Hiç düşündünüz mü, en çok sevdiğiniz insanlarla neden en çok tartışıyorsunuz? Bazen bir yabancının yaptığı bir hata göz ardı edilebilirken, aynı şeyi en yakınımız yaptığında içimizde büyük bir öfke doğabiliyor. Küçük bir söz, dikkatsizce yapılmış bir hareket ya da beklenmedik bir davranış… Sevdiğimiz insanların en küçük hatalarına bile neden bu kadar duyarlıyız? Oysa en çok sevdiğimiz insanlarla mutlu olmamız gerekmez mi? Onlara en büyük sevgiyi beslerken, neden en büyük hayal kırıklığını da onlarla yaşarız?
Belki de bizi üzen şey hatalı davranış değil, kişilere yüklediğimiz anlamlardır.
Beklentiler ve Hayal Kırıklıkları: Yakın İlişkilerin Dinamiği
Doğal olarak yakın olduğumuz kişilerden beklentilerimiz de daha büyük olmaktadır. Bizi anlamalarını, her zaman yardım etmek için hazır olmalarını, her koşulda bizi desteklemelerini isteriz. Ancak her ne kadar yakınımız olsa da fikir ayrılıkları, farklı bakış açıları kaçınılmazdır. Bu olası çatışma, hayal kırıklığına ve öfkeye yol açabilir.
John Bowlby’nin bağlanma kuramına göre, çocuklukta bakım verenlerimizle kurduğumuz bağlar, yetişkin ilişkilerimizi de etkiler. Geliştirdiğimiz bu bağlanma biçimi, tepkilerimizin temelini oluşturur. Eğer güvenli bağlanma geliştirdiysek, ilişkilerde anlayış ve tolerans daha kolay sağlanabilir. Ancak kaygılı bağlanma ya da kaçınan bağlanma stiline sahip bireyler için bu durum çok daha karmaşık olabilir. En çok değer verdiğimiz insanların davranışlarını daha fazla sorgular, onların sevgisini sürekli test etme ihtiyacı duyarız.
Örneğin, partnerinizin size gün içinde yazmayı unuttuğu bir mesaj, mantıken çok büyük bir mesele olmayabilir. Ancak kaygılı bağlanma stiline sahipseniz, bu durumu “Acaba bana karşı ilgisi mi azaldı?” ya da “Beni artık önemsemiyor mu?” gibi düşüncelerle yorumlayabilirsiniz. Oysa aynı durumu bir arkadaşınız yaşasa, ona belki “Yoğundur, unuttu herhalde” diyerek geçiştirirsiniz. Buradaki fark, sizin ilişkiye yüklediğiniz anlamla ve o kişiden beklediğiniz duygusal onarımla ilgilidir.
Örnekteki gibi durumlarda yaşanan yoğun duygular, aslında ilişkinizdeki bağın ne kadar güçlü olduğunu da gösterebilir. Ancak ne kadar yakın olursak olalım, duygularımızı sağlıklı bir şekilde ifade edemediğimizde, bu bağ kırılgan hale gelebilir. İşte tam da bu noktada, neden sevdiklerimize karşı daha sert tepkiler verdiğimizi anlamak için filtrelerimizi nasıl kaybettiğimize bakmak gerekir.
Güvenli Alanımızda Filtrelerimiz Kaybolur
Yakın olduğumuz insanlara karşı filtrelerimizi de indiririz. Yani onlarla konuşurken kendimizi daha az sansürleriz ve daha dürüst davranırız. Bu durum çoğu zaman sağlıklı iletişim kurulmasına yardımcı olur fakat bazen de duygularımızı olduğu gibi dışa vurduğumuz için daha sert çatışmaların ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu tarz durumlarda kendi öfkemizi kontrol etmek yerine karşımızdakinden bizi yatıştırmasını bekleriz. Bu da karşımızdakinden beklentimizin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor olabilir.
En yakın arkadaşınıza, onun fikrine katılmadığınızı çok doğrudan bir şekilde söylediğiniz bir anı düşünün. “Bence bu yaptığın saçmaydı” gibi bir cümleyi, belki başka kimseye bu kadar direkt kurmazdınız. Ama yakınlık size bu alanı tanıyor gibi gelir. O da aynı açıklıkla karşılık verdiğinde, kendinizi bir anda sert bir tartışmanın içinde bulabilirsiniz. Oysa aynı konuyu daha mesafeli biriyle konuşsaydınız, belki daha yumuşak bir dille ifade eder, olası bir gerginliki baştan önlerdiniz.
Benzer bir durum romantik ilişkilerde de sıkça karşımıza çıkar. Partnerinizle yıllar geçtikçe birbirinize karşı çok daha açık olursunuz. Bu rahatlık sayesinde çoğu zaman kendinizi olduğunuz gibi ifade edersiniz. Fakat bazen bu açıklık, “Ben böyleyim işte” diyerek kırıcı davranışları da beraberinde getirebilir. Örneğin, yorgunken onun söylediği bir şeye “Yine başladın aynı şeyleri anlatmaya” demek, sadece o anki ruh haliniz değil, aynı zamanda filtrelerin ortadan kalkmasının sonucudur. Yakınlık, bazen düşünmeden konuşma lüksünü verdiği için yanlış anlaşılmaların ve kırgınlıkların zeminini hazırlayabilir.
Filtrelerin azalmasıyla birlikte sadece sözlerimiz değil, duygularımız da daha doğrudan ifade edilir. Bu da ilişkilerde duygusal bulaşmayı artırır; birimizin gerginliki diğerine hızla geçebilir, bazen kimin neye kızdığı bile ayırt edilemez hale gelir.
Duygusal Bulaşma: Yakınlığın Getirdiği Hassasiyet
Sevdiğimiz insanların stresini, öfkesini, kaygısını çok daha hızlı hissederiz. Bu empati, bazen ilişkileri kuvvetlendirirken, bazen de çatışmaları büyütebilir. Özellikle iki taraf da yorgun, gergin ya da kırılgansa, küçük bir tetikleyici bile büyük bir tartışmaya dönüşebilir.
Danışanlarımın çoğu benzer bir cümle kurar: “Normalde sorun etmem ama bunu eşim yapınca çok alınıyorum.” Bu cümle, aslında ilişkilerde ne kadar hassas dengeler olduğunu gösterir. Bir yabancıdan gelen söz ya da davranış kolayca tolere edilirken, sevdiğimiz birinden gelince duygusal etkisi katlanır. Çünkü o kişiden beklentimiz de bağımız da daha derindir. İşte bu durum, çoğu zaman duygu durumumuzun, kelimelerden daha güçlü bir şekilde ilişkiyi etkilemesine neden olur. Birbirimizi ne kadar seviyor olsak da duygusal yüklerimizi doğru şekilde ifade etmeden başkalarına aktarırız. Bu da aslında küçük bir olayı dev bir çatışmaya dönüştürebilir, çünkü duygularımız birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu düşündüğümüzden çok daha fazla bulaşır.
Örneğin, eşlerden biri sabah işe geç kaldığı için sinirli ve aceleci davranır. Kahvaltıda sessizdir, çabuk öfkelenir, belki bir iki kırıcı cümle kurar. Diğeri önce anlam veremez ama bir süre sonra onun da keyfi kaçar, sesi yükselir, hatta hiç alakası olmayan bir konuda karşılık verir. Günün sonunda her ikisi de yorgun ve üzgündür. Geriye dönüp baktıklarında kavganın neden başladığını bile hatırlamakta zorlanırlar. Çünkü tartışma, bir olaydan çok bir duygunun aktarımıyla başlamıştır.
Sonuç: Yakın İlişkilerde Sağlıklı İletişimle Çatışmaları Aşmak
Yakın ilişkilerde yaşadığımız duygusal bulaşma, sevdiğimiz kişilerden daha yüksek beklentilerimiz olmasından kaynaklanır. Bu beklentiler bazen sağlıklı iletişim kurmanın önüne geçebilir. Kendi duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı doğru bir şekilde ifade etmeden, karşımızdaki kişiye yüklediğimiz anlamlar ve beklentiler, ilişkilerde gerginlike neden olabilir. Fakat, bu çatışmaların ardından, birbirimize duyduğumuz güven ve sevgiyi hatırlayarak, daha anlayışlı ve açık bir iletişim kurmak, ilişkilerimizi yeniden iyileştirebilir.
Unutmayalım ki her tartışma yeni bir iletişim fırsatı sunar.