Nikah masasındaki soruyu hepimiz duymuşuzdur: “İyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta, bir ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”. Evliysek bu soruyu daha önce büyük bir EVET ile yanıtlamış, değilsek de muhakkak bir evliliğin kuruluş anına şahit olmuşuzdur. Peki, gerçekten hastalıkta sağlıkta eşimizin yanında mıyız? Yanındaysak bu bize neler kazandırıyor gelin bir bakalım. Hastalık gibi hayattaki zorluklarla başa çıkarken nasıl tedavi olduğumuz, hangi yöntemlerin, hangi ilaçların kullanıldığı elbette oldukça önemlidir. Fakat en az bunlar kadar hatta bundan daha fazla önemli bir şey vardır ki o da çevremizden gelen sosyal destektir. Sosyal desteğin en kıymetlisi ve en aranılanı tabii ki aile desteği; en temelde ise eş desteğidir. Hastalık gibi zorlayıcı yaşam olaylarında partnerler arası psikolojik destek ve duygusal yakınlık hem hastanın iyileşme sürecini kolaylaştırır hem de aranızdaki bağı güçlendirir. Hastalık döneminde eşine yoğun sevgi ve ilgi gösteren bireylerin hastalık dönemini atlattıktan sonra çok daha güçlü bir ilişkiye sahip olacaklarına emin olabiliriz.
Çok büyük hastalıklarda da elbette bu söylediklerim geçerli olmakla birlikte günlük hayatta sıkça olabildiğimiz nezle, grip, halsizlik, besin zehirlenmesi gibi durumlarda bile yoğun bir ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyarız. İlgi ve sevgimizin temel kaynağı olan eşimizden bunu aldıkça kendimizi daha iyi hisseder, iyileşme gücünü daha kolay bulabiliriz. Peki bu ilginin sağladığı yarar sadece iyileşme sürecini hızlandırmak mıdır? Elbette hayır. Eşinize bu dönemde gösterdiğiniz ilgi, sevgi, şefkat, merhamet ve zaman ayırma aslında eşinizin sağlığı kadar ilişkinizin sağlığına da iyi gelecektir. Hastalık dönemini atlattıktan sonra daha sarsılmaz, yıkılmaz, güçlü bir bağ ile tekrar birbirinize bağlandığınızı fark edeceksiniz.
İlişkimizi güçlendirmek için atacağımız bu adımda elbette bizim sahip olduğumuz bazı faktörler işimizi kolaylaştırır. Öncelikle eşler normal zamanlarda da birbirlerinin duygusal ihtiyaçlarına duyarlı ise, yani empati becerisi yüksek bireyler ise bu dönemde eşe destek olmak daha kolay bir hal alır. Empati, partnerinizin yaşadığı zorlukları anlamanızı, duygusal yakınlık kurabilmenizi ve birlikte çözüm yolları aramanızı kapsar. Bu destek sayesinde kişinin yalnızlık hissi azalır ve hastalığı yenebileceğine inancı artar. Empatinin yanı sıra önemli diğer bir faktör iletişim becerisidir. Tüm insan ilişkilerinde olduğu gibi eşler arasında da etkili iletişim kurmak, duygusal destek sağlamanın temelidir. İyi bir iletişim becerisine sahip olmak hastalık gibi zorlayıcı yaşam olaylarında eşi anlamayı ve uygun tepkiler vermeyi sağlar. Özellikle hastayken kişi daha savunmacı davranabilir, olayları kişiselleştirebilir ve tepkileri abartılı gözükebilir. Bu tarz durumlarda eşlerin açık ve anlayışlı iletişim kurması büyük önem taşımaktadır.
Bunlara ek olarak ortak zaman geçirmeniz aranızdaki bağı güçlendirecektir. Zorlayıcı yaşam olaylarında eşler birbirlerine yönelik şefkatli davranışlar gerçekleştirdiğinde yaşadıkları stres azabilir ve birbirlerine olan güvenleri artabilir. Eşim ne yaşarsam yaşayayım benim yanımda, ne kadar doğru bir eş seçimi yapmışım, dünyaya yine gelsem yine onunla evlenirdim hissini yaşamak ve karşı tarafa bunu aktarmak hayatta kendimizi en mutlu hissettiğimiz anlardan biri olsa gerek. Hastayken ilaçlarını önüne kadar getirmeniz, su vermeniz, bir çorba kaynatmanız, ateşini ölçmeniz bile karşı tarafa kendini değerli hissettirecektir.
Yine zorlayıcı yaşam olaylarında etkili bir diğer faktör bireylerin stresle başa çıkma yöntemleridir. Eşler arasındaki destek, çiftlerin zorluklarla daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olabilir. Hastalık dönemlerinde birbirlerine destek veren eşler, daha iyi stresle başa çıkma becerileri geliştirebilir. Problemleri ortak şekilde çözmek, sorun odaklı değil çözüm odaklı düşünmek ve anlayışlı davranmak stresli durumlarda ilişkiyi güçlendirecektir. Buraya kadar eşlerden bahsettik fakat elbette aileden ve sosyal çevreden alınan destek de eşlerin bu zor zamanları atlatmasında onlara güç verecektir. Kendilerini yalnız hissettiklerinde yakın çevrelerinden gördükleri destekle güçlenecekler ve ilişkilerini daha iyi yönetebileceklerdir. Tabii ki burada geniş aile ve dış sosyal çevre ile sınırları doğru çizmek ilişkiye ekstra stres faktörleri getirmemesi adına oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, nikah masasında sorulan soruyu tekrar bir gözden geçirin, “İyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta, bir ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”… O kişinin hastalıktaki nazını çekmeyeceksek, sevgimizden mahrum bırakacaksak, gülümsemesi için elimizden geleni yapmayacaksak aslında biz bir evlilik değil bir şirket ortaklığı yapıyoruz demektir.
Şimdi dönün eşinize bakın, sağlıklıysa şükredin, hastaysa hazır bu salgın döneminde kalkın bir çorba yapın. İlaçlarını kendisi de alabilir, elbette bunu biliyoruz, mühim olan sizin kalkıp ilaçları ona vermeniz, bu ilgiye ihtiyacı var. Bu ufak ilgiden eşinizi mahrum bırakmayın ki sağlıklı zamanlarda da ilişkiniz bu ilgi ile beslensin büyüsün. Hayat birbirimizi kıracak, kavga edecek ve küsecek kadar uzun değil. Sevin, sevilin, çokça şükredin ve sevgiyle kalın.