Çarşamba, Kasım 19, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Eleştiri–Geri Çekilme Döngüsü: Modern Evliliklerin Sessiz Çöküşü

Evlilik dediğimiz şey, sadece kağıt üzerindeki bir imza değil; hayatın fırtınalarından korunabileceğimiz, güvenle yaslanabileceğimiz bir ev hissi ve ortak bir yol arkadaşlığıdır. Ama zaman zaman, en sağlam ilişkilerde bile sessiz sedasız büyüyen bir sorun ortaya çıkar:

Eleştiri–Geri Çekilme Döngüsü.

Bu döngü, ilk başta basit bir “dırdır” veya yanlış anlaşılma gibi görünür. Bir taraf (genellikle talep eden), çözüm bulmak ya da yakınlaşmak isterken eleştirerek konuyu açar; diğer taraf ise (genellikle geri çekilen), kendini korumak için susar ve uzaklaşır.

Bu örüntü tekrarlandıkça ilişkinin duygusal altyapısı zayıflar ve çiftler birbirinden uzaklaşır. Bu döngü, literatürde talep–çekilme olarak adlandırılan iletişim biçiminin temelini oluşturur (Christensen & Heavey, 1990). Klinik pratiğimde çalıştığım birçok çiftte bu yıkıcı örüntünün izleri kendini açıkça gösterir.

Döngünün Anatomisi: Bir Kovalama ve Kaçınma Hikâyesi

Döngü genellikle bir tarafın “talep eden” ya da “eleştiren” pozisyona geçmesiyle başlar. Bu partner –aslında bir ihtiyaç (görülmek, destek) dile getirmek isterken– ifadesini çoğu zaman

“Sen” dili üzerinden ortaya çıkarır:
“Sen hiçbir şey düşünmüyorsun.”
“Evde her şeyi ben yapıyorum, sen umursamıyorsun.”

Bu tür ifadeler problemin kendisinden çok, partnerin karakterine yönelmiş bir eleştiri niteliği taşır (Gottman & Silver, 2015). Araştırmalar, bu talepkâr rolü üstlenme eğiliminin kadınlarda, geri çekilme eğiliminin ise erkeklerde daha yaygın olduğunu gösterse de, bu roller çiftler arasında kolaylıkla yer değiştirebilir (Christensen & Heavey, 1990).
Talep eden taraf için bu cümleler bir çözüm çağrısıdır; fakat karşı tarafta uyandırdığı asıl duygu genellikle suçlanma ve tehdit algısıdır.

Bu noktada diğer partner “geri çekilme” davranışıyla devreye girer.

Geri çekilen partner bunu çoğu zaman “sorunu büyütmemek” ya da “yanlış bir şey söyleyip tartışmayı alevlendirmemek” için yaptığını düşünür. Bu, çoğu zaman bilinçli bir iletişim stratejisi değil; fizyolojik bir savunma tepkisidir. Eleştiriye maruz kalan partnerin fizyolojik aktivasyonu belirgin şekilde artar; kalp atış hızının yükselmesi ve kortizol artışı gözlemlenir (Levenson & Gottman, 1985).

Bu “duygusal taşma” durumu, beynin savaş–kaç mekanizmasını devreye sokar ve kişi kaçınmayı, yani susmayı seçer.

Talep eden partner bu suskunluğu “umursamazlık” veya “duvar örme” olarak algılar. Bu kez daha yüksek perdeden konuşur, daha fazla ısrar eder. Geri çekilen ise bu yoğunluk karşısında daha fazla kapanır. Böylece döngü kendini yeniden üretir.

Küçük Bir Vaka Kesiti: Yakınlık Arzusu ile Yaralanma Korkusu

Günlük klinik pratiğimden sıkça karşılaştığım örneklerden biri şöyle:
Kadın hızlı, yoğun ve sitemkâr bir tonda konuşuyordu; cümlelerinin altında görünür bir yorgunluk vardı. “Yüzüme bile bakmıyorsun,” dediğinde öfkesinin altında gizlenmiş büyük bir kırgınlık hissediliyordu.

Erkek ise bakışlarını yere sabitlemiş, sessiz bir oturuşla kendini geri çekmişti. Ona söz verdiğimde düşük bir sesle, “Geriliyorum… Yanlış bir şey söyleyip daha kötü olmasından korkuyorum,” dedi.

Kadın aslında fark edilmek, duygusal olarak karşılık bulmak istiyordu.
Erkek ise çatışmanın ağırlığından korunmak…
İlişkisel stres altında ortaya çıkan iki farklı savunma yolu:
Yakınlaşma arzusu ve geri çekilme refleksi.

İkisi de yorgun, ikisi de görülmek istiyor. Ama birbirlerine yaklaşmaya çalışırken, farkında olmadan daha da uzaklaşıyorlar.

Bağlanma Perspektifi: Kırılganlıkların Çarpışması

Bağlanma teorisine göre yetişkin ilişkilerindeki temel ihtiyaç, duygusal güvenlik ve yanıtlanmışlık hissidir (Johnson, 2019).

Eleştiri–Geri Çekilme Döngüsü’nün duygusal kökeni şöyledir:

• Talep Eden:
Görünen: Suçlama, Baskı
Gizli Mesaj: “Yakınlaşmaya ve desteğe ihtiyacım var.”

• Geri Çekilen:
Görünen: Suskunluk, Kaçınma
Gizli Mesaj: “İncinmekten ve yetersiz kalmaktan korkuyorum.”

Bu duygusal tepkiler ve savunma mekanizmaları, çoğunlukla çocuklukta ebeveynlerle kurulan ilişkiden öğrenilen ve yetişkinlikte otomatik olarak devreye giren “ilişkisel hayatta kalma kalıpları”dır. Maalesef, çocukluktan getirdiğimiz bu eski savunma kalıpları, yetişkin ilişkilerinde bizi korumak yerine tam tersi bir etki yaratır: İhtiyaçlara körleşiriz ve iletişime zarar veren bir dil kullanmaya başlarız.

Döngüyü Kırmanın Yolu: Kırılganlığa Alan Açmak

  1. “Sen” Dili Yerine “Ben” Dili Kullanmak:
    “Sen hiçbir şey yapmıyorsun” yerine:
    “Birlikte hareket ettiğimizde kendimi daha güvende hissediyorum.”

  2. Geri Çekilme Yerine Mola İstemek:
    “Konuşmak istemiyorum!” yerine:
    “Şu an çok gerildim. Bunu 30 dakika sonra veya yarın daha sakinken konuşursak daha iyi ifade edebilirim.”

  3. Takdir ve Onay İle Güven İnşa Etmek:
    • Talep eden partner, partnerinin olumlu katkılarını ve çabalarını düzenli olarak fark etmeli ve dile getirmelidir.
    • Bu, geri çekilen partnerin yeterlilik korkusunu azaltır.
    • Örnek Tepki: “Geçen hafta yaptığın davranış için sana minnettar olduğumu söylemek istedim. Bu destek bana çok iyi geldi.”

  4. Duyguya Yanıt Vermek:
    “Kırıldığını görüyorum. Sana yaklaşmak ve ne hissettiğini anlamak istiyorum.”

Sonuç: Sessiz Düşmanı Tanımak

Eleştiri–geri çekilme döngüsü, evlilikleri bir anda yıkmaz; ama ilişkilerin damarlarına yavaşça sızar. Çiftler birbirinin karşısında değil, yanında durmayı öğrendikçe, bu yıkıcı döngü kırılabilir.

Aslında ihtiyaç hep aynıdır: Görülmek, duyulmak, anlaşılmak. Bu döngünün fark edilmesi bile çiftin yakınlık kapasitesini artırır. Çünkü evlilikteki gerçek dönüşüm, güçlü görünmeye çalışmaktan vazgeçip, asıl ihtiyacımız olan kırılganlığı paylaşmakla başlar.

Kaynakça

Christensen, A., & Heavey, C. L. (1990). Gender and social structure in the demand/withdraw pattern of marital conflict. Journal of Personality and Social Psychology, 59(1), 73–81.
Gottman, J. M. (1994). Why marriages succeed or fail: And how you can make yours last. Simon & Schuster.
Gottman, J. M., & Silver, N. (2017). Evliliği Sürdürmenin Yedi İlkesi. Varlık Yayınları.
Johnson, S. M. (2019). Attachment theory in practice: Emotionally focused therapy (EFT) with individuals, couples, and families. The Guilford Press.
Levenson, R. W., & Gottman, J. M. (1985). Physiological and affective predictors of change in relationship satisfaction. Journal of Personality and Social Psychology, 49(1), 85–94.

Hülya Saraç Ballıkaya
Hülya Saraç Ballıkaya
Hülya Saraç Ballıkaya, 1983 yılında İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik yüksek lisans programını onur derecesiyle bitirmiştir. Yıldız Teknik Üniversitesi Aile Danışmanlığı programını tamamlayarak aile ve çift terapileri, ebeveyn ve ergen danışmanlığı alanlarında uzmanlaşmıştır. Yaşam boyu öğrenmeyi ilke edinen Ballıkaya, akademik yolculuğunu Psikoloji lisansı ile sürdürmektedir. Danışanlarına destek sunmanın yanı sıra dijital platformlarda içerikler üreterek toplum ruh sağlığına katkıda bulunmakta ve Psychology Times’ta aile, çocuk, bağlanma, ilişkiler ve evlilik üzerine yazılarıyla okurlara hem bilgi hem de duygusal temas sağlamayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar