Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Her Şeyi Kontrol Etmeliyim”: Mükemmeliyetçiliğin Psikolojik Bedeli

“Hatalı olursam değerim azalır.”
“Her şeyi kontrol altında tutmalıyım.”
“Yeterince iyi olmazsam sevilmem.”

Bu düşünceler, mükemmeliyetçiliğin zihin içinde gerçekleştirdiği içsel yankılarıdır. Kimi zaman başarıya karşı duyulan arzu ile karıştırılsa da, aslında mükemmeliyetçilik, bireylerin ruhsal sağlığında yıkıcı etkiler yaratabilen bir zihinsel alışkanlıktır. Özellikle “her şeyi kontrol etme” dürtüsüyle ilişkili olan bu yapının ardında çoğu zaman koşullu sevgi, düşük öz-değer ve yüksek kaygı yer alır.

Mükemmeliyetçilik: İşlevsel mi, Yıkıcı mı?

Psikolojik literatürde mükemmeliyetçilik iki temel kategoriye ayrılır:

  • Uyumlu (adaptive) mükemmeliyetçilik, yüksek hedefler için çaba göstermektir. Bireyler, kendileri için ulaşılabilir ama iddialı hedefler belirler ve bu hedeflere ulaşma uğruna istikrarlı ve kararlı bir biçimde hareket ederler.
  • Uyumsuz (maladaptive) mükemmeliyetçilik ise hata yapma korkusunun yanı sıra, erteleme ve kendini değersiz hissetme gibi sorunlarla ilişkilidir. Bireyler çoğu zaman yetersiz veya değersiz hisseder. Uyumsuz mükemmeliyetçiliğe sahip bireyler, başarıya ulaşsalar dahi tatmin olmazlar. Çünkü zihinsel ölçütleri sürekli değişir ve kendilerini eleştirmeleri bitmez. Ne başarsalar başarsınlar, sürekli zihinlerinde “daha iyisi olabilirdi” düşüncesi belirir.

Bu durum, kişinin hayattan keyif almasını engeller. Uyumsuz mükemmeliyetçiliğin bireyin sağlığını olumsuz etkilediği ve yıpratıcı olabileceği görülür.

Kontrol Etme İhtiyacı: Bir Kaygı Mekanizması

Kontrol ihtiyacı, çoğu zaman kaygıyı yönetme çabasından ortaya çıkar. Hayatın belirsizlikleriyle baş edemeyen birey, dış dünyayı kontrol ederek içsel huzuru ve içsel güveni sağlamaya çalışır. Ancak yaşam, doğası gereği belirsizdir. Bu nedenle, kişi kontrolü ne kadar yoğunlaştırırsa, kaygı da o kadar artar.

Klinik uygulamalarda sıkça karşılaşılan döngü şudur:

  1. Belirsizlik tehdit olarak hissedilir.
  2. Kaygı seviyesi artar.
  3. Kontrol davranışları ortaya çıkar.
  4. Kontrolsüzlük hissi ile beraber güçsüzlük ve yetersizlik oluşur.
  5. Daha yoğun kaygı ortaya çıkar.

Bu kısır döngü zamanla bireyin var olan enerjisini söndürür, sosyal ilişkilerden kaçmasına ve kimi zaman da panik bozukluğa zemin hazırlar. Psikolojik çerçevede bakıldığında, belirsizliğe tahammül edememe, güvende hissetme arzusu kontrol ihtiyacının altında yatar. Ancak, hayatta hiçbir zaman kontrol tam olarak sağlanamaz ve bu gerçeği kabul etmek, ona göre yaşamak kişinin ruhsal sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Aynı zamanda, uyum becerisini geliştirmesine katkı sağlar. Bu aydınlanma, kaygı ile başa çıkarken güçlü bir başlangıç noktasıdır.

Mükemmeliyetçiliğin Psikolojik Kökeni

Mükemmeliyetçilik, genellikle çocukluk döneminde atılan temellere dayanır. Birçok mükemmeliyetçi bireyin çocukluk öyküsünde, yüksek standartlar koyan ya da sevgisini başarı gibi unsurlara bağlayan ebeveyn figürleri bulunur. Bu da “değerli olmak için kusursuz olmalıyım” inancını doğurur. Özellikle “şartlı kabul” gören çocuklar, hata yapmaktan ölümcül derecede korkar hale gelir. Koşullu sevgi ile büyüyen çocuklar, zaman geçtikçe içlerinde sesler geliştirirler. Her şey kusursuz olmalı, hata olmamalı. Sürekli daha fazlasını yaparak onay ihtiyacı hissederler. Çünkü bireyler, öz-değerini başarı ve kontrol duygusuna odaklamıştır. Yetişkinlikte ise bu inançlar otomatik düşünce haline gelir ve bireyin yaşamını şekillendiren gözükmeyen kurallar hâline gelir.

İyileşme Süreci: Esneklik, Kabullenme ve Şefkat

Mükemmeliyetçilikte tek bir gecede vedalaşamayız; bu bir yolculuktur. Bu yolculukta, kendimize karşı daha esnek ve daha şefkatli olmalıyız. İç sesimizi şefkatle tekrardan büyütmeliyiz. Esneklik ise hayatın getirdiği değişiklikleri, değişimleri kabul etmekte ve açık olmak demektir. Kabullenme ile kontrol edemediğimiz her şeyi olduğu gibi görmeye başlarız. Şefkat ise, hatalarımıza karşı anlayışla karşılamamızı sağlar. Bu üçü bir araya geldiğinde, mükemmeliyetçiliğin yükü azalır; yerine daha sağlıklı, huzurlu bir hayat gelir.

Gerçeklikte Huzuru Bulmak

“Her şeyi kontrol etmeliyim” düşüncesi, görünürde güçlü ve başarılı bir kapı gibi gözükse de, içsel dünyasında kaygı, yalnızlık ve yetersizlik duygularıyla ilişkilidir. Mükemmeliyetçilikle baş etmek; hayatın her yönünde kontrol halini bırakabilmeyi, belirsiz durumları kabul etmeyi, esnek olabilmeyi ve insan olmanın kusurluluğunu kabul edebilmeyi gerektirir. Hayatın her alanında belirsizlikler, hatalar olacaktır. Önemli olan, bu hatalar ve belirsizlikler karşısında nasıl yol aldığımızdır. Gerçek huzur, “kusursuzlukta” değil, hayatı olduğu gibi kabul etmekte saklıdır. Kendimize alan tanıdıkça, psikolojik bedelimiz azalır; dayanıklılığımız ve yaşam kalitemiz artar.

Sonuç olarak; gerçeklikle sarılmak, kendimizi ve yaşadığımız hayatı değiştirmektense olduğu gibi kucaklamak, tüm kusurlarımızı ve hatalarımızı kabul etmektir. Çünkü gerçek huzur, tam da burada, hayatı akışında karşılayarak başlar.

Kaynakça

Flett, G. L., & Hewitt, P. L. (Eds.). (2002). Perfectionism: Theory, research, and treatment. American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/10458-000
Egan, S. J., Wade, T. D., & Shafran, R. (2011). Perfectionism as a transdiagnostic process: A clinical review. Clinical Psychology Review, 31(2), 203–212. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2010.04.009
Hayes, S. C., Strosahl, K. D., & Wilson, K. G. (1999). Acceptance and commitment therapy: An experiential approach to behavior change. Guilford Press.

Cansu Nafiye Bayındır
Cansu Nafiye Bayındır
Psikoloji lisans eğitimini İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Eğitim süreci boyunca insan zihninin derinliklerine duyduğu merak, onu yalnızca teorik bilgiyle yetinmeyip sahaya inmeye teşvik etmiştir. Bu doğrultuda, İzmir Medical Point Hastanesi’nde gerçekleştirdiği staj, mesleki gelişiminin ilk yapı taşlarını oluşturmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Aile Danışmanlığı sertifikasına sahip olup, danışanlarıyla yürüttüğü süreçlerde Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünü merkeze almaktadır. Klinik psikoloji yüksek lisans eğitimine devam etmekte ve süpervizyon eşliğinde danışan kabul etmektedir. Akademik ve mesleki gelişimini sürekli kılmak adına çeşitli eğitimlerle kendini beslemeye devam etmektedir. Psikolojik sağlamlık, bireysel farkındalık ve insan ilişkilerinin içsel dünyadaki yansımaları, ilgi alanlarının başında gelmektedir. Psikolojiye yalnızca bir meslek olarak değil, insan ruhunu anlama ve iyileştirme sanatı olarak yaklaşmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar