Cuma, Ekim 10, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Çocukluk: Ebeveynliğin Sessiz Mirası

Bir insanın çocukluğu, çoğu zaman hatırladığından daha derin bir hikâye taşır.
Çocukluğumuzu düşündüğümüzde en çok aklımızda kalanın bize verilen bir ceza, kötü anılar veya tam tersi güzel anılarımız, bize verilen aferin denmesi, sarılmak, aileyle güzelce vakit geçirmek ve daha niceleri aklımıza gelmektedir.

Çocukluk döneminden kalan bu anılar, karakterimize, hayat yaşantımıza, ilerde olacak ikili ilişkilerimize veya arkadaşlarımıza yansıttığımız süreçlere dönecektir.
Bu yüzden aklımıza gelen sorulardan biri de şudur:
Çocukluk, ebeveynliğimizin sessiz mirası mıdır?

Bir çocuk dünyaya geldiğinde boş bir sayfa gibidir; neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğunu, nasıl sevilip nasıl sevilmeyeceğini bilemez. Neyin “doğru” olduğunu neyin “yanlış” olduğunu, nasıl sevilip sevilmeyeceğimizi bizim içine doğduğumuz, en yakınlarımızdan yani ailemizden öğreniriz.

Ailemizi de anne ve babamız oluşturmaktadır. Ebeveynlik, çocuğumuzla yeniden çocuk olduğumuz, geçmiş yaşantılarımızın izleriyle büyüttüğümüz bir süreçtir.

Ancak ebeveyn olmak; kendi çocukluk deneyimlerimizle yüzleşmeden başlanan bir yolculuksa, o sayfa bazen anne ve babanın silinmemiş izleriyle kirlenebilir. Çünkü çoğu zaman bir anne ya da baba, kendi çocukluğunun gölgesinde ebeveynlik yapar.

Yanlış Yetiştirme: İyi Niyetle Kurulan Tuzaklar

Hiçbir ebeveyn çocuğuna zarar vermek istemez.
Ama “yanlış” çocuk yetiştirme, çoğu zaman kötü niyetten değil, öğrenilmemiş sevgiden doğar.

Bazı ebeveynler çok serttir çünkü kendi anne, babalarından sert bir ebeveyn tutumu görmüşlerdir. Bazıları aşırı korumacıdır çünkü kendi çocukluklarında yalnız bırakılmışlardır, kendi başlarına gelen sürecin çocuklarının başına gelsin istemezler.

Kimileri ilgisizdir çünkü sevginin nasıl gösterileceğini bilemezler.

Geleceğimizi şekillendirenler, kararlarımızı ve öğrenme süreçlerimizi yönlendiren ebeveynlik stilleridir.
Psikoloji literatüründe Diana Baumrind’in tanımladığı ebeveynlik stilleri; otoriter, hoşgörülü, ihmalkâr ve demokratiktir. Bu ebeveyn stilleri çocuklarda duygusal kopukluk gibi durumlarla ilişkilendirilebiliyor (Baumrind, 1991).

Yanlış yetiştirmenin en sessiz etkisi, çocuğun kendisini hep “yetersiz” hissetmesidir.
Bir çocuk sürekli “Daha iyisini yapabilirdin.” cümlesiyle büyürse, iç sesi yıllar sonra bile aynı tonda konuşur: “Yeterince iyi değilim.”

Ya da çocuk ne yaparsa yapsın fark edilmezse, ileride sevgiyi “kanıtlaması gereken” bir şey sanır. Bu yüzden yanlış yetiştirme sadece çocukluğu değil, tüm bir ömrü etkilemektedir.

Doğru Yetiştirme: Sevgiyi Öğretebilmek

Doğru çocuk yetiştirmek için mükemmel ebeveyn olmamız gerekmemektedir çünkü biz de insanız ve hata da yapabiliriz.
Bunun için mükemmel ebeveyn olmak yerine farkındalığımız yüksek bir ebeveyn olmaktır.

Bazı ebeveynlik stillerinde hem sevgi dolu hem sınır koyabilen, hem anlayışlı hem rehber bir ebeveynlik vardır.
Çocuğa neyi neden yaptığını açıklar, onun duygularına yer verir ama aynı zamanda yönlendirme yapmaktan da kaçınmaz.

Bu yaklaşım çocuğa iki temel mesaj verir:
“Seni olduğun gibi seviyorum.”
“Ama seni korumak için bazı sınırlar koymam gerekiyor.”

Böyle büyüyen bir çocuk neyin neden olduğunu bilir. Hata yapmaktan çekinmez, özgürdür ve güven duygusuyla yaşar.

Psikolog John Bowlby’nin bağlanma kuramı, bu sevgi biçiminin önemini yıllar önce anlatmıştır.
Ona göre, çocuklukta kurulan “güvenli bağlanma”, yetişkinlikteki tüm ilişkilerin temelidir (Bowlby, 1988).
Çocuğun ağladığında biri tarafından kucaklanması, sadece o anı değil, tüm bir yaşamı onarabilir.

Ebeveynin Kendi Çocukluğu: Görünmeyen Aktarım Zinciri

Her ebeveynin içinde bir çocuk yaşar.
Bazen bu çocuk kendi çocukluğunda gördüğü sevgisizliği ve acıları çocuğuna yansıtır.

Örneğin, çocuklukta duygusal ihmal gören bireylerin, ileride kendi çocuklarına karşı daha mesafeli veya aşırı korumacı olma eğiliminde oldukları saptanmıştır.
Çünkü insan genellikle iki uçta savrulur: Ya aynısını yapar ya da tam tersini.

Yine de her iki yapıda da ebeveyn geçmişin kontrolündedir.
Ebeveynin çocukken sevgi yerine korku, şefkat yerine yargı görmüş olması onun kendi ebeveynliğinde sabırsız, endişeli veya aşırı müdahaleci davranmasına yol açabilir.

Bir anne çocuğuna “düşme” diye bağırırken, aslında çocuğunun düşmesinden değil; kendi çocukluğunda düştüğünde kimsenin onu kaldırmamasından korkar.

Psikoterapi literatürü, ebeveynin kendi geçmiş travmalarını fark edip işlemesinin çocuğuyla kurduğu ilişkiyi doğrudan iyileştirdiğini vurgular (van der Kolk, 2014).

Nesiller Arası Aktarım: Sessiz Kalıpların Devri

Birçok ailede duygular kuşaktan kuşağa sözsüz biçimde geçer.
Bu kuşakta bireyler birbirlerini etkileyerek devam eder ta ki bu aktarıma birisi farkına varıp “Dur” dediğinde bozulur.

Psikoloji bu durumu nesiller arası aktarım olarak adlandırır.
Yani, ebeveynin geçmişte öğrendiği ilişki kalıplarını farkında olmadan çocuğuna aktarmasıdır.

Örneğin “Duygular zayıflıktır.” diye büyütülen bir çocuk, ileride kendi çocuğunun ağlamasına tahammül edemeyebilir. Çünkü kendi içinde hâlâ bastırılmış bir ağlama vardır.

Bu zincirin kırılmasının ilk adımı farkındalıktır. Ebeveynlik, sadece çocuğu büyütmek değil; kendi içindeki çocuğu da anlamaktır.

Bir anne ya da baba, kendi geçmişinin acısını fark ettiğinde, artık çocuğuna geçmişin değil farkındalığın aynasından bakmaya başlar.
Ve o anda geçmiş bir kader olmaktan çıkar; dönüşüm başlar.

Bu yüzden sağlıklı ebeveynlik, mükemmellik değil, farkındalıkla sevme cesaretidir.

Araştırmalar da bu durumu destekliyor. Travma geçmişi olan ebeveynlerin, terapi ya da destek programları aracılığıyla çocuklarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurabildikleri görülmüştür (PMC, 2020).
Yani geçmiş değişmez ama anlamı değiştirilebilir.

Sonuç: Geçmişin Gölgesinden Işığa

Çocukluk, ebeveynliğin sessiz mirasıdır.
Ama her miras aynı şekilde taşınmak zorunda değildir.

Kimi insan geçmişin yükünü sürükler, kimi onu anlamaya çalışır, kimi de onu dönüştürür.
Doğru çocuk yetiştirmek, mükemmel davranmak değil; geçmişin sesini susturup bugünün çocuğuna gerçekten kulak verebilmektir.

Yanlış yetiştirme çoğu zaman sevgisizliğin değil, farkındalık eksikliğinin sonucudur.
Ve ebeveynin kendi çocukluğuyla barışması, sadece kendisini değil, bir sonraki kuşağı da iyileştirir.

Çünkü bazen, en büyük sevgi mirası; “benim yaşadığımı sen yaşama” diyebilmektir.
Ve işte o an, çocukluk artık ebeveynliğin gölgesi değil, onun öğretmeni olur.

Kaynakça

Baumrind, D. (1991). The Influence of Parenting Style on Adolescent Competence and Substance Use. The Journal of Early Adolescence, 11(1), 56–95.
Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.
van der Kolk, B.A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. New York: Viking.
PMC (PubMed Central). (2020). Parental Trauma and Child Outcomes: Intergenerational Transmission of Risk and Resilience. U.S. National Library of Medicine.

Necmiye Ekici
Necmiye Ekici
Ben Necmiye Ekici, 22 yaşındayım ve Antalya'da yaşıyorum. Düzce Üniversitesi Psikoloji Bölümü 3.sınıf öğrencisiyim. Küçük yaşlardan beri edebiyat ve yazın dünyasına olan ilgimden dolayı bir şeyler yazmayı sürdürmekteyim. İnsanları dinlemeyi de sevdiğimden dolayı bu bölüme yöneldim. Bu alanda da kendimi geliştirmek için eğitimlere katılıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar