Cumartesi, Nisan 26, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Deliler ve Dahiler: Yaratıcılığın Gizemli Efendileri

1. Deliliğin ve Dehanın Tarihsel Yolculuğu

Güçlü vurguların ve afilli başarıların arka planında saklı bir çizgide sürdürür dahiler yolculuklarını. Kıldan ince bir ipin üstünde cambaz olmaya mahkûmdur o büyük adamlar, keza delilik ipse dehaları da eşsiz dengelerini sağlayan kumandandır. Terminolojik olarak deha, herhangi bir alanda insan zekâsının erişebileceği en yüksek yaratıcılık düzeyi olarak adlandırılır. Deliliğin sınırlarıysa kavramın bulanık doğası gereği yegâne bir tanımdan mahrumdur ancak tanımlayıcı özelliklerinden elbette bahsedilebilir. Yerleşik ortodoksiyi sorgulamayı, devamlı yeni paradigmalar oluşturmayı, inanılmaz derecede yaratıcı, sarsıcı fikirleriyle insanlığa önemli katkılarda bulunmuş olağanüstü zekâya sahip kişiler, bu yazının odak noktasında olan delilik kavramının ana muhataplarıdır. Peki yüksek yaratıcılık meziyetleriyle psikopatolojik semptomlar neden yan yana anılıp durulmuştur?

Deliler ve dahiler arasındaki mistik bağa yönelik algılar, antik dönemlerden beri düşünürlerin, şairlerin, filozofların ve sanatçıların zihinlerine yerleşmiş bir fikirdir. Bu bağlamdaki ilk ve en büyük fısıltıların sahibiyse Aristoteles’tir. “Hiçbir büyük zihin, bir tutam delilik olmadan var olmamıştır,” anekdotuyla öne çıkan Batı Felsefesinin Babasının bu derin beyanının, olağanüstü zekânın sınırlarına yönelik algıları şekillendirmedeki etkisi yadsınamayacak boyuttadır. Aristo’nun delilik ve dehanın karanlık dehlizlerini düşünmek için insanoğluna davetiyesi, zamanla kavramların gerçek manasını anlamaya yönelik bir çağrıya dönüşür. Aristo’nun bu sözü, modern çağa giden yolda yaratıcılık, deha ve delilik kavramlarına dair fikirleri derinden etkilemiştir. Modern psikiyatriye kadar gelen süreçte eskinin delilik olarak adlandırılan davranışları psikolojik rahatsızlıklara, dahiler ise üstün zekâlılara dönüştü. Terminolojiler evrimleşse de kastedilen anlamlar baki kaldı. Tarihin tüm büyük beyinlerini ortak paydada buluşturan iki ana unsur hâlâ aynı: yüksek yaratıcılık becerileriyle ilklere öncü olmalarını sağlayan dehaları ve psikopatolojik semptomlarının sonucunda edindikleri delilikleri!

2. Tarihin Dahileri ve Psikopatolojik Semptomları

Resim ve delilik buluşma noktası olan Van Gogh’un, tarihçiler ve araştırmacılar tarafından Saint-Rémy‘de kaldığı sıralardaki akıl hastanesi kayıtları, bipolar bozukluktan muzdarip olduğunu tasdiklemektedir (Bhattacharyya & Rai, 2015). Hatta bilinmektedir ki Aralık 1888’de geçirdiği nöbette kendi sağ kulağını kendisi kesmiş, bu olaydan sonra kendisine akut mani teşhisi konulmuştur. Resme ek olarak psikanalitik katkıların genel olarak müzik anlayışı üzerindeki önemi kabul edilirken, özellikle Beethoven’ın biyografisine ve eserlerine değinmek gerekir. Ünlü piyanist ve bestecinin hipertimik mizaç özelliklerini fazlasıyla gösteren bipolar bir deha olduğu bilinmektedir (Erfurth, 2021). Psikolojik bozukluklara sahip büyük dehalar saymakla bitmeyeceği gibi bu isimlere ek olarak tüm ömrünü Asperger sendromuyla geçiren büyük ressam ve heykeltıraş Michelangelo, manik depresif bozukluk ve aynı zamanda bipolar olan siyasi deha Churchill, obsesif kompulsif bozukluk sahibi büyük mucit Nikola Tesla, oyun teorisinin yaratıcısı paranoid şizofren John Nash, panik bozukluk sahibi evrim teorisinin babası Charles Darwin ve daha niceleri… Modern tarihin önde gelen isimlerinin temel ortak noktalarına baktığımızda hep daim kişisel hezeyanlar, yaratıcılıkları ve dünyaya dair eşsiz katkılarını görürüz. Peki deha ve delilik arasında gerçekten bir bağlantı var mıdır? Bu varsayımsal ilişkinin psikolojik açıklaması tam olarak nedir?

3. Yaratıcılık ile Psikopatoloji Arasındaki Bilimsel Bağlantılar

Antik dönemlerden beri düşünülen yaratıcılık ve psikopatoloji bağlantısı, aradan geçen yüzyıllar sonrasında da çeşitli psikiyatristler, psikanalistler ve psikologlar tarafından ele alındı. Yaratıcı kimlikleriyle öne çıkan insanların biyografilerini psikopatolojik semptomlarla ilişkilendiren araştırmalar, konuyla ilgili hep aynı genel sonuçlara varmaktadır. Psikopatolojik semptomların yoğunluğu dahiler arasında genel nüfusa göre belirgin düzeyde yüksek olmanın yanı sıra, insanlarda yaratıcılık düzeyi arttıkça kişinin zihinsel bozukluk yaşama olasılığının iki kata kadar daha fazla olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır (Simonton, 2005). Depresyon, alkolizm ve intihar, dahiler arasında en yaygın olarak görülen semptomlar arasında bulunmakla beraber semptomların oranı ve yoğunluğu alanlar arasında bariz farklılık göstermektedir. Sanat alanındaki dehaların %87’si psikopatolojik bir problem deneyimlerken, dahi bilim insanlarının yalnızca %28’i bunu deneyimlemiştir (Ludwig, 1995).

Olumsuz bir bağlantının savunucularıysa güncel araştırmaları tatminkâr bulmamaktadır. Büyük tarihsel dahilere yönelik verileri doğrulamanın imkânsız olduğunun altı çizilirken, araştırma sonuçlarında yer alan bariz tezatlıklar da konuya dair tartışmaları alevlendirmektedir. Yaratıcı bireylerin psikopatolojik semptomların etkilerini azaltan anahtar özelliklerde yüksek puanlara sahip olmaları soru işaretleri yaratmaktadır. Özellikle büyük dehaların yüksek düzeyde kuvvetli bir ego ve öz yeterlilik gösterdikleri görülmektedir (Butcher, 1968). Bu da patolojik bir durumun doğurabileceği negatif düşüncelerden faydalanma haline girmelerinden ziyade, olumsuz düşüncelerinin onları etkilemesini engelleyecek bilişsel kontrole sahip olduklarını ifade eden anahtar bir veri olma özelliğini taşır. Dahası, yüksek yaratıcılık hali, sınırlarını çizmekte zorlandığımız bir kavram olan zekânın sonucunda ortaya çıkan bir kavramdır. Bu da şu anlama gelir ki olağanüstü yaratıcılık için belirli bir asgari zekâ seviyesi gereklidir (Simonton, 2000). Bu eşik seviye, yaklaşık 120 IQ’ya eşdeğer bir taban puanı işaret eder.

4. Zihinsel Bozukluklar Yaratıcılığı Destekler mi, Engeller mi?

Konuyla ilgili farklı görüşler olsa da sonuçlarla desteklendiği gibi yaratıcılık ve psikopatoloji gerçekten de birbirleriyle bağlantısı olan kavramlardır. Ancak bu kavramlar birbirlerinin eşlikçisi değildir. Tarihsel ve psikiyatrik kaynaklar göstermektedir ki insanlığın genel popülasyonu için çeşitli zihinsel rahatsızlıklar, yaratıcılıkı yadsınamaz düzeyde büyük oranda olumsuz etkilemektedir. Bazı psikopatolojik semptomların yaratıcı davranışlarla olan ilişkisi barizdir ki bir dahide bu semptomların görülme olasılığı oldukça yüksektir.

Eğer dahiler, sahip oldukları üstün bilişsel özelliklerini ve psikopatolojik semptomlarını ortak paydada sergileyebilecekleri bir alanda yer bulurlarsa, hem yaratıcılıklarını en üst düzeyde ortaya koyabilirler hem de içsel çatışmalarını üretken bir süreçe dönüştürerek insanlığa sıra dışı eserler ve katkılar sunabilirler. Bu da sanat gibi daha öznel ve özgün üretimlerin ön plana çıktığı, özün dışavurumunda özgürlük sunan alanlarda ortaya çıkan dahi kümelenmesinin neden bilim ve mantık temelli alanlardan daha geniş olduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç

Sonuç olarak, psikopatolojik rahatsızlıklar, yaratıcılıkın önkoşulu değildir. Orijinal fikirlere sahip olmak, o fikirleri geliştirmek, detaylandırmak ve insanlık için yaratıcı katkılara dönüştürmek adına her sağlıklı birey yeterli güce ve kapasiteye sahiptir. Kişilik özelliği olarak yaratıcı olan insanların IQ’ları deha seviyesinde olmak zorunda değildir. Ancak büyük dehaları ve yarattıkları büyük fikirler ve eserlerle alanlarında öncü olan kişilerin akıl hastalıklarıyla ilgili semptomlar sergiledikleri de bir gerçektir. Psikopatolojik semptomlarının etkilerini kuvvetli egoları ve olağanüstü zekâları gibi olumlu nitelikleriyle yumuşatıyor olmaları, çok az veya hiç negatif semptom göstermeyen çok sayıda yaratıcı bireyin varlığını ortaya çıkarır.

Kaynakça

Butcher, H. J. (1968). Human intelligence: Its nature and assessment. Methuen.
Bhattacharyya, K. B., & Rai, S. (2015). The neuropsychiatric ailment of Vincent Van Gogh. Annals of Indian Academy of Neurology, 18(1), 6–9. https://doi.org/10.4103/0972-2327.145286
Erfurth, A. (2021). Ludwig van Beethoven—a psychiatric perspective. Wiener Medizinische Wochenschrift, 171(15-16), 381–390. https://doi.org/10.1007/s10354-021-00864-4
Ludwig, A. M. (1995). What “explaining creativity” doesn’t explain. Creativity Research Journal, 8(4), 413–416. https://doi.org/10.1207/s15326934crj0804_8
Simonton, D. K. (2000). Creativity: Cognitive, personal, developmental, and social aspects. American Psychologist, 55(1), 151–158. https://doi.org/10.1037/0003-066X.55.1.151
Simonton, D. K. (2005, May 31). Are genius and madness related? Contemporary answers to an ancient question. Psychiatric Times, 22(7). https://www.psychiatrictimes.com/view/are-genius-and-madness-related-contemporary-answers-ancient-question
Wright, C. (2020, September). Is there a thin line between genius and insanity? Psychology Today. https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-hidden-habits-of-genius/202009/is-there-a-thin-line-between-genius-and-insanity

 

Eren Ünalan
Eren Ünalan
Psikolog/Psikolojik Danışman Eren Ünalan Yeditepe Üniversitesi tam burslu psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünden yüksek onur derecesiyle mezun olmuştur. Öğrenimini çift anadal programı kapsamında yürüttüğü psikoloji bölümünde yine tam burslu olarak sürdürmektedir. Çeşitli klinikler, spor kulüpleri, ilkokul ve ortaokullardaki staj deneyimlerinin ardından mezun olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde akademik psikolojik danışman olarak çalışmaya başlamanın yanısıra Eyüpspor kulübünde psikolojik danışman olarak da 1 yıldır görev almaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar