Haset duygusu sandığımızdan çok daha fazla etrafımızda ve sadece etrafımızda olmakla kalmıyor, içimizde de. Bu yazıda, bu duyguyu nasıl tanıyabileceğimize dair kolayca fark edilebilecek bazı sinyalleri paylaşarak farkındalığınızı artırmayı amaçlıyorum compel
Sizi seven birinden çok basit bir yardım istediğinizde size “hayır” mı diyor ya da kırk dereden su getirerek yapmamak için ayak mı diriyor? Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta, bu kişinin sizi sevdiğine dair elinizde bir kanaatinizin olması. Çünkü sizi sevmediğini düşündüğünüz birinden zaten destek görememek sizi şaşırtmayacaktır. Ama sizi seven biri, sizi çok zorlamayacak bir konuda isteksizse, orada duygusal bir gerginlik olabilir.
Artık sosyal medya çağındayız. Bu nedenle destek taleplerimiz de daha görece basit hale geldi. Örneğin, “Benim için hikayende şu tanıtımı paylaşabilir misin?” demek ya da kendi işinizle veya bir reklamınızla ilgili sosyal medyalarında paylaşım yapmalarını rica etmek gibi, çok az zaman alan ve maddi değeri olmayan bir destek talebi olabilir bu.
Ya da buna benzer başka destek talepleri üretilebilir. Ama çok daha üzücü olanı, destek istemeden paylaştığınız bir sevince verecekleri tepkidir. Bunu, nadir de olsa sevdiklerinizde görebilirsiniz. Mesela yeni bir başarıya imza attığınızda, bunu sosyal medya paylaşımlarınızdan gördüğünü bildiğiniz veya birebir mesajla ya da yüz yüze konuşarak paylaştığınız arkadaşınızın tepkisini izlemek… İçten sevinebilecek mi? Hele yüz yüze değilseniz, mesajınıza tepkisiz mi kalacak? Yazdığı yanıt çok mu duygusuz, yani duygusal küntlük mü içerecek? “Hayırlı olsun… Tebrikler… Ne güzel” gibi derinliksiz ve samimiyetsiz mesajlar mı atacak? Daha da beteri, hiç yanıt vermeyecek mi? Yani Z jenerasyonunun tabiriyle sizi “ghostlayacak” mı?
Bunlar, karşınızdaki insanın size haset duygusu duyduğunu anlamanız için pek kolay sinyaller. Tabii her zaman küçük bir ihtimal daha var: sizi hiç sevmedikleri. Haset duygusu mu duyuyorlar? Yoksa sizi hiç mi sevmediler? Ya da her ikisi de mi?
Hiçbir zaman her şeyin kesin sonuçları yoktur, özellikle insan davranışında. Formüllerin işlemediği, sonucu bulunca bile bizi sayısız farklı sonucun da olabileceğini fark ettiren kuantum fiziğini andıran bir yer insan davranışı. İnsan davranışı sadece belirli seviyelerde tahmin edilebilir. Ancak asla emin olunamaz. Birçok ko-faktörü elemeniz gerekir, ama hiçbir zaman tüm etkenler ve değişkenlerden müteşekkil bir denklem de kuramazsınız aslında. Sadece ihtimallerle konuşabiliriz. Bazen ben, ortalama insan davranışını bir normal dağılıma göre yorumlar ve analizler yaparken “kesin bu kişi seni aldatıyor, kıskanıyor, sevmiyor” gibi cümleler kuruyorum. Ancak bunun ardında iyi insan analizi yetime güveniyorum. Gene de bu güvenin katı bir kesinliğe varmaması gerektiğinin farkındayım.
Hiçbir şey kesin değil hayatta. Matematiksel kesinliklerimle hayatın tahmin edilmezliği çelişiyor. Oysa bir şüpheciyimdir. Ancak mutlakiyete de büyük bir özlem duyarım. Sanırım bu mutlakiyete olan özlemim dolayısıyla insan davranışını böyle doyumsuzca çalışıyor, okuyor ve üzerine düşünüyorum.
Yüksek ihtimalle, haset duygusunu hissettiğinizde ister arkadaşınızda ister kendinizde yapabileceğiniz en güzel ilk adım, bu duyguyu anlamaktır.
Haset nedir? Kıskançlık gibi midir?
Haset duygusu, sadece bir başkasında olanı istemek değildir. Psikanalist Melanie Klein, hasedi bir başkasında olanı yok etme arzusu ile birlikte düşünür. Bu, yalnızca “bende de olsun” değil, “sende olmasın” gibi karanlık bir dürtüyü de içinde barındırır. Bu nedenle yetişkinlikte açıkça ifade edilmez. Bunun yerine haset, yüzeysel tebessümler, unutulan tebrikler, uzaklaşan arkadaşlıklar şeklinde kendini gösterir.
Yakın zamanda biri büyük bir başarı elde ettiğinde, çevresindeki insanların bu başarı karşısındaki tepkisizliği dikkatimi çekti. Sosyal medyada paylaşılan bir haberin altı boş kaldı. Yakın çevresinden, onu uzun süredir tanıyan insanlardan beklenen tebrikler gelmedi. Sessizlik, duyarsızlıktan değil, duygu fazlalığından kaynaklanıyor gibiydi. Adam Phillips’in dediği gibi, haset kendimizi kıyasladığımız birine karşı hissedilir. Uzak biri değil, yakınımızda olan biri bizi daha çok sarsar. Heinz Kohut’a göre haset duygusu, özsaygının zedelenmiş olduğu yerlerde ortaya çıkar. Başkasının başarısı, kendi başarısızlığımız gibi hissedilir. Bir kişinin ışığı, diğerinin gölgesini büyütür. Bu durum özellikle akrabalık ilişkilerinde, dostluklarda ve benzer yollardan geçmiş insanlarda belirginleşir. Aynı yerden başlayan iki insanın biri yükseğe çıktığında, diğeri farkında olmadan geride kalmış gibi hisseder.
Danışanlar terapide bu duyguyu nadiren “haset” kelimesiyle ifade eder. Ama şöyle cümleler kurarlar: “Onu tebrik ettim ama biraz içim burkuldu.”, “Bir süredir eskisi gibi yakın hissetmiyorum.”, “Ne olduğunu bilmiyorum ama içimde bir mesafe oluştu.” Bu cümlelerin ardında çoğu zaman yeterince görülmemiş olmanın yarası, geride kalmışlık duygusu ve derin bir kıyas vardır.
Psikanalist Jessica Benjamin, ilişkisel öznellikten bahsederken bir ilişkide her iki tarafın da kendi öznel deneyimini ifade edebilmesinin sağlıklı gerçek bağların koşulu olduğunu söyler. Ama ne yazık ki çoğu ilişkide bu simetri bozulur. Bir taraf parıldar, diğer taraf sessizleşir. Ve o sessizlik zamanla uzaklaşmaya, hatta kopmaya neden olabilir.
Haset duygusu kötü bir duygu değildir. Ama görülmediğinde, kabul edilmediğinde içten içe ilişkiyi zehirleyebilir. Oysa terapötik ortamda haset, bir kapı aralayabilir. Çünkü haset neye değer verdiğimizi, neyi özlediğimizi, hangi alanda takdir edilmek istediğimizi gösterir. Bu nedenle suçlanacak değil, anlaşılacak bir histir.
Birçok çocukluk hikâyesinde görüldüğü gibi, haset duygusu çoğu zaman sevgi için verilen mücadelede ortaya çıkar. “Kardeşim daha çok ilgi gördü” hissi, yıllar sonra iş yerinde ya da arkadaşlık ilişkilerinde yeniden sahneye çıkar. Başkasının aldığı takdir, içimizde çocukken duyulmamış bir sesin yankısını tetikler.
Belki de bu yüzden en kıymetli tebrikler içten olanlardır. Bazen bir mesaj, bazen bir bakış, bazen de dürüstçe söylenmiş şu cümle yeterlidir: “Senin başarını kutluyorum. Ben de senin gibi başarılı bir müzisyen/ressam/bilim insanı/yazar/çizer/iş insanı/astronot olmayı çok isterdim. Her ne kadar bu yolda ilerleyemesem de, senin gibi bu yolda başarılı olmuş bir arkadaşımın olmasından kıvanç duyuyorum, arkadaşım/kardeşim/dostum/kuzenim…”
Ve belki de en olgun sevgi, başarı karşısında kendi kırılganlığınızı fark etmenize rağmen, sesinizi duyurabilmek, tebrik edebilmek ve bu mutluluğu paylaşabilmenizdir!
Haset duygusu duyduğumuz başarılarda, duygumuzu fark edip bunu regüle edebilmemiz ve hatta daha da güzeli, kendimizi geliştirebilmemiz ümidiyle… Haset duygusu duyduğumuz müzisyene karşı sessiz kalmak yerine, haydi onu kutlayalım canıgönülden ve kendimizi müzikte daha çok geliştirelim… Ya da her zaman yapmak istediğiniz o girişimcilik? Arkadaşınızdan esin alın, siz de kendinizi geliştirin.
Biz, hele ki Orta Asya ve Asya toplumları, birbirimize destek olarak büyüyenlerdeniz. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!