Şizofreni, karmaşık ve yaygın yanlış anlaşılan bir ruhsal bozukluktur. Genetik olabileceği gibi olumsuz yaşam olayları da bu hastalığın nedenlerinden olabilmektedir. Uzun süreli tedavi gerektiren bu ruhsal bozukluk, hastanın günlük yaşamını, ilişkilerini, duygu ve davranışlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun yanında hastada; kilo kaybı veya kilo artımı, gerçekle hayali karıştırma, agresif tavırlar, anlamsız konuşmalar görülebilmektedir (Vural ve Köroğlu, 2020).
Şizofreni, bireylerin yalnızca klinik müdahalelere değil, aynı zamanda toplumsal ve ailevi desteğe de ihtiyaç duyduğu bir bozukluktur. Şizofreni semptomları; halüsinasyonlar, sanrılar, düşünce dağınıklığı ve sosyal çekilme gibi belirtilerle kendini gösterir (Vural ve Köroğlu, 2020). Ancak klinik tanımların ötesinde, şizofreni bireyin günlük yaşamını, ilişkilerini ve kendilik algısını doğrudan etkileyen derin bir ruhsal bozukluktur.
Bu yazıda, öncelikle şizofreninin temel özelliklerine akademik bir bakışla değineceğim; ardından saha deneyimlerim üzerinden “insan odaklı iletişim” üzerine gözlemlerimi paylaşacağım. Özellikle geçmişte çalıştığım kurumda bir şizofren birey kriz anında fiziksel şiddete maruz kaldığında yaşadıklarım, yazıya hem etik hem de duygusal bir ağırlık kazandırıyor. Yazının amacı, teoriyi pratiğe dönüştürmek, yanlış yaklaşımları görünür kılmak ve iletişimde şefkatin gücünü göstermek olarak belirlenmiştir.
Şizofren Bireylerle İletişim
Deneyimlerim sonucu, şizofreni tanılı bireylerin yalnızca semptomlarıyla değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal ihtiyaçlarıyla da ele alınması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu bireyler, sesler duyabiliyor, algılarında çarpıklıklar yaşayabiliyor; fakat hepsinden önemlisi, insani bir bağa, sabra ve anlaşılmaya ihtiyaç duyuyorlar.
Örneğin, bir kriz anında fiziksel şiddet uygulanmaya çalışılması, yalnızca bireyin davranışını değil, ruhunun kırılganlığını da hedef alan bir durum yaratıyor. Şiddetin her türlüsünün insanda hem kalıcı fiziksel yaralar hem de onarılması güç psikolojik izler bıraktığının bilincinde olmalıyız. Özellikle ruhsal bir bozukluğu olan bireylere yönelik şiddet, yalnızca hastalığın seyrini ağırlaştırmakla kalmaz; aynı zamanda bireyin çevresine ve topluma duyduğu güveni temelden sarsar.
Bu durum, kişinin sosyal ilişkilerden daha fazla geri çekilmesine, iletişim kurma motivasyonunun zayıflamasına ve tedavi süreçlerine direnç göstermesine yol açabilir. Dahası, yaşadığı şiddet deneyimi bireyde yalnızlık, değersizlik ve dışlanmışlık hislerini derinleştirerek hem ruhsal hem de toplumsal iyileşmeyi güçleştirir. Dolayısıyla, şizofreni tanılı bireylere yaklaşımda temel ilkemiz, onları şefkat ve sabırla karşılamak, güven duygusunu yeniden inşa edebilecek bir iletişim ortamı yaratmak olmalıdır.
Şizofreni bireylerin iletişimsel yetkinliklerinde ciddi zorluklar vardır. Araştırmalar gösteriyor ki, bu bireyler mecazi ifadeleri, ironiyi hatta yalan beyanları doğru algılamakta zorlanırlar; bu tür beyanları yanlış yorumlama eğilimindedirler (Kocal, Karakuş ve Sert, 2017).
Edindiğim saha gözlemleri bu ilişkiyi aslında net şekilde ortaya koyuyor. Bir kriz anında bilinçsiz bireylerin, şizofren bireyi kısa sürede “susturmak” temel motivasyonları olsa da aslında doğru olan yaklaşım, ortamı sakinleştirerek konuşmayı yumuşatmak, bireyin iç dünyasından bir parçaya tutunmasını sağlamaktır. Örneğin, “Şu an çok korkuyorsun, seni anlıyorum.” gibi ifadelerle şizofren bireye yaklaşmak hem bağ kurmayı hem de kriz anını hafifletmeyi sağlayabilir.
Terapötik iletişim yalnızca sözleri değil, tonlamayı, ortamı ve yaklaşım biçimini de kapsar. Uygun psikoeğitim modelleri, hastaların ve ailelerinin semptomları tanımasını, kriz planı oluşturmasını ve iletişimi güçlendirmesini sağlar (Vural ve Köroğlu, 2020).
Deneyimlerim, şizofren bireyin susturulmak değil de yerine duyulmak istendiğinde krizlerin daha hızlı çözüldüğünü gösteriyor. Halüsinasyon nedeniyle panik yaşayan bir danışanım, ona “Bu ses seni korkutuyor, senin yanındayım” dediğimde sakinleşti ve bu sessizlikte bağ kuruldu.
İletişimde sabır, güven ve empati temel unsurlardır. Bireyin deneyimlerini küçümsemek veya bastırmak, yalnızca krizi derinleştirir. İnsan odaklı iletişim, şizofreni tedavisinin tıbbi boyutunun ötesinde, ruh sağlığı iyileşmesine katkı sunar. Klinik gözlemler ve literatür, terapötik ilişkinin semptom yönetiminde tedavi başarısına eşdeğer, hatta bazı durumlarda daha etkili olabileceğini göstermektedir.
Kriz Anında Şizofren Bireyle Nasıl Baş Edilir?
-
Sakin kalmak: Ses tonunu yükseltmemek, ani hareketlerden kaçınmak.
-
Fiziksel güvenliği sağlamak: Kendine ya da başkalarına zarar verme ihtimaline karşı ortamı güvenli hale getirmek.
-
Şiddet uygulamamak: Asla fiziksel müdahaleye başvurmamak, bu sadece durumu kötüleştirir.
-
Kısa ve net cümleler kurmak: Karmaşık, mecazi ya da uzun ifadeler yerine anlaşılır bir dil kullanmak.
-
Gerçekliği tartışmamak: Varsanıyı ya da hezeyanı reddederek tartışmaya girmemek, bunun yerine bireyin duygusunu anlamaya çalışmak.
-
Güven vermek: Yanında olunduğunu hissettirmek, tehditkâr olmayan bir beden dili kullanmak.
-
Profesyonel yardım çağırmak: Gerekli durumlarda acil sağlık ekiplerini, psikolog veya psikiyatristi haberdar etmek.
Sonuç
Şizofreni, yalnızca tıbbi tanımlarla değil, insan odaklı iletişim ile de anlaşılması gereken bir bozukluktur. Sahadaki gözlemlerim bana hastaların kriz anlarındaki kırılganlıklarını görmek ve onlarla insan olarak bağ kurmanın önemini gösterdi.
Araştırmalar, şizofreniyle kurulan güçlü terapötik ilişkinin tedavi başarısını bile aşabildiğini ortaya koymaktadır. O fiziksel müdahaleyle susturulmaya çalışılan birey, aslında yalnızca bir kelimeye, yumuşak bir ifadeye ihtiyaç duyuyordu. Ruhunun susturulması değil, anlaşılması gerekiyordu.
Bir krizi çözmek için şiddet değil; yumuşak bir bakış, sabırlı bir söz ve insanca bir bekleme en güçlü silahtır.
Kaynaklar
Karakuş, G., Koçal, Y., Sert, D. (2017). Şizofreni: Etiyoloji, Klinik Özellikler ve Tedavi. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 26(2), 251-267. doi:10.17827/aktd.303574
Vural, F., ve Köroğlu, M. A. (2020). Şizofreni Hastalarının Sosyal Yaşamları ve Sosyal Hizmet İlişkisi: Kütahya İli Örneği. Optimum Ekonomi ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 7(2), 653-668. https://doi.org/10.17541/optimum.748498