Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Gerçek Ben mi, Filtreli Ben mi?

Günümüzdeki dijital çağda, kim olduğumuzu yansıtan ayna çoğu zaman cep telefonlarımızın kamerası oluyor. Sosyal medya platformlarında paylaşılan görüntüler, beğeni sayıları ve takipçi istatistikleri; bireyin kendilik algısı üzerinde şaşırtıcı boyutta etkili. Kişisel kimliğimiz, artık sadece içsel deneyimlerimizle değil, dışsal onay mekanizmalarıyla da şekil alıyor. Kendimize ve hayata yönelik algımız, sosyal platformlardaki görünürlüğümüzden de etkileniyor.  

Psikoloji biliminde “kendilik algısı“, bireyin kendine yönelik duygu, düşünce ve değerlendirmelerini kapsar. Sosyal medya ise bu içsel oluşumu dışsal geri bildirimlerle şekillendiren yeni bir faktör hâline geldi. “Kaç kişi beğendi?”, “Kaç kişi yorum yaptı?”, “Hikâyem kaç kişi tarafından izlendi?” gibi sorular, bireyde değersizlik ya da yetersizlik hissi oluşturabiliyor. Özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki bireylerde bu oluşumun etkisi daha görünür hâlde olabiliyor.  

Beğeni Sayısı Arttıkça Birey Kendini Daha Değerli Hissediyor

Sosyal medya platformları, kişisel ifade alanı olmanın ötesinde bir kişisel performans sergileme alanı olmaya başladı. Gülen yüzler, kusursuz filtreler, başarı öyküleri ve estetik uyum içinde düzenlenmiş içerikler; aslında bireyin dijital benliğini yaratma sürecinin parçaları. Bu platformlarda bireyler oldukları kişiyi yansıtmaktan çok, olmak istedikleri kişiyi kusursuz bir biçimde yansıtmaya çalışıyorlar. Bu “ideal benlik” ile “gerçek benlik” arasındaki mesafe arttıkça, psikolojik çatışmalar da kaçınılmaz hâle geliyor.  

Rosenberg Benlik Saygısı Teorisi’ne göre, bireyin kendine dair olumlu ya da olumsuz yargıları onun benlik saygısının temelini oluşturur (Rosenberg, 1965). Ancak bu yargılar, günümüzde dışsal etkenlerle – özellikle de sosyal medya geri bildirimleriyle – daha yoğun şekil almaya başladı. Beğeni sayısı arttıkça birey kendini daha değerli hissediyor; azaldıkça ise yetersizlik hissi ve özgüven kaybı ortaya çıkıyor.  

Sosyal Karşılaştırma ve Filtreli Benlik

Festinger’in Sosyal Karşılaştırma Teorisi, bireylerin kendilerini değerlendirmek için başkalarıyla kıyaslama eğiliminde olduklarını ileri sürer (Festinger, 1954). Bu kıyaslama sosyal medya ortamında yoğunlaştığında, bireyler sürekli olarak diğer insanların “en iyi hâliyle” karşı karşıya kalırlar. Böylece kişi, başkalarının parlatılmış yaşamlarıyla kendi sıradan yaşamı arasında kıyaslama yaparak değersizlik hissine kapılabilir.  

Bu noktada “filtreli benlik” devreye girer. Kişi, sosyal medyada daha çok beğeni almak için gerçekte olmadığı biri gibi davranmaya, görünmeye çalışır. Bu durum uzun vadede kişinin kendi benliğine karşı yabancılaşmasına ve duygusal olarak tükenmiş hissetmesine neden olabilir. Yapılan araştırmalarda sosyal medya kullanım sıklığı ile depresyon, anksiyete ve düşük benlik saygısı arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulgusu elde edilmiştir (Twenge & Campbell, 2018).  

Yansıma mı, Kurgu mu?

Sosyal medya profilleri, bireyin dijital bir versiyonu olarak düşünülebilir. Ancak bu versiyon çoğu zaman bir yansımadan çok, bir kurgu niteliğindedir. Birey, olmak istediği kişiyi sergileyerek toplumsal düzeyde onay almayı hedefler. Bu durum “kendilik sunumu”nun doğal bir parçası olsa da, dijital ortamlarda giderek gerçek benliğinden uzaklaşması, psikolojik bütünlüğü tehdit edebilir.  

Sosyal medyada geçirilen süre arttıkça, bireyin kendi iç sesi zayıflarken, dış dünyadan gelen seslere duyarlılığı artar. Bu da özgünlükten uzaklaşmaya, sahte benlik deneyimleri edinerek yapaylaşmaya ve kimlik karmaşasına yol açabilir.  

Dijital Temas Değil, Duygusal Bağ Esastır

Tamamen sosyal medyadan uzaklaşmak çoğu zaman gerçekçi bir çözüm değildir. Ancak bireyin dijital platformlarla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırması mümkündür. Bu konuda ilk adım farkındalık geliştirmek olabilir. Sosyal medyada gördüklerinizin çoğunun seçilmiş ve düzenlenmiş olduğunu unutmayın. Sosyal platformlardaki geri bildirimleri arka plana atarak gerçek ilişkileri önceliklendirmek, geri bildirimlerden etkilenmemeye ve daha gerçekçi bir profil oluşturmaya yardımcı olabilir; dijital temas değil, duygusal bağ esastır.  

Kendimizi onaylamayı öğrenmek, beğeni almak için değil, paylaşmak istediğimiz için içerik üretmek önemlidir. Bunun dışında ara ara çevrimdışı kalarak zihinsel netliği yeniden kazanmak önemlidir.  

Sonuç

Bulunduğumuz sosyal medya çağında benlik algısı, artık yalnızca bireyin iç dünyasına ait bir durum değil. Görünür olma çabası, beğenilme arzusu ve sosyal mecralarda kıyaslamalar, psikolojik yapılarımızı yeniden şekillendiriyor.  

Ancak unutulmamalıdır ki, hiçbir filtre kendimize ait gerçek benliğimizin değerini belirleyemez.  

Gerçek benliğimiz, her hâliyle yeterlidir. Ve belki de en çok, dışsal sessizlikte duyulur.  

Kaynakça

Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations, 7(2), 117–140.

Rosenberg, M. (1965). Society and the adolescent self-image. Princeton University Press.

Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2018). Associations between screen time and lower psychological well-being among children and adolescents: Evidence from a population-based study. Preventive Medicine Reports, 12, 271–283.

Selma Keklik
Selma Keklik
Selma Keklik, İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu bir psikologdur. Anaokullarında staj yaparak çocuk psikolojisi üzerine ilk deneyimlerini kazanmıştır. Günümüzde ise online platformlar üzerinden terapi hizmeti vermektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi, Psikodinamik Psikoterapi, Şema Terapi ve Oyun Terapisi gibi farklı yaklaşımlarda eğitim alarak klinik psikoloji alanında derinlemesine çalışmalar yürütmektedir. Ayrıca sosyal psikoloji alanında yazılar yayımlayarak bireylerin ve toplumların psikolojik süreçlerine ışık tutmaktadır. Profesyonel yaklaşımları ve kapsamlı eğitim geçmişiyle, hem terapi pratiğinde hem de akademik yazımda fark yaratmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar