Doğumdan ölüme uzanan, adı yaşam olan süreçte gelişim her döneme tabiidir. Bir diğer yandan da özellikle erken dönem çocukluk yaşantıları bu gelişim sürecinde yadsınamaz bir kıymete sahiptir. Psikoloji literatüründe çocukluk dönemi yaşantılarının insan yaşamındaki yeri pek çok ekol tarafından vurgulanmakta, özellikle psikanalitik pencereden baktığımızda erken dönem yaşam deneyimleri bizlerin kişiliğinin en temel yapıtaşları olarak değerlendirilmektedir.
Şema terapi, bu yaşantıları göz ardı etmeden çocukluk dönemi deneyimleri ve bu deneyimlerin doğurduğu sonuçlar ile çalışmaktadır. Şemalar, bir yandan mizacımızdan parçalar taşıyan, bir yandan da çocukluk dönemindeki yaşantılar ile şekil alan katı inançlarımız, duygu ve düşüncelerimizdir. İnsanlarla olan iletişimimiz, kendimizle olan ilişkimiz ve dünyaya bakışımızı anlamlandırabilmek için şemaları baz alabiliriz. Bir diğer yandan bağlanma şekillerimiz ve şemalarımız arasında iç içe geçmiş bir ilişki olduğunu bilmekteyiz.
Bu yazıda üzerinde duracağımız ana nokta ‘duygusal yoksunluk’ şemasıdır. Duygusal yoksunluk şemasını incelerken, bu şemaya sahip kişilerde dile getirilemeyen duygu ve düşüncelerin altındaki inançlar ve bu inançların bir sonucu olarak ortaya çıkabilen psikosomatizasyon durumu değineceğimiz diğer konulardır.
Beş Çekirdek Duygusal Gereksinim ve Duygusal Yoksunluk
Şema terapiye göre insanoğlunun beş çekirdek duygusal gereksinimi bulunmaktadır. Bunlar:
-
Başkalarına güvenli bağlanma
-
Özerklik ve yeterlik
-
İhtiyaç ve duyguların dile getirilebilmesi
-
Kendiliğindenlik ve oyun
-
Makul sınırlar ve özdenetimdir
Duygusal yoksunluk şeması, duygusal destek arzusunun başkaları tarafından karşılanacağına olan inancının zayıflığı ile ilişkilidir ve yoksunluk “İlgi Yoksunluğu, Empati Yoksunluğu ve Korunma Yoksunluğu” olmak üzere üç şekilde ele alınabilmektedir (Young ve diğerleri, 2025). Bu üç alanda gereksinimleri karşılanmayan çocuğun güvenle duygularını açamaması ve güvenli bağlanamaması bu tablo göz önünde bulundurulduğunda son derece anlaşılabilir görünmektedir. Bahsedilen bu iki liste doğrultusunda görüyoruz ki beş duygusal ihtiyaçtan; güven, korunma, anlaşılma duygusu gibi noktalarda yeterince desteklenmemiş kişilerin duygusal yoksunluk şemasına sahip olması beklenebilmektedir.
Ebeveyn Tutumlarının Rolü
Şemaların oluşumunda elbette ki ebeveyn tutumları önemli bir yer kaplamaktadır. Ebeveynlerin duygusal yoksunluk içeren tutumlarında çocuğun ebeveyne duygusal açıdan ulaşamıyor olduğu, özellikle şefkat ve sevgi gibi duygusal bağlanmayı güçlendiren temel ihtiyaçlardan mahrum bırakıldığı görülmektedir. Çocukluk çağında bu tutumlara maruz kalarak büyüyen kişilerin duygusal yoksunluk şeması geliştirebiliyor oldukları bilinmektedir (Sheffield ve diğerleri, 2005).
Duygusal yoksunluk şeması sebebiyle ilişkilerinde soğukluğu benimseyen kişilerin yakın ilişkiler kurmakta zorlanmaları, yaşadıkları yüzeysel denilebilecek ilişkilerde duygularını ifade etmekle ilgili zorlanmalarını sürdürmeleri, gördükleri sevgiyi yetersiz bulmaları bu şema örüntüsünde görebileceğimiz durumlardandır. Düşündüğümüzde bu tablo zihnimizde pek çok profil oluşturabilir. Yakın çevreden tanıdığımız kişiler, medyada izlediğimiz ünlü yüzler, kitaplardan aklımızda yer etmiş karakterler veya seyrettiğimiz dizilerde duygularını gizleyen, her şeyi kendi başına halleden, tek başına bir ordu olan kahraman başrolleri hatırlayabiliriz. Bu durumun kahramanlaştırılması ve belki de ‘havalı’ görünmesi seyirci için her ne kadar cezbedici olsa da karakterlerin geçmişinde ihmal tabloları, yalnız bırakılmış çocukluk sahneleri görmek pek tabii olasıdır.
Duygusal Yoksunluk ve Başa Çıkma Yolları
Duygusal yoksunluk şemasına sahip kişiler, bu ihtiyaçları ihmal edildiği için genellikle farkında olmadığı savunma mekanizmalarının devrede oluşu ile farklı baş etme yolları geliştirirler; kaçınabilir, şemaya teslim olabilir veya aşırı telafi etme yoluna gidebilirler. Bu yollardan tek birinin yoğun şekilde kullanıldığı durumlarda “Nasıl olsa ihtiyacım karşılanmayacak, dile getirmesem de bir şey kaybetmem, nasıl olsa hiçbir zaman yeteri kadar sevilmeyeceğim, ilişki kurmam anlamlı değil” düşüncelerine benzer düşünceler baskın gelebilir ve şemanın devam etmesine destek olurlar.
Dolayısıyla ifade edilmeyen duygu ve ihtiyaçlar kendini göstermek isteyebilir. Stresle gelen karın ağrıları, bir türlü dile getirilemeyen duygu ve düşünceler sonucu yutkunamama, nefes alamama şikayetleri bu durumun bilinen en yaygın örnekleri olabilir. Bu örnekler, psikosomatizasyon denilen bu durumun duygusal yoksunluk şemasına sahip bireylerde daha fazla görünebilmesi ihtimalini akla getirebilmektedir. Doyurulmayan gereksinimlerin bir noktadan sonra bedene yansıması beklenmedik değildir.
Psikosomatik Bozukluklar
Psikosomatik bozukluklar, yaşanan tıbbi durumun psikolojik etmenlerle karakterize olarak ortaya çıkışı şeklinde ele alınabilmektedir. Psikosomatik bozukluklar; kalp hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, sindirim sisteminde görülen rahatsızlıklar, cilt ve deri hastalıkları, endokrin sisteme bağlı hastalıklar gibi çeşitli sistemlerde ortaya çıkabilir. Stresi tetikleyecek yaşam deneyimleri, karakter ve mizaç özellikleri, duygu ve düşüncelerin dile getirilmesinde zorlanmaların yoğun olması gibi pek çok faktör psikosomatizasyonun gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Özellikle nöro-endokrin ve immün sistemlerin işleyişlerindeki bozulmalar psikosomatik bozuklukların temel gelişim mekanizmasını oluşturmaktadır (Menkü & Coşar, 2021).
Duygusal yoksunluk şeması olan kişilerin duygularını ifade edemeyişinin, soğuk duruşlarının ve yeterli sevgiyi alamamakla ilgili sahip oldukları inançlarının onlara dönüşünün psikosomatik belirtiler olması çok uzak bir sahne olmayacaktır. Çocukluk döneminde okulda yaşadığı zorbalıkların oluşturduğu sarsıcı etkinin anlaşılmayacağını hisseden çocuğun veya ayrılık kaygısıyla başa çıkamayacağı için ebeveyninden uzaklaşamayan çocuğun karnının ağrıması alışık olduğumuz örneklerdir. Ebeveyni bu noktada ulaşılır ve anlayışlı göremeyen çocuk buradaki duyguyu anlatamaz ve bu durumun yansıması psikosomatik belirtiler olarak görünür.
Hafızamızı biraz zorladığımızda bunun pek çok başka örneğine de denk geliyor olabiliriz. Babasını kıskanan bir çocuğun bacağına giren ağrıda, sıklıkla hastaneye gidip tanı alamayan ve neyi olduğu çözülemeyen yetişkinin yıllardır devam eden el titremelerinde, sürekli kalp krizi geçirdiğini sanarak acile gelen kişinin yaşadığı panik ataklarda psikosomatizasyona rastlamak mümkündür ve şema terapi ile sürdürülen bir psikoterapi sürecinde duygusal yoksunluk şemasıyla karşılaşmak bizi şaşırtmayacaktır.
Değişim ve Başlangıç
Şayet bu şemaya sahipseniz ve başa çıkma yollarınız sizin için işleri daha da güçleştiriyorsa, bunu değiştirmek istemeniz oldukça doğaldır ve bunun için hazır ve kararlı olabilmek çok kıymetlidir. Değişim için çıkılacak bir yola karar verildiğinde, bacağınıza giren kramplara, dile getiremeyip yutkunmak zorunda kaldığınız tüm duygulara, içinizi düğüm düğüm eden ancak anlamakta zorlandığınız sancılara baktığınız yeri değiştiriyor oluşunuz bu yolda izleyeceğiniz haritanız olabilir.
Kaynakça
Menkü, B. E., & Coşar, B. (2021). Psikosomatik Bozukluklar. Somatik Belirti ve İlişkili Bozukluklar (s. 32-36). Ankara: Türkiye Klinikleri.
Sheffield, A., Waller, G., Emanuelli, F., Murray, J., & Meyer, C. (2005). Links between parenting and core beliefs: Preliminary psychometric validation of the Young Parenting Inventory. Cognitive Therapy and Research, s. 787-802.
Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2025). Şema Terapi. İstanbul: Litera Kitap.