Herkese iyi gelebilir miyiz? Peki bu mümkün mü? Herkese iyi gelmeye çalıştığımız durumlarda kişisel olarak ne gibi sorunlarla karşılaşırız?
Bu yazıda kısaca yukarıdaki soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız.
Aile, arkadaş ya da iş yaşamında sürekli destek veren ya da etrafındaki kişilerin yaşadıkları problemlere karşı rahatlatmaya veya sorun çözen biri olmanın görünmez yorgunluğu. Çevresi tarafından “güçlü” ya da “iyi insan” olarak görünen kişinin süreçte içsel olarak duygularını, düşüncelerini ya da ihtiyaçlarını görünmez kılmasıyla kendisini yorgun hissedebilir. Başkalarının ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamaya çalıştığı süreçte kendi ihtiyaçlarını ihmal ederek yaşamını zorlaştırabilir; bireysel ihtiyaçlarına yetişemediği düşüncesiyle kendisini yorgun ve yetersiz hissedebilir.
Kişilerle ilişki dinamiğini “insanlara iyi gelmeliyim” düşüncesiyle sürdüren kişi için bu zamanla bir göreve hatta bir zorunluluğa dönüşebilir. Görev ya da zorunluluk olarak gören kişi kendi sınırlarını belirlemekte zorlanabilir. Kişisel sınırlarımızı belirlemekte zorlandığımız takdirde, bizim için yıpratıcı ve aynı zamanda içsel çatışmaları ortaya çıkarabilir.
Herkesi mutlu etme çabası bazen kişiyi değerli hissetme ihtiyacını karşıladığını düşündürür. Değerli olduğumuzu düşünmek temel ihtiyaçlarımızdan biri olduğunu söyleyebiliriz. Kişi bazen bu ihtiyacı, sınırlarını ihlal ederek başkalarının ihtiyaç ve arzularını karşılayarak gidermeye çalışır. Bu döngüyü devam ettirmek; değerli hissetmek, onaylanmak, görünür olmak ve yeterli hissetmeye yönelik öğrenilmiş bir davranış hâline gelebilir.
“Herkesi mutlu etmeliyim” ya da “iyi gelmeliyim” düşüncesi zamanla kendi ihtiyaçlarını ihmal ederek aşırı fedakarlık ortaya çıkarabilir. Aşırı fedakarlığın bir ucunun beklenti olduğunu söyleyebiliriz. Kişi kendi ihtiyaçlarından ziyade başkalarının ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamaya çalışır; bu fedakârlık doğrultusunda karşısından bir beklenti içerisinde olabilir. Bu beklenti kişinin ihtiyacı doğrultusunda takdir edilmek, onaylanmak, yeterli hissetmek ya da görünür olma çabası olabilir.
Kişinin beklentisi karşılanmadığında kendisine ya da karşı tarafa yönelen bir söylenme (şikayet, hayıflanma), öfkelenme ya da bu döngünün devam etmesiyle sonuçlanabilir. Fedakârlık döngüsünün devam etmesi kişiyi kısa vadede rahatlatsa da yani anı kurtarsa da, uzun vadede beklentileri karşılanmadığı için kendisini yorgun ve tükenmiş hissedebilir. Kişisel sınırlarının ihlal edilmesinin bir nedeninin de fedakârlık olduğunu söyleyebiliriz.
Sınır İhlalinin Psikolojik Kökenleri
Herkesi iyileştirme yorgunluğunun, kişisel sınırlarının (kişinin benliği, ilgi alanları, değerlerinin) ihlali sonucunda ortaya çıktığını söyleyebiliriz (Doğan, Güner., 2025).
Toplumda sınır koymanın çok iyi bir şey olmadığına dair söylemler duyabiliriz. Toplumda sınır denildiğinde katı kurallar ya da ilişkinin sonlandırılması olarak ifade edilir.
Sınır koyma kavramını bir benzetmeyle anlatmak faydalı olabilir:
Her ülkenin komşu olduğu ülkeyle toprağının bir çizgiyle ya da tabelayla belirlendiği bir sınırı vardır. Bu sınır, ülkelerin ilişkilerine zarar vermekten ziyade kargaşayı ve ileride oluşabilecek problemleri önleyen bir adımdır. Bu sınır, ülkelerin birbiriyle olan ilişkilerine zarar vermekten ziyade iç ve dış huzuru sağlamaya yöneliktir.
Bireyler arası sınır da ülkelerin sınırlarına benzer; kişilerin birbirlerinin alanlarına saldırıyı, kargaşayı önlemeye yöneliktir.
Kişisel sınırlarımızı oluştururken amaç:
• Katı ilişkiler kurmak değil
• Kendimizi ihmal etmeden
• İlişkileri bozmadan
dengeyi kurmaktır (Doğan, Güner., 2025).
Hayır Diyememek ve İçsel Çatışmalar
Kişisel sınırlarımızı çizmemizi engelleyen durumlardan biri de hayır diyememektir.
Hayır diyememek, kişinin başkalarının istek, ihtiyaç ve arzuları doğrultusunda hareket etmesidir. Kişinin hayır diyememesinin birçok sebebi olabilir.
Bu sebeplerden biri, hayır dedikten sonra karşı tarafın vereceği tepkinin oluşturduğu kaygıdır. Bu tepki bazen öfke, anlayışsızlık ya da kötü bir insan olduğuna dair söylemlere maruz kalma ihtimalidir. Bu ihtimal kişide huzursuzluk ortaya çıkarır ve bu huzursuzluktan kaçınmak adına hayır diyemez.
Kişi istemediği hâlde karşı tarafa evet diyerek huzursuzluktan kaçınır ve kaygılandığı senaryonun gerçekleşmesini önler.
Yaşadığımız sınır ihlallerini anlamaya çalışmak ve bizde ortaya çıkardığı içsel huzursuzluğu anlamak (duygu, düşünce) kişisel sınırlarımız için kıymetlidir.
Kişisel sınırlarımızı anlamak, kendimizi ifade etmemizi ve ilişkilerimizin daha sağlıklı bir zeminde ilerlemesini kolaylaştırır.
İlişkilerimizde sınırlarımızın belirli olması sadece bizim için değil, karşı taraf için de faydalı olacaktır.
Sonuç: Duygusal Yorgunluğun Görünmeyen Kaynağı
Kısaca bu yorgunluğun kaynağı; herkesi mutlu, huzurlu, memnun etme çabası; hayır demekte zorlanmak; kırmak istememek; reddedilme düşüncesi; görünür olmak; onaylanmak; değerli hissetmek ve yeterli hissetmek diyebiliriz.
Kişisel sınırlarımızı ihlal ettiğimizi ya da başkası tarafından ihlal edildiğini anlamak zor olabilir. Bu süreci anlamak bize huzursuzluk verdiği için buraya bakmak istemeyebiliriz. Bu döngünün devam etmesi uzun vadede kendi ihtiyaç ve isteklerimizin karşılanmadığı için kendimizi yetersiz, yorgun ve içsel çatışmaların olduğu bir sürece sürükleyebilir.
Bu noktada değişimi sağlamak için farkındalık büyük bir öneme sahiptir.
Çünkü duygusal yorgunluk, fark edilmeyen sınır ihlallerinin doğal sonucudur.


