Son zamanlarda ülkemizde yaşanan acı ve üzüntü, toplumun empati duygusunu sorgulamamı sağladı. Modern insanın empati duygusuna hem yakından bakmak hem de bunu toplum düzeyinde incelemek istedim. Ülkece her gün gerek televizyonlardan gerek sosyal medyadan evleri yanan insanları gördük, acı şekilde kaybettiğimiz şehitlerimize yönelik haberlere tanık olduk. Hep beraber insanların üzüntüsünü derin bir şekilde hissettik. Her felakette olduğu gibi o an kenetlensek de sonradan “ateş düştüğü yeri yakar” demeyi de ihmal etmedik. Hissettiğimiz o acı tüm bunları yakından yaşayan insanlar kadar uzun süreli olmadı. Biz bu acıları unuttukça da bunun devamı geliyor. Bu nedenle bu yazıda empatinin ne kadar güçlü ve ne kadar gerekli bir duygu olduğunu anlatmak istedim. Kalabalık bir ortamda gözleri dolan bir kişiye en son ne zaman dikkat ettiniz? Size selam vermeyen birinin aslında o gün zor bir durumdan geçtiğini anlayabildiniz ve bunu anlayışla karşıladınız mı? Günümüz dünyasında her şey hızla akıyor: konuşmalar, mesajlar ve biz. Duygularsa iletişim ne kadar azalırsa o kadar geri planda kalıyor. İnsanlar birbirine daha yakın ama aslında hiç olmadıkları kadar da uzaklar. Empati yalnızca terapi odalarında ya da izlediğimiz o duygusal filmlerde karşımıza çıkıyor. Oysa bu yeti insan olmanın temel taşlarından biriydi. Peki ne oldu da birbirimizi anlamakta bu kadar zorlanır hale geldik?
Empati Testi
Öncelikle empati düzeyimizi kavrayabilmek adına size mini bir test sunacağım. Aşağıdaki sorulara “evet” ya da “hayır” diyerek bir değerlendirme yapın:
-
Arkadaşınız üzgün olduğunda, onunla birlikte duygusal olarak etkilenir misiniz?
-
Film ya da dizi izlerken karakterin yaşadıklarına duygusal tepkiler verir misiniz?
-
Hiç tanımadığınız birinin üzüntüsüne şahit olduğunuzda kendinizi onun yerine koyar mısınız?
-
Tartışma esnasında karşınızdaki kişinin neden öyle hissettiğini anlamaya çalışır mısınız?
-
Sosyal medya paylaşımlarında gördüğünüz mutsuzluklar size gerçek geliyor mu?
Bu sorulara 4 ya da 5 “evet” cevabı verdiyseniz empati kapasiteniz yüksek ve başkalarına karşı duyarlısınızdır.
3 veya daha az “evet” cevabı verdiyseniz empati becerileriniz zayıflamış olabilir.
Empatinin Tanımı
Thedor Lipps empatiyi şu şekilde tanımlamıştır: “Bir insanın kendisini karşısındaki bir nesneye yansıtması, kendini onun içinde hissetmesi ve bu yolla o nesneyi içine alarak/özümseyerek anlaması sürecidir.” Empatinin iki farklı boyutu vardır. Bunlar: bilişsel boyut ve duygusal boyut. Kişi empati yaparken kendisinin ve karşısındaki kişinin bilişsel olarak ayrımını yapmaktadır. Bu ayrımdan sonra kişi, karşısındaki kişinin duygu durumunun bilişsel olarak farkına varmaktadır. Bilişsel boyutun yanı sıra duygusal boyut da yapılan araştırmalar sonucunda oldukça önemli bulunmuştur. İnsanlar doğdukları andan itibaren çevrelerini bilişsel olarak algılarlar ve bunun sonucunda duygusal tepkiler verirler. Çocuklardan örnek verirsek; bir olay yaşandığında çocuklar genelde ebeveynlerinin tepkilerini ölçerler. Bunun sonucunda bu tepkileri bilişsel olarak algılayıp duygusal olarak tepki oluştururlar. Ebeveynler bu konuda çocuklara karşı ayna görevi görürler.
Empatinin Gelişimi ve Empati Becerisi
Empati bebeklikten itibaren var olan ve yaş aldıkça toplumun ahlaki olgunluğuna erişen bir yetidir. Çocukluktan itibaren empati yetimizin daha da gelişebilmesi adına çeşitli masallar ve çeşitli hikayeler okuyoruz. Bu masal ve hikâyelerin sonunda kahramanın nasıl hissettiğine yönelik sorularla karşılaşıyoruz. Böylece empatinin bebeklikten itibaren varlığını sürdürse de gelişimi için okullarda çeşitli uygulamalara ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Empati, toplum içindeki ilişkileri düzenleyebilmek ve insanların birbirlerine yönelik duyarlılıklarını arttırabilmek için büyük önem taşıyor; toplumda farklı düşüncelere sahip bireylerin ortak çerçevede bulunabilmelerine ve düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerine olanak sağlıyor. Bunlardan dolayı geliştirilebilen bir duygu olduğunu görüyoruz. Ancak empati; her bireyin yaşantısına, eğitimine, yetiştirilme biçimine göre, kişilerde farklı seviyelerde bulunmaktadır. Bu nedenle toplumda bu konuda eksikliğin giderilmesi, o toplumun daha da ilerleyebilmesini sağlar. Sadece okullarda verilen eğitim değil aynı zamanda halkın da bu beceriyi kazanması amaçlanmalıdır.
Empati Neden Azaldı?
Günümüz toplumlarında empati düzeyinin azalmasında birçok etkenin iç içe geçtiği görülmektedir. Teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte yüz yüze iletişimin yerini ekranlar almış, duygular kısa mesajlara ve emojilere sığdırılmaya başlanmıştır. İnsanlar artık birbirini doğrudan gözlemleme, mimik ve beden diliyle bağ kurma şansını giderek kaybetmektedir. Ayrıca birey odaklı yaşam biçimleri, kişisel başarıyı ve performansı ön plana çıkarırken, başkasının duygusuna yer açmayı ikinci plana atmaktadır. Sosyal medya da bu durumu pekiştirmekte; empatiyi değil, gösterişi ve onay arayışını beslemektedir. Zamanla başkalarının acısına duyarsız kalmak, bir savunma mekanizması gibi normalleşmiş ve kişilerarası bağlarda duygusal mesafe yaratmıştır. Empati duyamama hali artık karşılıklı olarak ilerlemeye başlamıştır. Anlaşılmadığını düşünen insan, karşı tarafı anlamak için çaba ve enerji sarf etmemeye başlamıştır. Bu koşullar altında, empati yalnızca bir erdem değil, korunması ve geliştirilmesi gereken bir beceri haline gelmiştir.
Empati Eksikliğinin Psikolojik Sonuçları
Empati eksikliği toplumda giderek artarken, bu durum bireysel düzeyde derin psikolojik yaralara yol açmaktadır. Anlaşılmadığını düşünen bireyler zamanla içine kapanmakta, duygusal olarak yalnızlaşmaktadır. Yalnız kalan birey ise, başkalarını anlamaya dair çaba göstermemekte ve bu durum empatisizliğin kısır bir döngüye dönüşmesine neden olmaktadır. Süreç ilerledikçe bu duygusal kopuş, depresyon gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara zemin hazırlayabilir. Yaşanan bu ruhsal sorunlar bireylerin sosyal ilişkilerini de olumsuz etkileyerek, insanlar arasında güvensizlik, iletişim kopukluğu ve çatışmaların artmasına neden olur. Kişiler arası düzeyde başlayan empati eksikliği, zamanla toplumsal boyuta taşındığında ise kutuplaşma, ötekileştirme ve yargılama gibi sosyal sorunları beraberinde getirir. Bu da bireyler arası anlayış ve bağ kurma kapasitesinin zayıflamasına neden olarak, toplumsal dokunun zarar görmesine yol açar.
Empatiyi Yeniden Nasıl Kazanırız?
Toplumda azalan empatiyi yeniden kazandırmak için bireysel farkındalığın ötesine geçen yapısal adımlar atmak gerekmektedir. Bu dönüşümün ilk adımı eğitim sisteminden başlamalıdır. Çocukların yalnızca akademik bilgiyle değil, aynı zamanda başkalarının duygularına ve düşüncelerine karşı duyarlılık geliştirebilecekleri bir eğitim ortamı oluşturulmalıdır. Empati odaklı atölye çalışmaları, ders içerikleri ve duygu temelli iletişim becerileri bu süreci destekleyebilir. Bununla birlikte, günümüzde dijital iletişimin etkisi göz ardı edilemez; sosyal medya platformları da bu sorumluluğun bir parçası olmalı, empatiyi teşvik eden içerik ve kampanyalara daha fazla yer vermelidir. Toplumun en küçük yapı taşı olan aile de bu dönüşümde kritik bir rol oynamaktadır. Ebeveynlerin çocuklara yalnızca empatiyi öğretmesi değil, aynı zamanda kendi empatik becerilerini de geliştirmesi önemlidir. Çünkü empati, yalnızca çocuklukta değil, yaşam boyu gelişen bir beceridir. Tüm bu adımlar birleştiğinde, empati yalnızca bireyler arasında değil, toplumun tüm katmanlarında yeniden yeşerebilir.
Sonuç
Sonuç olarak, empati; bireyler arası anlayışı güçlendiren, toplumsal barışı besleyen temel bir duygudur. Modern yaşamın hızına ve bireyselliğine rağmen, empatiyi yeniden kazanmak mümkündür. Eğitimden aileye, dijital dünyadan sosyal ilişkilere kadar her alanda empatiye alan açmak, daha duygusal olarak duyarlı ve güçlü bir toplum inşa etmenin anahtarıdır.