Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Düşünce Üstüne Psikolojik ve Felsefi Anlamda Kant Devrimi Bağlamında Değerlendirme

Wittgenstein’a göre dilimizin sınırları düşüncemizin sınırlarıdır. Ona göre dil bize gerçek Dünya’nın bir tasarısı vermektedir. Bu önerme her ne kadar doğru yönleri olsa da bazı ifadeler dil ötesidir. Dil bizim düşüncemizin sınırlarıysa duygular bu sınıra giremeyecektir. Wittgenstein’ın önermesi aktarma aşaması için büyük oranda doğrudur. Psikologlar çeşitli yöntemlerle duyguları imlemeye çalışmaktadır ancak bu Wittgenstein’ın fikrine de benzetirsek sadece bir tasarımdır. İnsan zihnin büyük oranda anlama şekli konusunda Wittgenstein haklıydı. Tüm sistemler eninde sonunda bir aksiyoma dayanmakta ve insanın her açıklaması bir temsilden ibarettir.

İnsanın anlama çabası da bazı apriori kalıplar sayesinde olmakta. Kant yaptığı devrimle zihinde belli kategorizasyonlar olduğuna dair doğru bir tahminde bulunmuştu. Aynı zamanda özneyi öne çıkaran fikriyle modern psikolojideki şahsın kendince Dünya’yı yani nesneyi anlaması konusunda da bir devrim yarattı.

Wittgenstein ve Husserl örneği bize bilinç üzerine Kant’tan türetilen iki farklı örneği vermekte. Bu fikirleri matematikteki fonksiyonlar üzerinden anlatmak istiyorum. Zihni f fonksiyonu olarak ele aldığımız zaman dış Dünya’yı ise x olarak almamız gerekir. f fonksiyonu kendi içinde n tane sayısını bilmediğimiz kadar bileşke fonksiyon bulundurmakta. Bu fonksiyonlarda kendi içinde sayısını bilmediğimiz kadar iç içe fonksiyon barındırır. Ancak hepsinin çalışması için gerekli olan bir g fonksiyonu vardır ki bu da algıdır. Algı bizim zihnimizin dış alem ile iletişim halinde olmasını sağlayan bir yapıdır.

Nitekim bunu somutlaştırmak istersek bilinçli görmeyi ele alabiliriz. İlk başta gözlerden alınan bilgi sinir hücreleri sayesinde oksipital loba varır. Oksipital lobda işlendikten sonra gene sinir hücreleri yoluyla frontal loba ulaşır. Frontal lob bilinçli bir işlem yeteneği sağlar. Bunu daha da genişletirsek hippocampustan önceki deneyimlerden de yararlanılmak amacıyla eski anıların ve becerilerin kullanılması veya diğer duyular ile daha bütüncül bir algıdan söz edebiliriz. Uzun uzadıya bir fizyoloji dersi vermiş gibi düşünebilirim ancak bu bahsettiğim f(x) fonksiyonun karmaşıklığının anlaşılması için bir örnekti.

Biz filozoflarımıza dönersek Kant’ın özne temelli felsefesi bu iki filozof tarafından çok farklı anlaşıldı. Husserl sadece özneyi merkezi koyup f’i bir fonksiyondan ziyade gerçekliğin yegâne varlığı olarak ele aldı. Wittgenstein ise bize f fonksiyonunu sınırlı bir biçimde verdi ve bu öznelliği tek gerçeklikten ziyade insan aklının bir sınırı olarak bize sundu. İki düşünürümüz de farklı ekollerden olsalar da özne temelli felsefede anlaşmışlardı. Bu iki filozof hatta modern psikolojinin felsefi yanı ister istemez Kant’ın tekrarına düşen bir yapıdadır. Çünkü Kant bize felsefi anlamda zihin üzerine söylenecek pek bir şey bırakmamıştır.

Halbuki Kant bunu ilk söyleyen değildir. Bizim öznel deneyimlerimiz uzun yıllar önce Hint felsefe geleneğinde söylenmiştir. Batının felsefeyi kendine çevirmesi ancak Kant ile olmuştur. Onun öncesinde Spinoza, Descartes’in düalizmini yıkarak bize birleşik bir zihin bıraktı. Ancak Kant, Spinoza’nın yarım bıraktığı yerden alarak bize zihnin felsefi bir haritasını çıkardı ve kendisinden önceki zihin felsefelerinden farklı olarak nesneden özneye değil; özneden nesneye gitti.

Birci fikirleri ilk geliştiren tabii ki Spinoza değildi. Spinoza öncesi birlik Parmanides’e kadar götürülebilir. Parmanides sonrası panteist sanılan ama esasında olmayan Yeni-Eflatunculuk ve onun çocukları sayılabilecek Kabala ve vahdet-i vücud gelebilir. Kant öncesinde zihnin doğadan bağımsız olmadığını söyleyenler bir yönüyle mistiktiler. Sözüm ona Spinoza’nın fikirleri bile mensup olduğu Yahudilik dininin mistik yönüyle bağlantılıydı.

Kant devrimi kadar önemli olmasa da gene önemli sayılabilecek bir sonraki devrim Freud’un bilinçaltı devrimiydi. Freud’un geliştirmiş olduğu psikanaliz günümüzde pek çok saldırıya uğrasa da dönemi için taktire şayandır. Psikolojinin kurucu ekolü olan davranışçılar bilinci yok sayarken Freud bunu daha da ileriye götürerek bize bilinçaltını verdi. Freud’un bir yönüyle gene Kant’tan kopamadığını söylemek isterim. Kant devriminden gelen apriori şablonların Freud ve sonrasında gelecek Jung’u hatta daha da ileri götürürsek nöropsikoloji ve evrimsel psikolojiyi bile esir aldığını görürüz.

Freud’un bilinç modeli, Jung’un Arketipleri, nöropsikolojideki beynin belli kalıpları olması ve evrimsel psikolojideki genetik miras bize Kant devriminin esasında ne kadar büyük bir devrim olduğunu göstermektedir.

Felsefi tartışmaların ötesinde modern bilim bize Kant’ın haklı yönleri olduğunu göstermekte. Kant’ın yanıldığı noktalar olsa da zihnin apriori ve aposteriori biçimde düşünce üretimi yaptığını biliyoruz. Denemenin başlarında Wittgenstein’ın sistemler sayesinde düşündüğümüzü ifade ettiğini söylemiştim. Tractatus adlı eserinde insanın tümdengelimsel bir yöntemle hareket ettiğini belirtir. Kant’ın apriori bilgileri bize tümdengelimi zorunlu kılar. Bu yüzdendir ki insan zihni başta tümdengelimsel başlar ve tümevarımla devam eder. Bilimsel devrim bize tümevarımın kullanılmasını önerse de insanın ilk düşüncesi her zaman tümdengelimseldir. Bu durum bize insanın ister istemez metafiziksel bir sistem inşası yapmak zorunda olduğunu göstermekte.

Zihinsel kavramlar bize zaten bazı sınırlar çizer ancak bu sınırlar etrafında deneyim yani aposteriori temelli bilgi inşa ederiz. Bu aposteriori bilgi bize yeni bir sistem bahşeder. Bu yeni sistem yeni bir tümdengelimsel ve analojik bir sistem kurmamızı sağlar. Bu bir döngüdür ve ilksel sistem harici her sistem yıkılabilir ve yenisi kurulabilir. Sadece genetik kodlarımızla gelen ilksel sistem yıkılamaz.

Noam Chomsky gibi dil bilimciler evrensel bir dilin varlığı konusunda çeşitli görüşler ortaya attılar. Bunun harici artık biliyoruz ki çeşitli duygular ve tepkiler evrenseldir. Yani tüm insanlarda görülür. Yani genetik olarak kısmen de olsa kodlandık. Bu durum Kant’a bilimsel bir zemin sunmaktadır.

Şüphesiz ki Kant, çağdaş felsefenin ve psikolojinin temellerini atmıştı. Kendi deyimiyle gerçekleştirdiği Kopernik devrimi küçümsenmeyecek bir yapıdadır. Ne yazık ki Kant’tan bu yana felsefe (özellikle metafizik ve epistemoloji) onun tekrarı ve yorumundan ibaret kalmıştır. Onun yaptığı işle Dünya düşün tarihinde sadece 3 isim vardır: Thales, Buda ve Sokrates.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar