Cuma, Nisan 25, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Evsizliğe Sığınmak

Ev, insanın kendini rahat hissettiği ve ait olduğuna inandığı yerdir. Sadece iki harften oluşan bu kelime, birçok insan için altında çok derin anlamlar barındırır. Bazen yakınından uzaklaşınca bir an önce yeniden kavuşmak istediği, bazen ona ait bir şey gördüğünde ya da bir koku duyduğunda düşünmeden duramadığıdır. Bir evi doğuştan elde edebilir ya da sonradan sahiplenebilirsiniz. İnsan, bunu doğuştan elde ediyorsa ya da çabalamasına gerek kalmadan sonradan kazandığını sahiplenebiliyorsa çok şanslıdır, muhtemelen hayatı boyunca kaybetmekten korkacağı çok değerli bir şeye sahiptir çünkü.

Ev Hissinin Değeri ve Mültecilerin Kaybı

Bazen de insan o kadar uzun süredir evdedir ya da o hissi hiç kaybetmemiştir ki ona sahip olduğunu bile fark etmez. İçine doğduğun kültürü özgürce yaşayabilmek, ailenden duyduğun ve öğrendiğin dili konuşabilmek, doğduğun topraklar yüzünden ayrıştırılmamak şüphesiz en değerli fakat belki de hiç farkında olmadığımız en güçlü ev hislerinden biridir. Şimdi, bu “ev”e sahip olduğunuzu fark ettiyseniz, 2024 yılındaki resmî verilere göre dünyanın yaklaşık yüzde %1,5’inden daha şanslı olduğunuzu ve bu oranın son on yılda neredeyse iki katı kadar bir artış gösterdiğini bilmelisiniz (BBC News Türkiye, 2024).

Mülteci kelimesinin TDK’deki anlam karşılığı “sığınmacı”dır. Sığınmak fiili ise yine TDK’de dört farklı anlama gelir. Bunlardan biri bence oldukça dikkat çekici: “Güvenmek, yardım istemek veya ummak.” Bu kelimenin mecazi boyutunu hiçbir zaman görmezden gelmemeliyiz, vatanını kaybeden insanların aslında evini kaybettiğini, bir nevi yas hâlinde olabileceklerini unutmamalıyız. Bu duruma 1948 Nakba Olayı’nı örnek verebiliriz. Bu felakette birçok Filistinli evinden zorla alıkoyulmuş, evlerini terk etmek zorunda kaldıklarında ev anahtarlarını da bir gün geri dönebilme umuduyla yanlarına almıştı. Bu anahtarlar Filistinlilerin direnişiyle özdeşleşmiş ve bir çeşit sembol hâline gelmişti. Bu insanların gerçek bir kolektif travma yaşadıkları, gitmek zorunda oldukları farklı ülkelere “sığınmak” zorunda oldukları aşikârdır.

Önyargılar ve Nefret Suçları

Teoride belki de hepimiz bu durumun farkındayız ancak iş kendi mahallemizde yaşayan mültecilere geldiğinde maalesef tutumumuz değişebiliyor. Hiçbirimiz seçemediğimiz bir durum yüzünden yargılanmak, ayrıştırılmak istemeyiz. Nasıl anne babamızı, göz rengimizi seçemiyorsak ırkımızı ve doğduğumuz toprakları da seçmemiz mümkün değil. Ancak özellikle artan mülteci nüfusuyla birlikte ırkçı söylemlerin, hedef göstermelerin arttığını da söyleyebiliriz. Önyargılardan ve kalıplaşmış cümlelerden beslenen bir toplumda nefret suçlarının yaygın olması kaçınılmazdır. Bu önyargılar ve nefret suçları, soykırım gibi korkunç insanlık suçlarının dahi çıkış noktası sayılabilir. Nefret suçlarıyla ilgili verebileceğimiz en net örnek ülkemizdeki Suriyeli mülteciler olacaktır. Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan haberlerde ırkın özellikle belirtildiğine, bu haberlerde zaman zaman aşağılama ve hakaret ifadelerine dahi yer verildiğine şahit olabiliriz. Bu konu yapılan bir araştırmayla da desteklenmiş, yerel gazeteler incelenmiş ve Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan haberlerin %42’sinin hakaret ve aşağılama içerdiği raporlanmıştır (Alp, 2018). Sürekli olarak ayrıştırılan insanların ruh hâlinin bu durumdan etkilenmemesi mümkün değildir.

Mülteci Çocukların Dramı

Bugün hâlâ, para kazanmak zorunda olduğu için –ve belki de arkalarında pek kimse olmadığı için- olumsuz çalışma koşullarına razı olmak durumunda kalan bir sürü mülteci var. Mültecilerin yaklaşık %40-50’sinin çocuklardan oluşması durumu daha da dramatikleştiriyor (BBC News Türkiye, 2024). Çocukların okula gitmeleri, arkadaşlarıyla oynamaları gereken yaşlarda dahi bu şartlara zorunda bırakıldıklarını görüyoruz. UNICEF’in 2022 yılında hazırlamış olduğu Türkiye Yıllık Raporu’nda belirttiğine göre, Eylül 2022 itibarıyla Türkiye’deki mülteci çocukların yaklaşık üçte biri okul dışındaydı, daha küçük yaş gruplarının da araştırmaya dahil olduğunu düşündüğümüzde bu gerçekten ciddi bir orandır (UNICEF Türkiye, 2022). Elbette bu çocukların sağlıklı bir psikolojiyle büyümesinden bahsedemiyoruz bile. Çünkü küçücük yaşlarda ayrıştırılan, yaşıtlarının elde ettiği birçok imkândan mahrum kalan çocuklar bunun sebebini anlayamaz, belki sorgular ama etrafından mantıklı bir cevap da alamaz.

Kolektif Travma ve Duygusal Tepkisizlik

Son olarak bahsetmek istediğim konu, özellikle kolektif travma yaşayan mültecilerde görülen hiçbir şey hissedememe yani duygusal tepkisizlik hâli. Bu durum aslında bir çeşit savunma mekanizmasıdır ve insanları sosyal hayattan, toplumdan uzaklaşmaya itebilir (İHH İnsani Yardım Vakfı, t.y.). Topraklarından kelimenin tam anlamıyla koparılmış insanların, yepyeni bir yer ve insanlar arasındaki kabul görme mücadelesi de bu durumu elbette daha da zorlaştıracaktır. Hiçbir zaman kabul görmeyeceklerine dair geliştirdikleri inanç bu tepkiyi pekiştirebilir. Denk geldiğimiz, ismini bildiğimiz ama fazlasını bilmediğimiz mültecileri gerçekten “görmek” ve tanımak belki evlerini onlara geri getirmeyecektir ama muhakkak verdikleri mücadeleyi kolaylaştıracaktır.

Kaynakça

Alp, H. (2018). Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı ve ötekileştirici söylemin yerel medyada yeniden üretilmesi. Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, 8(1), 22–37.

BBC News Türkçe. (2024, 13 Haziran). Dünya Mülteciler Günü. BBC. https://www.bbc.com/turkce/articles/cx88r7g5020o

İHH İnsani Yardım Vakfı. (t.y.). Mültecilerin psikolojik sorunları. https://ihh.org.tr/anlati/multecilerin-psikolojik-sorunlari

Tayınmak, İ. (2021). Nefret söylemleri ve nefret suçlarının sosyal psikoloji bakış açısı ile incelenmesi: Bir derleme. Nesne – Psikoloji Dergisi, 9(22), 938–957.

UNICEF Türkiye. (2022). Country Office Annual Report 2022 Türkiye 4350. https://www.unicef.org/turkiye/en/media/17576/file/UNICEF%20T%C3%BCrkiye%20Annual%20Report%202022.pdf

 

Reyyan Ünaldı
Reyyan Ünaldı
Reyyan Ünaldı, Marmara Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1. Sınıf öğrencisidir. Küçüklüğünden beri okumayı çok sever, okuduklarının ışığında da yazılar yazmaktan keyif alır. Daha önce birkaç kez farklı psikoloji dergilerine yazılar yazmıştır. Özellikle çok sevdiği edebiyat ve psikolojiyi birleştirebileceği iş ve uğraşlara ilgisi vardır. Psikolojinin çeşitli konularıyla ilgili araştırma yapmak ve yaptığı araştırmaları insanlara aktarmak, temel hedeflerinden bir tanesidir. Bunu yaparken de yalın ve özgün bir dil kullanmayı amaçlar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar