Son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar ve hızlı değişimler, bireylerin günlük yaşama uyum sağlama çabasını daha da zorlaştırmaktadır. Sürekli yükselen fiyatlar ise bireylerin geleceğe dair güven duygusunu zedeleyerek kaygıyı daha da derinleştirmektedir. Artan rekabet ve belirsizlik ortamı, insanların yalnızca maddi değil, psikolojik dayanıklılıklarını da ortaya koymalarını gerekli hale getirmiştir. Günümüzde anksiyetenin artmasının nedenlerinden birisi de insanların yaşadığı ekonomik sıkıntılardır. İnsanların yeterince para kazanamaması, işsizlik gibi faktörlerin aile yaşamını doğrudan etkiler; stres, kaygı artar ve bu durum ilerleyerek psikolojik tedavilere kadar uzanabilir.
Ekonomik Belirsizlik ve Kaygının Nöropsikolojik Temeli
Nörobilimsel araştırmalar, belirsizliğin beynin tehdit algısını tetiklediğini, amigdala ve prefrontal korteks arasındaki dengenin bozulmasına yol açarak kaygıyı yükselttiğini göstermektedir (Grupe & Nitschke, 2013). Bu durum ekonomik belirsizliklerde de kendini gösterir; yapılan çalışmalar, enflasyona bağlı stres yaşayan bireylerin kaygı ve depresyon belirtilerini daha yüksek oranda taşıdığını ortaya koymuştur (Pathak ve ark., 2023). Ayrıca, kaygı düzeyi artan bireylerin ekonomik karar alma süreçlerinde daha temkinli, riskten kaçınan ve olumsuz senaryolara odaklanan bilişsel eğilimler geliştirdiği deneysel araştırmalarla da desteklenmektedir.
Dolayısıyla, artan fiyatlar yalnızca maddi değil, psikolojik sağlıkı da doğrudan etkileyen önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Nöroekonomi perspektifiyle incelendiğinde, amigdala–prefrontal korteks arasında kontrol ve düzenleme mekanizmalarında kaygının bozucu etkisi olduğu, bu dengenin bozulmasının bireyin ekonomik belirsizliklere karşı savunmasız olmasına yol açabileceği ileri sürülüyor. Ayrıca “Distinguishing different parameters of uncertainty under threat” gibi çalışmalar, farklı tür belirsizliklerin (örneğin olasılık belirsizliği, sonuçların belirsizliği) beyin tarafından farklı şekilde ele alındığını ve bunların kaygı sistemi ile etkileşebileceğini gösteriyor.
Günlük Hayatta Psikolojik Etkiler: Öfke, Umutsuzluk ve Tükenmişlik
Ekonomik sıkıntılar bireylerin günlük yaşamında yalnızca kaygıyı değil, aynı zamanda öfke, umutsuzluk ve tükenmişlik duygularını da artırmaktadır. Yapılan araştırmalar, ekonomik baskı altında yaşayan kişilerin öfke düzeylerinde artış olduğunu, bunun da aile içi çatışmaları ve toplumsal gerginlikleri tetiklediğini ortaya koymaktadır (Conger & Elder, 1994). Benzer şekilde Dünya Sağlık Örgütü, ekonomik kriz dönemlerinde depresyon ve umutsuzluk oranlarının yükseldiğini rapor etmiştir.
Günlük hayatta bu durum çok daha görünür hale gelmektedir. Örneğin işsiz kalan bir birey, “Her gün yeni bir iş ilanı arıyorum ama bir umut göremiyorum, sanki hiçbir şey değişmeyecek.” diyerek yaşadığı umutsuzluğu dile getirebilmektedir. Başka biri ise sürekli artan fiyatlardan şikâyet ederken, “Markete her girdiğimde öfkeleniyorum, sanki hayat elimden kayıyor.” sözleriyle ekonomik yükün duygusal yansımasını ifade etmektedir.
Araştırmacılar, bu duygusal yükün uzun vadede tükenmişliğe yol açabileceğini belirtmektedir. Özellikle Maslach’ın tükenmişlik üzerine çalışmalarında, sürekli stres ve kontrolsüz yaşam koşullarının kişilerin motivasyonunu düşürdüğü, enerjilerini tükettiği ve geleceğe dair umutlarını zayıflattığı vurgulanmaktadır (Maslach & Leiter, 2016). Dolayısıyla ekonomik belirsizlik, yalnızca cüzdanı değil, bireylerin ruhsal bütünlüğünü de doğrudan etkileyen bir süreçtir.
Başa Çıkma Stratejileri: Psikolojik Dayanıklılığı Güçlendirmek
Ekonomik zorluklar ve belirsizlikler karşısında bireylerin psikolojik dayanıklılık geliştirmesi, ruh sağlığını korumada kritik bir rol oynamaktadır. Araştırmalar, sosyal destek sistemlerinin kaygıyı azaltmada en güçlü koruyucu faktörlerden biri olduğunu göstermektedir (Cohen & Wills, 1985). Aile ve arkadaş çevresinden alınan duygusal destek, kişinin yalnızlık hissini azaltırken problem çözme becerilerini de güçlendirmektedir.
Bunun yanı sıra, farkındalık ve stres yönetimi tekniklerinin de dayanıklılığı artırdığı birçok çalışmada ortaya konmuştur. Kabat-Zinn’in (1990) geliştirdiği Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) programı, bireylerin kaygı düzeylerini azaltıp stres karşısında daha esnek olmalarını sağlamaktadır. Ayrıca küçük kontrol alanları yaratmak –örneğin günlük bütçe planlamak, sağlıklı rutinler oluşturmak, kısa vadeli hedefler belirlemek– kişiye yeniden güçlenme duygusu kazandırmaktadır.
Son olarak, Viktor Frankl’ın (1946) logoterapi yaklaşımında da vurguladığı gibi, “anlam” bulmak dayanıklılığı besleyen en önemli unsurlardan biridir. Ekonomik sıkıntılarla başa çıkarken bile, kişinin değerleriyle uyumlu hedeflere yönelmesi, yaşadığı zorlukları daha katlanılabilir hale getirebilir.
Sonuç: Ekonomik Bulantı ve Kaygı
Sonuç olarak, ekonomik dalgalanmalar yalnızca maddi yaşamı değil, bireylerin ruhsal dünyasını da derinden etkilemektedir. Artan fiyatlar, işsizlik ve belirsizlik, öfke, umutsuzluk ve tükenmişlik duygularını beslerken; sosyal destek, farkındalık pratikleri ve anlam odaklı bir yaşam bakışı psikolojik dayanıklılıkı güçlendirmektedir.
Bu nedenle ekonomik belirsizlik süreçlerinin yalnızca ekonomi politikalarıyla değil, aynı zamanda toplumun ruh sağlığını korumaya yönelik psikolojik yaklaşımlarla da ele alınması büyük önem taşımaktadır.