Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Duvara Karşı: Kültürlerarası Benlik ve Aile Modeli Üzerinden Disiplinlerarası Bir Okuma

Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın Mirası

Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın Türk sosyal psikolojisine kazandırdığı en değerli miraslardan biri, kültürlerarası bir perspektifle aile ve benlik yapılarını incelediği kapsamlı çalışmalarıdır. Seksenlerde öncülüğünü yaptığı çocuğun değeri araştırmaları, geleneksel, toplulukçu ve düşük sosyoekonomik düzeydeki ailelerin çocuğa daha çok “faydacı” bir değer (aile ekonomisine katkı, yaşlılıkta güvence) atfettiğini; modernleşen, bireyci ve yüksek sosyoekonomik düzeydeki ailelerin ise çocuğa “duygusal/psikolojik” bir değer (sevgi nesnesi, bireysel gelişim) yüklediğini ortaya koymuştur. Bu değişim, Kağıtçıbaşı’nın “Aile Değişim Modeli” ile kavramsallaştırdığı, köyden kente göç, eğitim seviyesinin artması ve sosyoekonomik gelişmelerle birlikte çocuğa yüklenen anlamın dönüşerek çekirdek ailenin ve daha özerk bireylerin önünü açtığı bir sürece işaret eder. Ancak Kağıtçıbaşı, Batı’nın salt otonom birey modelini eleştirerek, özellikle toplulukçu kültürlerde gözlemlenen ilişkiselliğin de değerli olduğunu vurgulamış ve bu iki ucu birleştiren özerk-ilişkisel benlik kuramını önermiştir. Bu kuram, bireyin hem kendi kararlarını alabilen özerk bir varlık olabileceğini hem de anlamlı sosyal ilişkiler içinde varlığını sürdürebileceğini savunur.

“Duvara Karşı” ve Kağıtçıbaşı’nın Kuramları

Bu teorik çerçeveden hareketle, Fatih Akın’ın kült filmi Duvara Karşı’daki Cahit ve Sibel karakterleri, Kağıtçıbaşı’nın benlik ve aile modelleri ışığında incelendiğinde, göç, kimlik ve modern insanın yaşadığı yabancılaşma temalarına dair derinlemesine bir analiz imkânı sunmaktadır.

Sibel: Kültürel Arafta Özerk-İlişkisel Benlik Arayışı

Sibel karakteri, Almanya’ya göç etmiş olmasına rağmen geleneksel değerlerin baskın olduğu, bireysel özgürleşme arzusuna kapalı bir aile yapısı içinde sıkışıp kalmıştır. Ailesi, Kağıtçıbaşı’nın tanımladığı, bireyin grup aidiyetine ve beklentilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu “bağımlı/karşılıklı bağımlı aile modeli”nin bir yansımasıdır; ancak bu model, göçmenlik bağlamında, yeni kültüre karşı bir tür savunma mekanizması olarak daha da katılaşmış olabilir. Sibel’in ne tam anlamıyla Alman ne de geleneksel Türk kimliğine ait hissetmemesi, yaşadığı kültürel arafta kalmışlığın bir göstergesidir. Geleneklere isyan ederek tanımadığı bir adamla formalite evliliği yapmayı göze alması, özerklik arayışının radikal bir ifadesiyken; diğer yandan, evlilik sonrası Cahit’e biber dolması yapması gibi sahneler, içselleştirdiği kültürel kodların ve ilişkisel beklentilerin de bir yansımasıdır. Bu durum, Sibel’in Kağıtçıbaşı’nın özerk-ilişkisel benlik modeline ulaşma yolunda yaşadığı sancılı geçişi, yani bireysel özgürlük (otonomi) ile kültürel bağlılık (ilişkisellik) arasındaki çatışmayı çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer.

Cahit: Bağımsız Benlik ve Aidiyet Arayışının Krizi

Cahit ise, Türk kökenli olmasına karşın kültürel kökleriyle bağını neredeyse tamamen koparmış, Batı toplumlarındaki “bağımsız benlik” modelinin bireyi yalnızlığa ve anlamsızlığa sürükleyebilen bir tezahürünü sergiler. Kendini alkole ve umursamazlığa vurması, intihar girişimi, yaşadığı derin aidiyetsizlik ve varoluşsal boşluğun dışavurumlarıdır. Kağıtçıbaşı’nın (2005) da belirttiği gibi, bağımsız benlik modeli, özellikle göçmen kimliklerde sağlıklı bir şekilde içselleştirilemediğinde veya aşırıya vardığında, bireyi köksüzleştirerek izolasyona ve kimlik krizine itebilir. Cahit’in durumu, bu “eksik” ya da “sorunlu” uyarlanışın bir örneği olarak okunabilir.

Aidiyet Arayışı ve Varoluşsal Bunalım

Her iki karakterin de temel ortak noktası, derin bir “ait olamama” hissidir. Köklerinden ve içinde bulundukları kültürel atmosferden duydukları rahatsızlık, onları Sartre’ın “köksüz insan” metaforunu çağrıştıran bir varoluşsal bunalıma sürükler. Sibel bu “hiçlikle” kaçarak ve isyan ederek başa çıkmaya çalışırken, Cahit kendini yok etmeye yönelir. Bu durum, modern insanın temel trajedilerinden biri olan aidiyet arayışının çarpıcı bir portresidir.

Modern Çağda Benlik ve Gösteri Toplumu

Cahit ve Sibel’in yaşadığı bu aidiyet arayışı ve kimlik sorunları, günümüz dünyasında farklı biçimlerde tezahür etmeye devam etmektedir. Özellikle Guy Debord’un Gösteri Toplumu kavramıyla işaret ettiği, gerçek deneyimlerin yerini temsillerin aldığı bir çağda, bireyler sosyal medya platformlarında kendilerine idealize edilmiş “gösteri kimlikleri” inşa edebilmektedir. Benlik, “kim olmak istiyorum?” sorusundan ziyade, “ne gibi görünürsem daha çok beğeni ve onay alırım?” sorusuyla şekillenmekte, içsel deneyimden koparak dışsal onaya bağımlı hale gelmektedir. Bu durum, Kağıtçıbaşı’nın vurguladığı sağlıklı bir benlik gelişiminin aksine, benlik karmaşasını ve kişinin kendine yabancılaşmasını derinleştirir. Özgünlük, ruhsal dayanıklılık ve gerçek aidiyet arayışı aşınırken, bireyler Viktor Frankl’ın ifade ettiği “varoluşsal boşluk” içinde anlamlarını yitirebilirler.

Sonuç: Özerk-İlişkisel Benlik ve Anlam Arayışı

Duvara Karşı filmi, Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın aile ve benlik modelleri aracılığıyla okunduğunda, göçmenlik deneyiminin ötesine geçerek, modern insanın kimlik, aidiyet arayışı ve yabancılaşma sorunlarına dair evrensel bir tartışma zemini sunar. Sibel ve Cahit’in trajedileri, ne salt bağımsızlığın ne de körü körüne bağlılığın bireye huzur getirmediğini, aksine Kağıtçıbaşı’nın önerdiği özerk-ilişkisel benlik gibi, bireyin hem kendi olabildiği hem de anlamlı bağlar kurabildiği bir denge arayışının hayati önemini vurgular. Belki de Nietzsche’nin “Yaşamak için bir ‘neden’i olan kişi, hemen her ‘nasıl’a dayanabilir” sözü, bu dengenin ve içsel anlamın keşfinde yatan güce işaret etmektedir. Kağıtçıbaşı’nın çalışmaları, bu “neden”i bulma yolculuğunda hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bize rehberlik etmeye devam etmektedir.

Kaynakça

  • Debord, G. (1996). Gösteri toplumu (A. B. Kurt, Çev.). Ayrıntı Yayınları. (Orijinal eser 1967’de yayımlanmıştır)  
  • Frankl, V. E. (2021). İnsanın anlam arayışı (S. Budak, Çev.). Okuyanus Yayınları. (Orijinal eser 1946’da yayımlanmıştır)  
  • Kağıtçıbaşı, Ç. (1996). Aile ve insan gelişimi: Kültürel psikolojiye giriş. Evrim Yayınevi.  
  • Kağıtçıbaşı, Ç. (2005). Yeni insan ve insanlar: Küreselleşme, insan gelişimi ve psikoloji. Evrim Yayınevi.  
  • Sartre, J. P. (2004). Varlık ve hiçlik (T. Yücel, Çev.). İthaki Yayınları. (Orijinal eser 1943’te yayımlanmıştır)
Zeynep Berna Yaşar
Zeynep Berna Yaşar
Psikolojiye olan ilgim, insanları ve davranışlarını daha yakından tanımak istememle başladı. Bu alanda kendimi geliştirmek için çeşitli stajlara katıldım, seminerlere ve eğitim programlarına düzenli olarak dahil oldum. Farklı alanlarda edindiğim sertifikalar sayesinde hem teorik hem de pratik bilgimi pekiştirdim. Yazmayı, öğrendiklerimi paylaşmanın ve insanlara dokunmanın en güzel yollarından biri olarak görüyorum. Psychology Times Türkiye’de yazmak, bu yolculukta attığım heyecan verici bir adım. Bir psikoloji öğrencisi olarak amacım; psikolojiyle ilgili bilgileri sade bir dille aktararak, okuyucularla birlikte düşünmek ve gelişmek.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar