR Europe tarafından verilen uluslararası geçerliliğe sahip "EMDR Sertifikalı Terapist" unvanını kazanmış ve travma üzerine uzmanlaşmıştır. Çalışmalarını, psikolojik travma alanında yoğunlaştırmıştır. Ayrıca, yapımcısı ve sunucusu olduğu “Terapi Odası” isimli psikoloji programını gerçekleştirmiş ve bu programın patent sahibidir. Duyguların tanınmasında, çatışmaların çözülmesinde ve daha işlevsel bir yaşamda insanları doğru bilgiyle buluşturmanın önemine inanarak, psikolojiye dair bütünsel duruşuna devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar