Davranış, bir organizmanın içsel ya da dışsal uyaranlara verdiği tepkilerdir. Bu tepkiler bilinçli ya da bilinçsiz, istemli ya da istemsiz olabilir. Davranışlar genetik yatkınlık ile belirlenebileceği gibi, öğrenme ve çevresel etkiler ile de şekillenebilir.
Evrimsel davranış, canlıların hayatta kalma ve üreme şanslarını artıran davranışların doğal seçilim yoluyla nesilden nesile aktarılması olarak açıklanabilir. Bu yaklaşım, davranışların evrimsel süreçte nasıl geliştiğini ve türlerin çevreye uyum sağlamada nasıl avantaj elde ettiklerini anlamaya çalışır.
Evrimsel açıdan davranış, bir canlının hayatta kalma ve üreme başarısını artırıyorsa doğal seçilimle desteklenir. Ama bu tanımın ötesinde davranış; hayatta kalmanın, üremenin ve türlerin devamının sessizce işleyen en önemli araçlarından biridir.
Bu yazıda, davranışların nasıl evrimleştiğini, neden bazı davranışların kalıcı olduğunu ve hatta türler arasında nasıl benzerlikler gösterdiğine değineceğiz.
DAVRANIŞLAR DOĞUŞTAN MI GELİR, SONRADAN MI ÖĞRENİLİR?
Canlı davranışları iki temel kaynaktan oluşur: kalıtsal olanlar (doğuştan gelen davranışlar) ve öğrenilenler.
Yeni doğmuş bir deniz kaplumbağasının denize doğru ilerlemesi, örümceğin ağ örmesi ya da kuşların göç yollarını bilmesi gibi davranışlar genetik olarak aktarılır ve kalıtsal davranışlardır. Bu tür davranışlar, milyonlarca yıl süren doğal seçilim süreçlerinde şekillenmiş, bireyin hayatta kalma şansını artırdığı için korunmuştur.
Öte yandan, çevreden öğrenilen davranışlar da vardır. Şempanzelerin alet kullanmayı birbirinden öğrenmesi, kuşların farklı bölgelerde farklı şarkılar söylemesi gibi örnekler, sosyal öğrenmenin ve bireyin çevreye uyumunun ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Darwin’in doğal seçilim kuramı, sadece fiziksel özelliklerin değil, davranışların da evrimleştiğini ve değiştiğini öne sürer. Bir davranış, eğer bireyin hayatta kalmasına veya daha fazla üremesine katkı sağlıyorsa, zamanla yaygınlaşır.
Örneğin, bazı kuş türlerinde yavrularına daha çok ilgi gösteren anne-babaların yavrularının hayatta kalma şansı daha yüksektir. Bu da bakım davranışlarının evrimsel açıdan avantajlı olmasına olanak sağlar.
Ancak davranışın evrimleşmesi her zaman doğrudan bir avantaj sunmak zorunda değildir. Bazen bir davranışın evrimi, başka bir özelliğin yan etkisi olarak da ortaya çıkabilir. Bu durum “yan ürün” ya da “bireysel seçilim dışı davranışlar” olarak adlandırılır.
SOSYAL DAVRANIŞLARIN EVRİMİ
Davranışların evriminde en ilgi çekici konulardan biri, sosyal davranışlardır.
Hayvanlar aleminde iş birliği, fedakârlık ve grup dayanışması gibi insanlara özgü olduğu sanılan birçok davranışın izlerine rastlanır.
Karıncaların koloni için kendilerini feda etmesi, yunusların hasta bireyleri su yüzeyine itmesi ya da primatların karşılıklı tımar uygulamaları, sosyal davranışların evrimsel kökenine işaret eder.
Bu tür davranışlar genellikle “akrabalar arası seçim (kin selection)” ya da “karşılıklı fayda (reciprocal altruism)” gibi teorilerle açıklanır.
Yani birey, doğrudan bir çıkar sağlamasa bile, genetik olarak yakın olduğu bireylerin hayatta kalmasını sağlayarak genlerini dolaylı yoldan aktarabilir.
EVRİMSEL PSİKOLOJİ VE İNSAN DAVRANIŞI
Evrimsel psikoloji, insan zihni ve davranışlarını evrimsel süreçler çerçevesinde anlamayı amaçlayan bir disiplindir.
“Neden kıskanırız?”, “Neden risk alırız?”, “Neden bazı şeylerden korkarız?” gibi sorulara evrimsel psikoloji, geçmişte atalarımızın hayatta kalma stratejileriyle yanıtlar verir.
Örneğin, yılan korkusu gibi bazı fobiler, atalarımızın zehirli hayvanlardan uzak durmasına yardımcı olmuş olabilir.
Ya da grup içi iş birliği davranışı, sosyal yaşamın getirdiği avantajlarla şekillenmiş olabilir.
İNSAN DAVRANIŞI EVRİMDEN BAĞIMSIZ MIDIR?
İnsan davranışlarının da evrimsel bir temeli olduğu, son yıllarda evrimsel psikoloji alanında yapılan çalışmalar sayesinde daha da netleşmiştir.
Korku, kıskançlık, ahlak, empati gibi duyguların bile evrimsel açıklamaları vardır.
Örneğin, tehlike karşısında aniden irkilmek ya da yılan ve örümcek gibi belirli hayvanlardan doğuştan korkmak, bireyin hayatta kalmasına katkı sağlayan refleksler olarak görülür.
Bununla birlikte, insanın kültürel evrimi biyolojik evrime göre çok daha hızlı ilerlediği için, davranışlarımızın şekillenmesinde artık çevre, toplum ve teknoloji de önemli bir rol oynamaktadır.
Dolayısıyla, evrimsel mirasımızı inkâr etmeden, onun üzerine inşa edilmiş sosyal öğrenmeleri ve kültürel faktörleri de göz ardı etmemek son derece önemlidir.
SONUÇ: DAVRANIŞLARIN SÜREN EVRİMİ
Sonuç olarak, davranışların evrimi tamamlanmış bir süreç değildir.
Tıpkı genetik yapımız gibi, davranış repertuarımız da çevreye, topluma ve teknolojiye bağlı olarak değişmeye, gelişmeye ve evrimleşmeye devam eder.
İnsanlar olarak hem biyolojik hem kültürel miraslarımız ile şekillenen bu davranış evrimini anlamak, kendimizi ve diğer türleri daha iyi tanımamıza yardımcı olur.
Doğadaki her davranış, uzun bir evrimsel yolculuğun izlerini taşır.
Bu izleri takip etmek, canlıların birbirlerine ve çevrelerine nasıl uyum sağladığını anlamak için atılan en heyecan verici adımlardan biridir.