Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

8 Etkili Yöntemle Çocuklarda Görülen Performans Kaygısı ile Baş Etme

Çocukluk döneminde başlayan ve zamanla içselleştirilen çocuklarda görülen performans kaygısı hem akademik başarıyı hem de duygusal gelişimi derinden etkileyen önemli bir sorundur.

Ailelerin, öğretmenlerin ve uzmanların bu durumu fark etmesi ve doğru müdahalelerde bulunması, çocuğun özgüveni ve genel mutluluğu açısından büyük önem taşır. Bu yazıda, çocukların performansa dayalı kaygılarını anlamak ve onları desteklemek için izlenebilecek stratejileri detaylı bir şekilde ele alacağız.

Çocuklarda Görülen Performans Kaygısı

Başarının Bedeli: Performans Kaygısının Kökleri

Aile ve Okul Baskısının Rolü

Çocuklarda görülen performans kaygısı, çoğunlukla çevresel faktörlerin etkisiyle şekillenir. Bu faktörlerin başında ise aile ve okuldan gelen beklentiler yer alır. Ebeveynlerin çocuklarına verdikleri mesajlar, onların kendilerini nasıl gördüklerini doğrudan etkiler.

“Sen en iyisini yaparsın, senden daha yüksek not alacak biri yok” gibi cümleler iyi niyetli gibi görünse de çocuğun omzuna taşınması zor bir yük bindirir. Çocuk, bu cümlelerin altında başarısız olursa ailesinin gözündeki değerinin azalacağını düşünebilir.

Okul ortamında da benzer bir baskı mevcuttur. Sınav sonuçlarının sürekli duyurulması, başarı sıralamalarının ilan edilmesi ve öğretmenlerin başarıyı ön planda tutan yaklaşımları, çocuklarda yeterli olamama duygusunu artırabilir.

Özellikle “Sen bu derste her zaman en iyiydin, neden bu sefer düşmüş notun?” gibi geribildirimler, çocuğun motivasyonunu desteklemek yerine kaygısını artırabilir.

Bu noktada hem ailelerin hem de öğretmenlerin çocuğu anlamaya yönelik bir dil geliştirmesi gerekir. Başarının değil çabanın ön planda olduğu bir iletişim biçimi, çocuğun gelişim sürecinde sağlıklı bir denge kurmasına yardımcı olur.

Mükemmeliyetçilik ve Erken Yaşta Yarış

Bazı çocuklar, yalnızca çevreden gelen baskıyla değil, kendi içsel beklentileriyle de boğuşurlar. “Yeterince iyi değilim”, “Daha iyisini yapabilirdim”, “Bunu da yapamazsam rezil olurum” gibi düşünceler, çocuğun kendi zihinsel dünyasında döner durur.

Bu düşüncelerin temelinde ise mükemmeliyetçilik yer alır. Mükemmeliyetçi çocuklar, hataya tahammül edemez, yaptıkları her şeyin kusursuz olmasını ister. Bu da onları devamlı bir stres hâlinde yaşatır.

Bu tür düşünce kalıpları genellikle erken yaşta başlar. Anaokulunda yapılan bir resmin beğenilmemesi, arkadaşlarının alkış alması ama kendisinin övgü görmemesi bile bu süreci tetikleyebilir.

Erken yaşta başlayan bu yarış hali, çocuğun sosyal ilişkilerini de zedeleyebilir. Diğer çocukları yalnızca rakip olarak gören bireyler, iş birliği kurmakta zorlanır, empati duygusu zayıflar.

Bu durumla başa çıkmanın yollarından biri, çocuklara başarının birçok farklı şekilde tanımlanabileceğini göstermekten geçer. Sadece notlarla değil; yardımlaşma, takım çalışması, sorumluluk alma gibi alanlardaki başarılar da takdir edilmeli ve öne çıkarılmalıdır.

Belirtileri Göz Ardı Etmeyin

Fiziksel Belirtiler: Karın Ağrısı, Uyku Sorunları

Performans kaygısı, yalnızca zihinsel bir baskı yaratmakla kalmaz, bedensel etkiler de oluşturur. Çocuklarda görülen performans kaygısı, çoğunlukla mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel şikayetlerle ortaya çıkar.

Bu belirtiler, özellikle sınav günlerinde ya da değerlendirme öncesi zirve yapar. Çocuk sınavdan önce sık tuvalete gitmek ister, sabah kahvaltı etmek istemez, mide ağrısından şikâyet eder.

Bu fiziksel belirtiler çoğu zaman “numara yapıyor” şeklinde algılansa da aslında çocuğun kaygısının bir dışavurumudur. Psikosomatik olarak adlandırılan bu belirtiler, çocuğun stresle başa çıkamadığını gösterir. Eğer bu tür semptomlar sık tekrar ediyorsa, altında yatan duygusal nedenlerin araştırılması gerekir.

Uykusuzluk da bir diğer önemli belirtidir. Çocuk sınav öncesi gece boyunca uyuyamaz, sık sık uyanır ya da sabah çok erken kalkar. Uyku kalitesindeki bozulma, öğrenme becerilerini de etkiler. Yetersiz uyku, dikkat eksikliği, odaklanma problemi ve hafıza zayıflığına neden olur.

Davranışsal Değişiklikler: Erteleme, Aşırı Çalışma

Çocuklarda görülen performans kaygısı, davranışsal olarak iki farklı uçta kendini gösterebilir. Bir grup çocuk, kaygıyı bastırmak için aşırı çalışmaya yönelir. Her anını ders çalışarak geçirir, boş kaldığında huzursuz olur. Bu çocuklar genellikle “başarılı ama gergin” olarak tanımlanır. Derslerinde iyi olmalarına rağmen, gülümsemeyen, stresli ve sosyal ilişkilerde geri planda kalan bir profil çizerler.

Diğer grupta ise “erteleme” davranışı gözlemlenir. Bu çocuklar çalışmaktan kaçar, ders başına oturamaz, son dakikaya kadar bekler. Genellikle tembel zannedilirler ama aslında başarısız olmaktan o kadar korkarlar ki başarısızlığı önceden kabullenmeyi tercih ederler. Bu bir tür savunma mekanizmasıdır.

Aşırı çalışmak ya da ertelemek gibi davranışsal uçlar, çocuğun iç dünyasında neler yaşadığına dair bize ipuçları verir. Bu davranışların altında yatan duygulara odaklanmak, sorunun çözümünde önemli bir adımdır.

Duygusal Dengenin Korunması

Güçlü Duygularla Başa Çıkma Becerisi

Duygusal gelişim, çocuğun performansla ilgili yaşadığı kaygılarla başa çıkabilmesinde belirleyici bir faktördür. Çocuklar, duygularını nasıl tanımlayacaklarını, nasıl ifade edeceklerini öğrenmediklerinde, bu duygular bastırılır veya dışa zarar verici şekilde yansıtılır.

Özellikle başarısızlık hissiyle baş başa kalan çocuklar, utanma, yetersizlik, değersizlik gibi güçlü duygularla mücadele ederler. “Ben başarısızım, işe yaramam” gibi düşünceler, çocuğun benlik algısını zedeleyebilir.

Çocuklarda görülen performans kaygısı ile başa çıkabilmek için duygusal farkındalık eğitimi oldukça yararlıdır. Bu eğitimlerde çocuklara duyguların doğal olduğu, bastırılmaması gerektiği, her duygunun bir işlevi olduğu öğretilir.

Özellikle sanat terapisi, resimle duygu ifade çalışmaları ya da duygulara dair hikâye anlatımları, çocuğun duygusal dünyasına dokunmak için etkili yöntemlerdir.

Sağlıklı Özgüven Gelişimi

Özgüven, yalnızca başardıklarımızla değil, denemeye cesaret ettiğimiz şeylerle de gelişir. Ancak ne yazık ki birçok çocuk, sadece sonuçla değerlendirildiği bir ortamda büyür. Süreç boyunca gösterdiği çaba, alınan notun gölgesinde kalır. Bu da çocuğun kendine güvenini olumsuz etkiler.

Sağlıklı özgüven gelişimi için ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocuğun sadece sonucu değil süreci de takdir etmesi gerekir.

“Bu sınava çok iyi hazırlandın”, “Sorular zordu ama gayret gösterdin” gibi cümleler, çocuğun içsel motivasyonunu destekler. Ayrıca çocuğa hata yapma hakkı tanımak da özgüven açısından önemlidir.

Hata yapan bir çocuk, yeniden deneyebileceğini öğrenir. Bu da onu daha esnek ve dayanıklı bireyler hâline getirir.

Özgüven gelişimini destekleyen bir diğer unsur da başarı tanımının genişletilmesidir. Notlar, kupalar ya da belgeler kadar, empati, yardımseverlik, sabır gibi insani niteliklerin de başarı sayılması, çocuğun kendini daha kapsamlı bir biçimde değerlendirmesine olanak tanır.

 

Ailelerin Rolü: Destekleyici Yaklaşım

Aile İçi İletişimin Önemi

Ev ortamı, çocuğun en güvenli hissetmesi gereken yerdir. Ancak bu güven, yalnızca fiziksel konforla değil, duygusal destekle sağlanabilir.

Ailelerin çocuklarıyla kurduğu iletişim tarzı, onların özsaygılarını, öğrenmeye karşı motivasyonlarını ve stresle baş etme becerilerini doğrudan etkiler.

Eğer çocuk sadece yüksek not aldığında övülüyor, diğer zamanlarda değersiz hissediyorsa, çocuklarda görülen performans kaygısı kaçınılmaz hâle gelir.

Bu kaygıyı azaltmanın yolu, iletişimde denge kurmaktan geçer. Ebeveynler sadece başarıyı değil, çabanın kendisini de takdir etmelidir.

Örneğin, “Sınavdan 100 aldığın için değil, çalıştığın ve denediğin için seninle gurur duyuyorum” gibi ifadeler çocuğun özgüvenini artırır.

Ayrıca çocukla düzenli olarak yapılan sohbetler, onun kendini ifade etmesini kolaylaştırır. “Bugün okulda seni ne mutlu etti?”, “Zorlandığın bir an oldu mu?” gibi sorular, empatik bir ilişkinin kapısını aralar.

Evde Denge Kurmak

Modern yaşamda ailelerin çocuklara sunduğu programlar çoğu zaman yoğun ve yorucudur. Kurslar, etütler, sınav hazırlıkları derken oyun ve dinlenme çocukların hayatından silinmeye başlar.

Oysaki oyun, çocuğun duygularını işlediği, yaratıcılığını geliştirdiği ve sosyal beceriler kazandığı en temel araçtır. Evde sürekli ders çalışan ama hiç oyun oynamayan bir çocukta denge bozulur ve stres artar.

Evdeki dengeyi sağlamak için ailelerin çocukların gününü sadece akademik başarıya göre programlamamaları gerekir.

Örneğin, günlük planlarda boş zamanlara, serbest oyun saatlerine, doğa yürüyüşlerine ya da birlikte geçirilen aile zamanlarına yer verilmelidir. Bu sadece çocuğun kaygısını azaltmaz, aynı zamanda aile bağlarını da güçlendirir.

Okul Ortamında Güvenli Alan Oluşturmak

Öğretmen Desteği

Bir çocuğun ikinci güvenli alanı okuldur. Burada geçirdiği zaman, arkadaşları ve öğretmenleriyle kurduğu ilişkiler, benlik gelişimini doğrudan etkiler.

Öğretmenin çocuğa nasıl yaklaştığı, onun kendine dair algısını da şekillendirir. Özellikle not odaklı, kıyaslamaya dayalı öğretmen tutumları, çocuklarda görülen performans kaygısı gibi sorunları körükleyebilir.

Öğretmenlerin çocuklara hata yapma hakkı tanıması, kaygı düzeyini önemli ölçüde azaltır. “Bu yanlış olmuş ama bu da öğrenmenin bir parçası”, “Denediğin için seni kutlarım” gibi ifadeler, çocuğun öğrenme sürecine dair olumlu bir bakış geliştirmesini sağlar.

Ayrıca sınıf içindeki değerlendirme biçimleri de önemlidir. Sadece sınavlar üzerinden değil; proje, sunum, gözlem gibi farklı yöntemlerle yapılan değerlendirmeler, her çocuğun farklı yönleriyle parlamasına olanak tanır.

Rekabet Yerine İş Birliği

Okul ortamında başarıya giden yol sıklıkla rekabet üzerinden tarif edilir. En yüksek notu alan öğrenci en başarılı olarak görülür, diğerleri gölgede kalır.

Bu anlayış, özellikle duygusal olarak hassas çocuklarda derin bir yetersizlik hissi yaratabilir. Oysaki iş birliğini ve dayanışmayı esas alan sınıf ortamları, çocukların gelişimi açısından çok daha verimlidir.

Örneğin, grup çalışmaları, birlikte hedef belirleme, ortak sunum yapma gibi etkinlikler hem öğrenmeyi güçlendirir hem de çocukların sosyal becerilerini geliştirir.

Böylece çocuk yalnızca bireysel başarının değil, birlikte başarmanın da değerini öğrenir. Bu tür yapılar, çocuklarda görülen performans kaygısı gibi duygusal yükleri azaltırken, öğrenmeyi daha keyifli ve sürdürülebilir hâle getirir.

Dijital Dünyanın Etkisi

Sosyal Medyada Başarı Kıyaslaması

Günümüz çocukları sadece sınıf arkadaşlarıyla değil, sosyal medya üzerinden takip ettikleri akranlarıyla da kendilerini kıyaslamaktadır.

Bu kıyaslama, sadece akademik başarıyla sınırlı değildir. Sportif başarılar, müzik yetenekleri, resim yarışmaları, hatta tatil anıları bile sosyal medyada bir rekabet unsuru hâline gelir. Sürekli olarak başkalarının “mükemmel” başarılarına maruz kalan çocuklar, zamanla kendilerini yetersiz hissetmeye başlar. Bu durum, çocuklarda görülen performans kaygısı üzerinde yeni bir baskı unsuru oluşturur.

Sosyal medya, özünde bir gösteri alanıdır. Ancak çocuklar bu ayrımı yapamaz; orada gördüklerinin herkesin hayatının gerçek yansıması olduğunu düşünürler.

Bu nedenle “Ben neden onlar gibi değilim?”, “Ben neden bu kadar başarılı değilim?” gibi içsel sorgulamalar başlar ve çocuk kendi kimliğini değersizleştirmeye başlar. Bu süreç depresyon, özgüven eksikliği ve sosyal çekilme gibi sorunlara da yol açabilir.

Ebeveyn Deneyimiyle Dijital Dengeyi Kurmak

Burada ebeveynlerin rolü, dengeyi sağlamak açısından kritik önemdedir. Aileler çocuklarına sosyal medyada gördükleri başarıların arka planını açıklamalı, her başarı hikayesinin kamera arkasında çaba, hata, deneme ve zaman olduğunu hatırlatmalıdır. Ayrıca ev içinde sosyal medya kullanımına dair sınırlar getirilmelidir. Bu sınırlar cezalandırıcı değil, açıklayıcı bir dille sunulmalı; “Bu senin ruh sağlığın için önemli” gibi gerekçelerle desteklenmelidir.

15 yıllık eğitim danışmanlığı deneyimimizle, dijital dünyada çocukların kaygı yaşamadan, sağlıklı sınırlar içinde var olabilmesi için ailelere danışmanlık sunuyoruz. Teknolojinin doğru kullanımı, çocuğun gelişimine zarar vermeden onun lehine nasıl yönlendirilebileceğini öğretmek, modern ebeveynliğin temel unsurlarından biri hâline gelmiştir.

 

Performans Kaygısı ile Baş Etme Stratejileri

Nefes Egzersizleri ve Farkındalık

Çocuklarda görülen performans kaygısı, yoğun stres ve baskı altındaki çocuklarda fizyolojik tepkilerle kendini gösterir.

Bu tepkiler kontrol altına alınmadığında, sınav anında panik, soruları algılayamama ya da bildiğini hatırlayamama gibi sonuçlara yol açabilir. Bu gibi durumları önlemek için çocuklara nefes egzersizleri gibi rahatlatıcı teknikler öğretmek son derece etkili bir yöntemdir.

Basit bir 4-4-4 yöntemi, yani 4 saniye nefes alma, 4 saniye tutma ve 4 saniye yavaşça verme tekniği bile çocuğun sinir sistemini sakinleştirir.

Özellikle sınav sabahları ya da sınav öncesi sınıfta bu tarz egzersizlerin rehber eşliğinde uygulanması, çocuğun daha odaklı ve dengede kalmasına yardımcı olur. Farkındalık çalışmaları da benzer şekilde etkilidir. “Şu an ne hissediyorum?”, “Vücudumda en çok nerede gerginlik var?” gibi sorulara verilen cevaplarla çocuk, kaygının bedeninde nasıl etkiler yarattığını keşfeder.

Düzenli yapılan bu tür teknikler, sadece sınav anında değil, genel yaşam kalitesinde de olumlu değişiklikler yaratır. Farkındalık, stresle başa çıkmanın en doğal yollarından biridir.

Gerçekçi Hedef Belirleme

Birçok çocuk, kendine ait olmayan hedefleri gerçekleştirmeye çalışırken tükenir. Aile ya da öğretmen beklentisi doğrultusunda belirlenmiş hedefler, çocuğun doğasına uymadığında, o hedefe ulaşmak yerine ondan uzaklaşmasına neden olur.

Bu da başarısızlık hissini artırır ve çocuklarda görülen performans kaygısı daha da derinleşir.

Bu yüzden hedeflerin çocuğun kişisel özellikleri, yetenekleri ve ilgi alanları doğrultusunda belirlenmesi gerekir.

Örneğin, sürekli olarak 100 tam puan almak isteyen bir çocuğa “Bu sınavda hedefin 90 almak değil, anlamadığın konuları çözebilmek olsun” şeklinde bir yönlendirme yapılabilir. Gerçekçi hedefler çocukta motivasyon yaratır, ulaşılamaz hedefler ise bıkkınlık ve stres oluşturur.

Ayrıca hedeflerin sadece akademik başarıya değil, sürece de odaklanması sağlanmalıdır. “Her gün 20 dakika düzenli tekrar yapacağım” gibi davranışsal hedefler hem uygulanabilir hem de somut adımlarla ilerlemeyi mümkün kılar.

Bu tür hedefler çocuğun ilerleme kaydettiğini görmesine, kendine güveninin artmasına ve kaygının zamanla azalmasına katkıda bulunur.

Psikolojik Destek Ne Zaman Gerekir?

Profesyonel Yardım Gerektiren Durumlar

Her çocuğun zaman zaman stresli hissetmesi normaldir. Ancak bazı durumlarda bu stres, çocuğun gündelik hayatını, okul başarısını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkilemeye başlar.

Sürekli karın ağrısı, iştah kaybı, huzursuzluk, arkadaşlarından uzaklaşma, sınav dönemlerinde ağlama krizleri gibi belirtiler gözlemleniyorsa, bu noktada bir uzmandan yardım alınması gerekir. Bu belirtiler çocuklarda görülen performans kaygısı ile doğrudan ilişkilidir ve ihmal edilirse ileride daha ciddi psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturabilir.

Psikolojik destek, sadece kriz anlarında değil, önleyici bir yöntem olarak da kullanılmalıdır. Bazı çocuklar kaygılarını kolay ifade edemez, içselleştirir. Terapötik ortamda, oyun terapisi veya yaratıcı drama gibi yaklaşımlar çocuğun iç dünyasını ortaya koymasına yardımcı olabilir.

Aileler bu süreçte “Çocuğum hasta mı ki psikoloğa götüreyim?” gibi yanlış inançlardan uzak durmalı, psikolojik desteği bir gelişim desteği olarak görmelidir. Zihinsel dayanıklılığın temeli çocuklukta atılır ve profesyonel müdahaleler, bu temelin sağlam inşa edilmesine katkı sağlar.

Terapi Sürecinde Aile Desteği

Çocuğun yaşadığı kaygı sadece ona ait bir durum değildir; çoğu zaman ailenin iletişim yapısı, beklentileri ve geçmiş deneyimleri de bu sürecin parçasıdır. Bu nedenle bir çocuğun terapi süreci sadece bireysel olarak ele alınmamalıdır. Aileyle birlikte yürütülen terapi seansları, daha kalıcı ve sağlıklı sonuçlar doğurur.

Terapist, aileyi sürece nasıl dahil edeceğini titizlikle planlar. Bazen ebeveynlerle bire bir görüşmeler yapılır, bazen aileye ev içi uygulamalar önerilir.

Örneğin, çocuğun her başarı denemesinde sözel geri bildirim verilmesi, aile içi övgü dilinin yeniden yapılandırılması veya aile bireylerinin birbirleriyle empatik konuşmalar yapması sağlanabilir.

Unutulmamalıdır ki çocuk, aile ortamında büyür ve şekillenir. Bu yüzden çocuğun yaşadığı performans kaygısının çözümünde ailenin tutumu, desteği ve öğrenmeye açıklığı hayati rol oynar.

Farklı Kaygı Türleri ile Karşılaştırma

Çocuklarda görülen kaygı türlerini doğru anlamak, müdahale sürecini daha etkili yönetmek açısından büyük önem taşır. Performans kaygısı çoğu zaman diğer kaygı türleriyle karıştırılır. Ancak belirtiler, nedenler ve çözüm yolları açısından önemli farklılıklar gösterir.

Kaygı Türü Tanımı Belirtiler Müdahale Önerisi
Performans Kaygısı Sınav, yarışma, sahne gibi ortamlarda kaygı yaşanması Terleme, unutkanlık, titreme, mide bulantısı Nefes egzersizi, hedef küçültme, destekleyici dil
Sosyal Kaygı Topluluk önünde konuşmaktan ya da eleştirilmekten korkma Göz teması kuramama, kızarma, konuşmada zorlanma Sosyal beceri eğitimi, güven ortamı oluşturma
Genelleşmiş Kaygı Her konuda sürekli endişe duyma Uyku bozukluğu, tırnak yeme, dikkat dağınıklığı Psikolojik destek, düşünce yeniden yapılandırması
Ayrılma Kaygısı Ebeveynlerden ya da tanıdıklardan ayrılma korkusu Okula gitmek istememe, ağlama, mide ağrısı Güvenli bağ çalışmaları, sabırlı yaklaşım

Bu tablo, çocuklarda görülen performans kaygısı ile diğer kaygı türleri arasındaki farkların daha iyi anlaşılmasını sağlar. Böylece doğru destek yöntemleri daha isabetli bir şekilde uygulanabilir.

 

Merak Edilenler: Ebeveynlerin En Çok Sorduğu Sorular

  1. Performans kaygısı olan çocuklar her zaman başarısız mı olur?
    Hayır. Aksine bazı çocuklar kaygılarını gizlemek için aşırı performans gösterir. Ancak bu başarı sürdürülebilir olmaz, uzun vadede tükenmişliğe yol açabilir.
  2. Okul öncesi dönemde de performans kaygısı yaşanabilir mi?
    Evet. Özellikle kreş ve anaokulunda etkinliklerde öne çıkamayan, sürekli öğretmenini memnun etmeye çalışan çocuklarda bu kaygının izleri erken görülebilir.
  3. Aile içindeki kıyaslamalar çocuğu etkiler mi?
    Kesinlikle. “Kuzenin kadar çalışsan yeter”, “Komşunun oğlu hep derece yapıyor” gibi karşılaştırmalar çocuğun benlik saygısını düşürür ve çocuklarda görülen performans kaygısı artar.
  4. Ders başarısı düşük olan her çocuk kaygılı mıdır?
    Hayır. Bazı çocuklarda motivasyon düşüklüğü ya da öğrenme güçlüğü olabilir. Kaygı, çoğunlukla başarılı olup bunu sürdürmekte zorlanan çocuklarda daha sık görülür.
  5. Kaygıyı azaltmak için ödül sistemleri etkili midir?
    Doğru kurgulanırsa evet. Ancak ödül başarının tek motivasyon kaynağı hâline gelirse çocuk ödül olmazsa çabalamaz. İçsel motivasyon desteklenmelidir.
  6. Teknolojik cihazlar kaygıyı artırır mı?
    Sınırsız ve kontrolsüz kullanımda evet. Özellikle sosyal medya platformlarında yapılan kıyaslamalar, çocukların yetersizlik hissini artırır.
  7. Öğretmenim çocuğumun “başarısızlık korkusu” olduğunu söylüyor, ne yapmalıyım?
    Bu, çocuğun yüksek düzeyde performans baskısı yaşadığını gösterir. Öncelikle baskının kaynağı aile mi, okul mu tespit edilmeli; ardından bir uzmana danışılmalıdır.
  8. Kaygı ilaçla tedavi edilir mi?
    Çocuklarda ilaç en son seçenek olmalıdır. Öncelikle terapi, aile eğitimi ve okul destek sistemi uygulanır. Çok ileri vakalarda uzman hekim karar verir.
  9. Kaygısı olan çocuklar sosyal ilişkilerde zorlanır mı?
    Evet. Özellikle başarısızlık yaşadıkları zaman kendilerini geri çekebilir, arkadaş ilişkilerinde bozulmalar olabilir. Özgüvenin desteklenmesi bu noktada önemlidir.
  10. Bu süreçte öğretmenle nasıl bir iletişim kurmalıyım?
    Öğretmenle iş birliği içinde olmak çok önemlidir. Kaygının boyutlarını birlikte değerlendirmek, çocuğa ortak bir dil ile yaklaşmak süreci kolaylaştırır.

Çocuklarda görülen performans kaygısı, yalnızca sınav stresinden ibaret değildir. Bu durum; çocuğun kendini nasıl gördüğü, çevresiyle nasıl ilişki kurduğu ve geleceğe dair ne hissettiğiyle doğrudan ilişkilidir.

Ailelerin, öğretmenlerin ve uzmanların birlikte hareket ettiği, yargılamadan anlayan ve çabayı takdir eden bir sistem kurulduğunda, kaygının yerini özgüven ve içsel motivasyon alabilir.

Her çocuk farklıdır. Kimisi çabasıyla, kimisi merakıyla, kimisi de sabrıyla parıldar. Önemli olan; başarıyı sadece sonuçlarla değil, sürecin tamamına yayılan bir gelişim olarak görebilmek ve bu farkındalıkla çocuklara yaklaşabilmektir.

Unutulmamalıdır ki, desteklenen çocuk öğrenir, anlaşılan çocuk gelişir, sevildiğini hisseden çocuk ise cesaretlenir.

 

Psychology Times
Psychology Timeshttp://www.psychologytimes.com.tr
🌍 Türkiye ve İngiltere’nin En Büyük Psikoloji Platformu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar