Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Düşünce

Dünya, dünyamız. Yaklaşık 4,54 milyar yıldır binlerce farklı tür canlıyı barındırmış eski, yaşlı ve güzel evimiz. Kızgın tarafının üzerini örten kara toprağı yer yer kanla sulanmış, akıl almaz büyüklüğüne rağmen kendi susuzluğunu asla dindiremeyecek denizlerini kimi zaman pislik kaplamış ve etrafını saran halesi metallerin istilasına uğramış bile olsa hâlâ daha bizi kurtarmaya çalışan bir yer burası. Onunla verdiğimiz anlamsız savaşın her cephesinden ve her çatışmasından düzenli olarak mağlup ayrılıyoruz. Doğrudan saldırmazlık olduğu zamanlarda bile belirli otoritelerce “normal” sayılan şeyleri yaparak onu inceden inceden mahvediyoruz.

İlk çağlarda yaşam alanı, yaşamsal kaynaklar ve soy devamlılığı gibi ilkel ihtiyaçlarla başlayan insan türü içerisindeki çatışma sebeplerimiz zamanla evrilerek toplu katliamlar, lüks ihtiyaçlar ve kişisel hırslar hâline gelmiş ve her gün daha da bencilleşmiştir. Tüketim ve bu tüketimin yalnızca küçük bir kısmını karşılayacak üretim alışkanlığını her yeni nesil bir önceki atasından devralarak daha da geliştirmiş ve bugün sürekli yenilendiği hâlde hiçbir zaman yeterli olmayan yaşamsal kaynakların bile eksikliğini hissettirir hâle gelmiştir. Daha çok ısınmak için tabiri caizse dünyanın kan damarlarını sömürüp petrolü bitirdik ve daha çok serinlemek için tüm canlı türleri için zaruri olan su kaynaklarını tükettik. Tüm insanlık ve hatta diğer türler bile bu durumdan muzdarip hâlde iken hâlâ daha yapmaya devam ettiğimiz bu ve benzeri eylemler büyük bir ihtimalle bizim sonumuz için büyük bir hazırlık.

Örneğin; büyük bir değişim ve gelişim olarak görülen Sanayi Devrimi’nin hemen sonrasında ilk işimiz birbirimizi daha kolay öldürebilecek silahlar geliştirmek ve bu silahların daha sonra öldüreceği insanları kolayca yaşatmak için doğayı değiştirmeye çalışmak oldu.

Ya da daha yakın bir örnek gerekirse; yaşanan iki dünya savaşının ardından geriye yalnızca metal, gaz ve diğer zararlı maddelerden oluşan bir pislik ve yüzlerce yanan can kaldı.

Yüzyıllar boyunca türler arası ya da aynı tür içerisinde yaşanan bütün problemlerin sonucunun dünyaya verdiği zararın boyutu tahmin bile edilemez hâle gelmişken, bu zararın içinde yaşayan en gelişmiş tür olan biz insanlara yalnızca maddi olarak yansıması beklenilemezdi. Bütün insanları ve hatta bazen hayvanları, doğayı bile etkileyen ruh sağlığı ile ilgili konular bugün en popüler endişelerden biri hâlinde.

Bu endişeyi gidermek için elimizdeki en güçlü silah ise psikoloji bilimidir. Bu gücü ona veren şey ise kendi fikrimce esnek, çok dallı, felsefi temelleri olan ve birlikte çalışılabilir bir alan olmasıdır. Sosyoloji, tıp, antropoloji, biyoloji ve nadir de olsa doğa bilimleriyle bile birlikte güç kazanabilecek bu alan; kirlenmiş, zarar verilmiş ve eskitilmiş dünyamızı tekrar daha yaşanabilir ve düzgün bir hâle getirmek için bence kişilerin ve toplumların elinde bulunan en önemli nimetlerden bir tanesidir. Bu alanın uzmanları olacak bizler ise hem kendimize hem de diğer insanlara tabiri caizse yolu açacak olan kişileriz.
Bunu yapabileceğimize dair gerekli inanç ise bilimin diliyle birçok şekilde sağlanmaktadır. Ancak bu doğal olarak herkesçe anlaşılabilir olmadığından kişilerin çabası daha da ön plandadır.

Bana kalırsa herkes bir akşam kendisiyle oturup her şeyi bütünüyle düşünüp tartışmalı ve diğer güne bambaşka birisi olarak devam etmeli. Bu düşünmenin sonucunda oluşacak davranışlar iyi veya kötü olabilir. Ama yalnızca bu eylem bile bizi medeni anlamda yüzlerce adım öteye taşıyabilir. Mesela dünyayı ve doğayı düşünen insan, diğer gün onlara zarar vermeyebilir. Toplumsal yapıları düşünen insan, diğer gün toplum içerisinde daha normal davranışlar sergileyip aynı normal karşılığı alabilir. Kendi potansiyelini düşünen insan, kendisi ve yaşadığı çevresi için daha verimli bir hâle gelebilir. Sağlığı düşünen insan daha sağlıklı hâle gelebilir, hatta herkesin sağlığı için adımlar atabilir. Hayvanları, kadınları, çocukları, farklılıkları düşünen insan, bunlarla birlikte yaşamayı öğrenip uyum durumuna daha erken erişebilir. Ruhunu düşünen insan diğer ruhlara dokunabilir.

Yalnızca birkaç saat harcayarak her şey daha normal bir hâle gelebilir. Mevcut şartlar, kişilerin sosyoekonomik düzeyleri, içinde yaşadığımız düzen, şu an bulunduğumuz ruh hâli ya da fiziki sağlık durumu gibi birçok etken buna izin vermiyor gibi görünebilir. Ancak bunları aşmak için bile ilk önce düşünmek ve sonrasında doğru adımlarla harekete geçmek gerekir. Eninde sonunda kendimizi, dünyayı, doğayı, ruhumuzu ve diğer insanların da bunlara sahip olduğunu düşünerek ufak da olsa bir şeyleri değiştirebileceğimiz gün gibi ortada.

İnanmıyorsanız, oturup bir düşünelim.

İbrahim Erdem Coşkun
İbrahim Erdem Coşkun
Ben İbrahim Erdem Coşkun. Haziran 2024’de Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünden mezun oldum. Eğitim hayatım boyunca kurulum sürecinde de yardımcı olduğum fakültemizin Psikoloji Kulubü çalışmalarında yer aldım ve gönüllü olarak yazarlık faaliyetinde bulundum. Eğitim hayatım boyunca cinsel psikoloji, üçüncü dalga terapiler ve yapay zekanın mesleğimizle olan ilişkisi ile ilgili araştırmalarda bulundum. Vakit buldukça sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine gönüllü olarak katıldım. Akredite kurumların düzenlediği ve öğrencilerin uzmanlarla bir araya geldiği sempozyumlara katıldım. Mezuniyetimden sonra Yüksek Psikoloji Akademisi’nden toplamda 400 saate yakın terapi ve test eğitimlerimi tamamladım. Şu anda www.doktortakvimi.com üzerinden online terapi hizmeti vermekteyim. Aktif olarak Türk Psikologlar Derneği üyesiyim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar