Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bitmemiş Yas: “Kendi Kendine Ağlama”

Her insan, hayatın doğal akışı içerisinde birden fazla kayıp veya kayıp tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Bu kayıplar, çoğunlukla ölüm gibi somut bir durumla ilişkilendirilebildiği gibi, bir ilişkinin bitişi sonucu oluşan kayıp, iş kaybı, organ kaybı veya somut olarak görülemeyen değerlerin kaybı şeklinde de yaşanabilir. Bu kayıplar, insan üzerinde bilişsel, duygusal ve davranışsal birçok etkiye yol açar. Kaybın ardından meydana gelen ve kaybın etkileriyle şekillenen bu uzun süreli, acı verici sürece “yas” adı verilir. Yas, insanların kayba verdikleri derin üzüntü, sık sık dalıp gitme, ağlama, öfke, huzursuzluk, uyku bozuklukları, sosyal geri çekilme, psikofizyolojik sıkıntılar ve intihar gibi bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkilerin toplamı olarak tanımlanabilir.

İlk insan topluluklarından günümüze dek insanlar, hayatın akışı içinde kayıplardan kaçamamış ve bu durumlarla baş edebilmek adına farklı davranışlar geliştirmiştir. Kayıpla baş etme süreci olarak adlandırdığımız yas süreci toplumdan topluma, hatta kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bu değişikliklerin sebepleri bireysel, ekonomik, kültürel ve toplumsal farklılıklardır. Bireysel farklılıklar, kişinin yaşama bakışı ve kayba verdiği anlamla ilişkilidir. Toplumsal ve kültürel farklılıklar ise toplumların aile bağlarının güçlü veya zayıf olması, dini inancın düzeyi gibi unsurlar tarafından şekillenir. Örneğin; aile bağları güçlü ve dini inanca sahip bireylerin, yas sürecini dini inanca sahip olmayan ve aile bağları zayıf bireylere göre daha kolay atlattığı gözlemlenmektedir. Ekonomik farklılıklar ise ekonomik refah düzeyiyle ilişkilidir. Ekonomik refaha sahip bireyler, birçok aktiviteye katılabildiği için yas sürecini ekonomik durumu kötü olan bireylere göre daha kolay atlatabilir. Örneğin; sanatla uğraşmak, bir enstrüman çalmak ya da spor yapmak, yas sürecinde yaşanan olumsuz duyguları hafifletir.

Yas sürecini etkileyen diğer önemli faktörler, kaybedilen kişi veya şeye verilen anlam ve onunla kurulan ilişkidir. Kaybedilen kişinin yaşı ve ölüm şekli, yas sürecini etkileyen faktörlerden bazılarıdır. Örneğin; hayatını kaybeden kişi gençse ve beklenmedik bir şekilde (örneğin; kaza sonucu) yaşamını yitirmişse, yas süreci daha ağır geçebilir. Buna karşın, hayatını kaybeden kişinin yaşı büyükse veya ölüm süreci önceden bilinen bir durum (örneğin; kanser) sonucu gerçekleşmişse, yas süreci daha hafif belirtilerle yaşanabilir. Kaybedilen kişiye yakınlık ise yas sürecini en çok etkileyen unsurlardan biridir. , çocuk, anne, baba ve kardeş gibi birinci derece yakınlarını kaybeden bireylerin yas süreçleri genellikle daha ağır geçer.

Yas Süreci Genelde Beş Aşamadan Oluşur:

  1. İnkâr Evresi: Bu aşamada kişi, kaybını kabullenmek istemez ve yaşadığı kayıpla yüzleşmekten kaçınır. Kaybını inkâr ederek durumu gerçek olarak algılamaz.  
  2. Öfke Evresi: Kişi, kaybını kabullenmeye başladıkça öfke duygusu ortaya çıkar. Bu öfke, kayıptan sorumlu kişiye ya da duruma yöneliktir. Ancak bazen kişi, öfkesini kendisine veya çevresine de yansıtabilir.  
  3. Pazarlık Evresi: Kişi, bu aşamada yaşadığı durumu önlemek veya daha az acı çekmek için pazarlık yapar. Bu pazarlık süreci kendi kendine olabileceği gibi bazen Tanrı ile dua ederek gerçekleştirilir.  
  4. Depresyon Evresi: Kayıp gerçeğinin kabullenilmesi sonucunda yoğun üzüntü ve depresyon yaşanır. Kayıpla baş etmek umutsuzluk ve üzüntüye yol açar.  
  5. Kabullenme Evresi: Yasın son aşaması, kaybı kabullenmektir. Kişi, yaşadığı kaybı anlamlandırır ve hayatını kaybedilen kişi veya şeyin yokluğu üzerine yeniden inşa eder. Bu, duygusal iyileşmenin başladığını gösterir.

Yas sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanması, bu aşamaların yaşanmasıyla mümkündür. Yas süresi kişiden kişiye değişse de sağlıklı bir yas sürecinin en fazla altı ay içinde sonlanması gerekir. Altı aylık sürenin sonunda yas sürecinin sona ermemesi ve kişinin hem iş hem de sosyal yaşamını sürdüremeyecek kadar kötü durumda olması, patolojik yası işaret eder ve bir ruh sağlığı uzmanından destek alınmasını gerektirir. Yasın başlayıp normal seyir içinde devam ettiği durumlarda yukarıda belirtilen süreçler gözlemlenir. Ancak yas sürecinin yaşanmadığı ve içsel çatışmaların çözülmediği durumlarda, bitmemiş yas farklı şekillerde kendini gösterir.

Bitmemiş Yas Kavramı

Bitmemiş yas kavramı, bireyin bir kayıp yaşadıktan sonra bu kaybını anlamlandırmak için gerekli olan yas sürecinin yaşanmaması veya bir şekilde kesintiye uğramasıyla ortaya çıkar. Kaybını yasını yaşarken yeni bir kayıp yaşayan bireyler ya da kısa zaman içinde birden fazla kayıp yaşayan bireyler gibi durumlar, bitmemiş yasa yol açabilir. Bitmemiş yas, kendi kendine ağlama, uzaklara dalma, olumsuz bir durum yokken birden üzgün hissetme gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Ancak kişi bu durumu normal olarak algılayabilir ve herhangi bir uzman desteği alma gerekliliğini düşünmez.

Bitmemiş yas, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür ve çoğu zaman nedensiz ağlamalar şeklinde kendini gösterir. Bunu anlamlandırmak ve çözmek için bir uzmandan destek almak çok önemlidir. Uzman desteğinin mümkün olmadığı durumlarda düzenli yürüyüş yapmak, yazı yazmak, resim yapmak veya sanatla ilgili aktivitelerde bulunmak, bitmemiş yasın etkilerini hafifletebilir ve yasın anlamlandırılmasına yardımcı olabilir.  

Özgür Tekin
Özgür Tekin
İnsan davranışlarını ve iç dünyalarını anlamak, bireylerin hayatlarında olumlu değişimler yaratmalarına yardımcı olmak için yıllardır psikoloji alanında çalışıyor ve yazılarımı bu alandaki deneyimlerimle şekillendiriyorum. Amacım, güvene dayalı, saygılı ve empatik bir ortamda danışanlarıma destek sağlarken, aynı zamanda yazılarım aracılığıyla da geniş bir kitleye psikolojik içgörüler ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik bilgiler sunmaktır. Psikolojiye olan ilgim 2016 yılında Lefke Avrupa Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü kazanarak başladı. Alanı sevdiğim ve derinlemesine öğrenmeye olan ilgim sayesinde, ilk yılımda üstten dersler alarak akademik yolculuğuma hız kazandırdım. 2017 yılında Lefke Avrupa Üniversitesi 1. Sosyal Bilimler Kongresi’ne dinleyici olarak katıldım ve 2018 yılında Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nin düzenlediği Ulusal Psikoloji Öğrencileri Kongresi ve Zeugma Uluslararası Multidisipliner Çalışmalar Kongresinde araştırmalarımı sundum. Zeugma Kongresi’nde, Doç. Dr. Sultan Okumuşoğlu ile birlikte hazırladığımız “Ortoreksiya ve İlişkili Faktörler” çalışmamızı sözlü olarak sundum. 2019 yılında “Eşkıya Filmindeki Baba-Oğul İlişkisinin Psikanalitik Açıdan Değerlendirmesi” başlıklı tezimle mezun oldum. Bu çalışmamda, babalık kavramının toplumsal, psikolojik ve psikanalitik bağlamdaki önemine ışık tuttum ve Foucault'cu söylem analizi tekniği ile Eşkıya filmi üzerine derinlemesine bir inceleme gerçekleştirdim. Yazarlık yolculuğum, akademik çalışmalarım ve terapi alanındaki deneyimlerimle paralel olarak gelişti. 2020 yılında, Doç. Dr. Cemil Çelik'ten aldığım Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimiyle danışan kabul etmeye başladım ve Psikodinamik Psikoterapi üzerine de klinik çalışmalarımı sürdürdüm. Psikoterapi tekniklerini kullanarak danışanlarıma anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve stres yönetimi gibi konularda destek sağlıyorum. Aynı zamanda yazarlık yaparak, psikoloji alanındaki birikimlerimi dergilere, makalelere ve köşe yazılarına dönüştürüyorum. Psikolojik içgörüleri ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik bilgileri, yazılarım aracılığıyla daha geniş bir kitleye ulaştırmayı amaçlıyorum. Yazılarımda, terapi sürecindeki deneyimlerimi, psikolojik teorilerle harmanlayarak okuyuculara faydalı ve ilham verici içerikler sunmaya özen gösteriyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar