İnsanın gelişme isteği, tarihi boyunca en güçlü itici güçlerinden biri oldu. Daha iyiyi aramak, yeni yollar açmak, kendini aşmak… Bunların hiçbiri tek başına olumsuz değil; hatta çoğu zaman ilerlemenin kaynağı.
Ancak günümüzde “hep daha iyi” mottosu, bireyin içsel değerinden çok dışsal ölçütlere bağlanınca, mükemmeliyetçilik adıyla yeni bir yük haline geliyor. Yüzeydeki parıltısının altında ise kaygı, kendine yabancılaşma ve tükenmişlik var.
Mükemmeliyetçiliğin Tanımı ve Boyutları
Psikoloji literatüründe mükemmeliyetçilik, tek boyutlu bir özellik olarak değil, farklı yönleriyle ele alınıyor. Frost ve arkadaşlarının (1990) geliştirdiği Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Modeli, bireyin kendi iç standartları ile toplumsal beklentileri nasıl içselleştirdiğini açıklıyor.
Hewitt ve Flett’in (1991) çalışmaları ise bu kavramı üç boyutta ele alıyor: kendine yönelik, başkalarına yönelik ve toplumsal kaynaklı mükemmeliyetçilik.
Bu sınıflama bize şunu gösteriyor: Mükemmeliyetçilik sadece bireysel bir tercih değil; ilişkilerden kültüre, toplumun değerlerinden kişisel kimliğe kadar uzanan çok katmanlı bir yapı.
Mükemmeliyetçiliğin Görünmeyen Yüzü
Görünmeyen yüz tam da burada ortaya çıkıyor. Çünkü “daha iyiyi istemek” ilk bakışta motivasyon gibi görünse de, aslında çoğu zaman “yeterince iyi olmama” kaygısının maskelenmiş hali.
Mesleki deneyimlerimde de gördüğüm gibi, mükemmeliyetçiliğin en ağır bedeli, kişinin kendi değerini sürekli dış ölçütlerle tartması. Not ortalaması, iş performansı, sosyal medyadaki beğeni sayısı… Liste uzayıp gidiyor.
Her şeyin ölçülebilir olduğu bir dünyada, insanın kendi değerini hissetmesi gittikçe zorlaşıyor.
Öz-Şefkat: Bir Karşı Durum
Burada öz-şefkat kavramı kritik bir karşılık sunuyor. Neff’in (2003) çalışmalarına göre öz-şefkat, bireyin hatalarına ve eksikliklerine karşı sert değil, anlayışlı yaklaşmasını içeriyor.
Yani mükemmeliyetçiliğin “asla hata yapma” buyruğuna karşı, öz-şefkat “hata da insana dair” diyebiliyor. Ancak modern toplumun hız ve performans kültüründe, öz-şefkati içselleştirmek hiç de kolay değil.
Çünkü çocukluktan itibaren “aferin”le beslenen, sınav notuyla değer biçilen, “en iyi ol” mesajıyla büyüyen birey, içsel sesiyle değil, dış dünyanın beklentileriyle yoğruluyor.
Sosyal Medya ve Kusursuzluk Dayatması
Mükemmeliyetçiliğin görünmeyen yüzünü daha iyi anlamak için sosyal medya kültürüne bakmak yeterli. Her gün “daha iyi” bedenler, “daha iyi” kariyerler, “daha iyi” ilişkiler vitrine konuluyor.
Tüm bu görseller, bireye farkında olmadan şunu fısıldıyor: “Sen yeterince iyi değilsin.”
Bu noktada mükemmeliyetçilik, sağlıklı bir gelişim arzusundan çıkıp, kişinin kendi değerini sürekli başkalarıyla kıyasladığı bir tuzağa dönüşüyor.
Flett ve Hewitt’in (2002) “sosyal kaynaklı mükemmeliyetçilik” dediği kavram, bu baskının tam karşılığı. Yani kişi, kendi için değil, başkalarının gözündeki kusursuz imaj için çabalamaya başlıyor.
Uyumlu ve Uyumsuz Mükemmeliyetçilik
Peki bu tabloyu nasıl okumalıyız? Mükemmeliyetçilik tamamen olumsuz bir özellik mi? Hayır. Literatürde “uyumlu mükemmeliyetçilik” kavramı da var (Stoeber & Otto, 2006).
Burada kişi yüksek standartlar koyar ama hata yapınca da yıkılmaz, öğrenme motivasyonunu korur. Yani mükemmeliyetçilik tek başına sorun değil; sorun, hata karşısındaki tavır.
Eğer hata “yetersizlik” olarak yorumlanıyorsa, bu tükenmeye giden bir yol oluyor. Eğer hata “öğrenme fırsatı” olarak görülüyorsa, gelişimin yakıtı haline geliyor.
Zihinsel Sağlık Üzerindeki Etkileri
Bu noktada asıl soru şu: Biz mükemmeliyetçiliği nasıl yaşıyoruz? Bizi ileri mi taşıyor, yoksa içten içe tüketiyor mu?
Günlük hayatta sık duyduğum cümlelerden biri: “Daha iyisini yapmalıyım, yoksa yeterli değilim.” Dışarıdan bakıldığında bu motive edici gibi görünür, ama altındaki kaygı aslında “hata yaparsam değerim azalır” düşüncesidir.
İşte görünmeyen yüz tam da bu: kaygının başarı kisvesiyle saklanması.
Klinik çalışmalar gösteriyor ki, mükemmeliyetçilikle birlikte depresyon, anksiyete ve ruminasyon eğilimleri de artıyor (Smith et al., 2016).
Yani sürekli “hep daha iyi” baskısı altında olmak, zihinsel sağlık üzerinde doğrudan etkilidir.
Birey başarıya ulaşsa bile tatmin duygusu yaşamıyor; çünkü çıta her zaman biraz daha yukarıda. Bu da “hiçbir zaman yetmez” döngüsünü besliyor.
Çözüm: Psikolojik Esneklik ve Öz-Şefkat
Bu yazıyı okuyan biri belki şunu sorabilir: “Peki çözüm ne?” Cevap sihirli bir formül değil, ama yön belli.
Öncelikle mükemmeliyetçiliği fark etmek gerekiyor. Hangi noktalarda gelişim arzusu sağlıklı, hangi noktalarda kaygı maskesi haline geliyor, bunu ayırt etmek önemli.
İkinci adım, öz-şefkat pratiğini hayatın içine katmak. Hata yaptığında “yetersizim” demek yerine, “insanım ve öğreniyorum” diyebilmek.
Ve üçüncü adım, başarı ölçütlerini yeniden tanımlamak. Dışarıdan gelen “aferin”leri tek kıstas olmaktan çıkarıp, kendi iç sesine kulak verebilmek.
Sonuçta “hep daha iyi” isteği bizi ileri taşıyabilir, ama görünmeyen yüzüne dikkat etmezsek, aynı istek bizi tüketir.
Hayatın lineer olmadığını, her yükselişin inişlerle beraber geldiğini kabul etmek, hem kişisel hem profesyonel yaşamda büyük bir özgürlük sağlıyor.
Belki de en gerçek ilerleme, “yeterince iyi” ile barışmayı öğrenmekten geçiyor. Çünkü bazen insanın yapabileceği en cesur şey, kendi kusurlarıyla yan yana yaşayabilmesidir.
Psikolojik esneklik, bu süreçte en önemli kaynaklarımızdan biridir.
Kaynakça
Frost, R. O., Marten, P., Lahart, C., & Rosenblate, R. (1990). The dimensions of perfectionism. Cognitive Therapy and Research, 14(5), 449–468. https://doi.org/10.1007/BF01172967
Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (1991). Perfectionism in the self and social contexts: Conceptualization, assessment, and association with psychopathology. Journal of Personality and Social Psychology, 60(3), 456–470. https://doi.org/10.1037/0022-3514.60.3.456
Flett, G. L., & Hewitt, P. L. (2002). Perfectionism and maladjustment: An overview of theoretical, definitional, and treatment issues. In P. L. Hewitt & G. L. Flett (Eds.), Perfectionism: Theory, research, and treatment (pp. 5–31). American Psychological Association.
Neff, K. D. (2003). Self-compassion: An alternative conceptualization of a healthy attitude toward oneself. Self and Identity, 2(2), 85–101. https://doi.org/10.1080/15298860309032
Smith, M. M., Sherry, S. B., & Rnic, K. (2016). Perfectionism and subjective well-being: A meta-analytic review. Journal of Research in Personality, 64, 52–60. https://doi.org/10.1016/j.jrp.2016.07.004
Stoeber, J., & Otto, K. (2006). Positive conceptions of perfectionism: Approaches, evidence, challenges. Personality and Social Psychology Review, 10(4), 295–319. https://doi.org/10.1207/s15327957pspr1004_2