Afet tanımı itibariyle insan topluluklarının normal yaşam düzeylerini ciddi biçimde bozan, can ve mal kayıplarına yol açan doğal veya insan kaynaklı olaylardır. Coğrafi konumu itibariyle Türkiye, büyük afetlerle karşı karşıya kalan ve bu afetler dolayısıyla kayıplar yaşayan bir ülkedir (Çetintaş, 2025). Türkiye’nin karşı karşıya olduğu, sosyoekonomik kayıplar yaşadığı afetlerden biri de depremdir. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremin ardından güncel olarak Sındırgı depremleri kişiler için psikolojik ve fizyolojik tehdit oluşturmaktadır.
Deprem sonrasında yaşanan psikolojik sorunlar arasında; kaygı, akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, uyku bozuklukları ve somatik belirti bozukluğu sayılmaktadır. Kaygı, tehdit veya bir tehlike durumunda ortaya çıkan fiziksel, duygusal ve davranışsal değişikliklere neden olabilen huzursuzluk ve sürekli endişe halidir (Canlı ve Yılmaz, 2023). Kaygı, belirli bir düzeye kadar normal ve uyum sağlayıcı bir duygudur; ancak şiddeti arttıkça işlevselliği olumsuz etkileyebilir. Kaygı; günlük aktiviteleri kısıtlıyorsa (evden çıkamama, toplu alanlarda bulunmaktan kaçınma), süreklilik kazanıyorsa (gün içinde sürekli olarak devam ediyorsa) veya düşünsel süreçleri bozuyorsa (sürekli felaket senaryoları üretme) bir sorun teşkil etmektedir. Deprem yaşamak, yakınımızın yaşaması veya tanıklık etmemiz; kişide sürekli deprem olacak veya sürekli olarak deprem oluyormuş hissi, deprem olacak korkusuyla gün içinde tetikte olma gibi sorunlar yaşamasına sebebiyet vermektedir. Deprem gibi kişinin kontrolünde olmayan bir durumun kaygı uyandırması normaldir fakat belirtilen süreçte devam ediyorsa kaygı bozukluğu kategorisine girmektedir.
Travmanın DSM-5 TR’ye göre tanımlanması; kişinin ölüm, ağır yaralanma ya da cinsel şiddet tehdidi içeren bir olaya doğrudan maruz kalması, tanık olması veya bu tür bir olayın yakınlarına olduğunu öğrenmesi sonucunda ortaya çıkan, aşırı stres yaratan yaşantıdır. Deprem gibi kişinin hayatını tehdit eden, kişinin kontrolünde olmayan belirsiz bir durumu yaşamak, tanık olmak veya yakının başına geldiğini öğrenmek travmaya neden olmaktadır.
Travma kaynaklı olarak;
-
Yeniden Yaşantılama Belirtileri
Travmatik olayın istenmeden akla gelmesi (flashback)
Travma ile ilgili kabuslar
Olayı hatırlatan uyaranlarla yoğun psikolojik sıkıntı veya bedensel tepkiler
Travmanın sanki yeniden oluyormuş gibi hissettirmesi -
Kaçınma Belirtileri
Travmayı hatırlatan düşünce, duygu ve anılardan kaçınma
Olayı çağrıştıran kişilerden, yerlerden, konuşmalardan, haberlerden uzak durma -
Bilişsel Ve Duygudurumla İlgili Olumsuz Değişiklikler
Travmanın önemli yönlerini hatırlayamama
Kendine, başkalarına veya dünyaya ilişkin olumsuz inançlar (“Dünya artık güvensiz”, “Ben güçsüzüm” gibi)
Sürekli suçluluk, utanç veya korku hissi
İlgi kaybı, yabancılaşma hissi, olumlu duyguları deneyimlemede azalma -
Artmış Uyarılmışlık Ve Tepkisellik Belirtileri
Aşırı irkilme tepkisi
Sürekli tetikte olma (hipervijilans)
Sinirlilik, öfke patlamaları
Uyku bozuklukları
Konsantrasyon güçlüğü
Dürtüsel veya riskli davranışlar
Yaşanan belirtilerin aynı veya artarak ilerlemesi durumunda 3 gün ila 1 ay süresince devam etmesi Akut Stres Bozukluğu; 1 aydan fazla sürmesi ile Travma Sonrası Stres Bozukluğu kategorisine girmektedir ve bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Deprem bireyin temel güvenlik duygusunu sarsan bir afet olması dolayısıyla uyku problemleri yaşanılması kaçınılmaz bir süreçtir. Kişi; uykuya dalmakta sorun yaşar (“Uykuda deprem olursa kaçamam” düşüncesi), sık uyanma ve bölünmüş uyku (en küçük ses veya titreşimde irkilerek uyanma), kabuslar (aşırı gerçekçi, rahatsız edici, savunmasız hissettiren rüyalar) ve uyku süresinin azalması/artması (kaygı ve hipervijilans nedeniyle uyku süresinin kısalması veya tam tersi olarak depresif belirtilerle birlikte aşırı uyku hâli) gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Deprem sonrası yaşanan uyku sorunları çoğu zaman travmanın normal tepkisi olarak görülür; ancak belirtilerin birkaç hafta boyunca devam etmesi, günlük işlevselliği bozması veya giderek şiddetinin artması durumunda travma sonrası stres bozukluğunun bir bileşeni olarak görülür ve profesyonel destek önerilir.
Kişinin organik bir sebebe bağlı olmadan yaşadığı fizyolojik sorunlara Somatik Belirti Bozukluğu denmektedir. Deprem sonrası kişide sürekli sallanma hâli, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, kas gerginliği, baş ağrısı, mide ağrısı ve bulantı görülebilmektedir. Bu durum psikolojik olarak ortaya çıkmaktadır. Kişi görülen bu fizyolojik sorunları öncelikle organik sebebi olup olmadığını öğrenmeli ardından psikolojik yardım almalıdır.
Afet sonrası psikolojik ilk yardım süreci ciddi kriz durumları sonrasında kişileri desteklemek amacıyla acı çeken, desteğe ve yardıma ihtiyacı olan bireylere sunulan insancıl ve destekleyici müdahalelerdir. Psikolojik ilk yardım; fiziksel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra sosyal ve psikolojik açıdan destekleyici bir hizmettir (Özkan ve Kutun, 2021). Psikolojik ilk yardımın amacı temel psikolojik bilgilerin iletilmesi ile rahatlama sağlanması, kişinin duygularını ifade etmesine olanak sağlanması, yaşanan olayın anlamlandırılmasıdır.
Bak–Dinle–Yönlendir yolu izlenir.
İlk aşama olan Bak; kişiler güvende mi?, temel ihtiyaçlar karşılanıyor mu?, yoğun ruhsal belirtiler karşılanıyor mu?
Dinle; yardıma ihtiyacı olan var mı sor, temel ihtiyaçları öğren, insanları dinle ve sakin olmalarını telkin et.
Yönlendir; profesyonel yardım gerektiğinde doğru kurum ve uzmanlara yönlendir, kısa süreli başa çıkma stratejileri önerilebilir: nefes egzersizleri, yakın destek ile iletişim, günlük rutin oluşturma, psikolojik destek. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) riskine karşı erken müdahale sağlar ve uzun süreli bozulmaları önleyebilir (Özkan ve Kutun, 2021).
Sonuç olarak; deprem sonrası kaygı, uyku sorunları veya somatik belirtiler gayet normaldir. Fakat bu belirtilerin görülme sıklığı ve süresine bağlı olarak destek alınması gerekmektedir. Deprem sonrası psikolojik etkilerin erken fark edilmesi, doğru ve etkili müdahalelerin sağlanması ve toplumsal destek mekanizmaları, bireysel ve toplumsal iyi oluş hâlinin korunmasında hayati öneme sahiptir. Depreme bağlı psikolojik bozuklukların anlaşılmasının gelecekteki afetlere karşı hem önleyici olmasında hem de müdahale stratejilerinin gelişiminde katkısı yadsınamaz.


