“Keşke söyleseydim, keşke yapsaydım, keşke deneseydim…” Bu cümleleri hangimiz hayatımızda en az bir kez kurmadık ki? Bazen, yapamadıklarımızı, ertelediklerimizi ve vazgeçtiklerimizi zihnimizde susturduğumuzu zannederiz. Oysa onlar, içimizde bir yerlerde, keşkeler olarak konuşmaya ve varlıklarını sürdürmeye ederler.
Pişmanlık Neden Vardır?
Zaman tek yönlü akıp giderken, pişmanlık bu geri dönülmez akışa karşı gösterdiğimiz bir direniş gibidir. İnsan beyni sadece yaşadıklarını değil, yaşayabileceklerini de hatırlamak ister. İşte tam da bu yüzden, gerçekleşmemiş olan ihtimallerin geride bıraktığı keşkeler hiç beklemediğimiz anlarda kendilerini ansızın gösteriverirler.
Yaptıklarımızdan pişman olduğumuzda genelde neye üzüldüğümüz bellidir, somuttur, kolayca tarif edilebilir; ancak yapmadıklarımız için duyduğumuz pişmanlık daha sessizdir, içten içe büyür ve bıraktığı izler daha derin olabilir.
Pişmanlığın Felsefesi
Jean-Paul Sartre’a göre, insan özgürlüğe mahkumdur. Sürekli seçim yapmak zorunda olan özgür bir varlık olarak, her seçimimiz bir kapıyı açarken diğer tüm kapıları kapatır. Bu nedenle insan, sadece yaptıklarıyla değil, yapmadıklarıyla da kendini inşa eder ya da eksiltir.
Bu anlamda pişmanlık, yalnızca yapılan seçimden değil, seçilmeyen diğer birçok olasılığın ağırlığından doğar.
Heidegger ise henüz yaşanmamış olanla kurduğumuz bağın üzerinde durmuştur. Ona göre insan sürekli gelecek odaklıdır ve geçmişte eylemsizlikle sonuçlanan anlar varlığın eksik hissedilmesine sebep olur. Dolayısıyla yapılmayan bir eylemi yalnızca “boşa geçmiş bir fırsat” olarak görmek, onun anlamını daraltır.
Her erteleme, her vazgeçiş, yaşantımıza eklenmesi gereken bir anı, bir deneyimi elimizden alır ve varlık deneyimimizden çalınmış bir zamana dönüşür. Varlık sadece nefes almakla değil, seçim yapmakla mümkündür ve bu bağlamda pişmanlık, yalnızca bir hata hissi değil; yaşanmamış bir hayatın yasını tutmaktır.
Psikolojik Açıdan Pişmanlık
Psikolojide kısa vadeli pişmanlıkları anlamak için ihmal yanlılığı kavramı önemlidir. Bu kavram, insanların eyleme geçtiğinde ortaya çıkan olumsuzlukları, eylemsizlik durumlarında oluşabilecek olumsuzluklara göre daha yoğun ve doğrudan deneyimlediklerini açıklar.
Başka bir deyişle, insanlar bir eylemin somut etkilerini daha kolay fark ederken, hiçbir şey yapmamaktan doğabilecek olumsuzlukları başlangıçta daha hafif veya önemsiz görme eğilimindedir (Kahneman & Tversky, 1982).
Kısa vadede, harekete geçmenin olası zararları, hareketsiz kalmanın olası sonuçlarına göre daha belirgindir; ancak uzun vadede bu algı değişir. Son yirmi yılda yapılan araştırmalar, insan deneyiminde ortak bir örüntüye işaret eder: İnsanlar kısa vadede yaptıkları şeylerden pişmanlık duyar, ama uzun vadede en derin pişmanlık, yapmadıkları şeylerden kaynaklanır.
Kaçırılan fırsatlar ve söylenemeyen sözler zamanla zihinde büyür ve kişi bu eylemsizlikten doğan pişmanlığı derin ve kalıcı bir yük olarak hisseder (Gilovich & Medvec, 1995).
Beyin, yaşanmamış senaryoları sürekli simüle eder. Prefrontal korteks olasılıkları tekrar tekrar oynatır, ancak elinde somut bir veri yoktur. Bu nedenle “şöyle olsaydı” ve “keşke” düşünceleri zihinde daha güçlü bir yer edinir.
Beyin, kapatamadığı dosyaları dile dolanan, yarım kalmış bir şarkı gibi tekrar tekrar açar. Gilovich ve Medvec’in (1995) araştırması, uzun vadede insanların en çok risk almadıkları, bir ilişkiye adım atmadıkları veya hayallerinin peşinden gitmedikleri için pişmanlık duyduklarını göstermektedir.
Bu durumu “eylemsizlikten doğan pişmanlık” (regret of inaction) olarak tanımlamışlardır.
Hangi Pişmanlıkla Yaşamak İstiyoruz?
Yaşam seçimleri sırasında pişmanlık, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır; bir vicdan muhasebesi, bir geçmişle hesaplaşma hali. Çoğumuz, geçmişte farklı seçimler yapmayı dilediğimiz anlarla yaşarız. Ancak bu his, iki farklı kaynaktan beslenir ve bu ayrım hayatımızın yönünü belirler.
İlk kaynağımız, yapılanların pişmanlığıdır. Aceleyle verdiğimiz kararlar, anlık öfkeyle kırdığımız kalpler ya da büyük bir arzuyla atılan ama sonuçları acı veren adımlar… Evet, bunlar bizi yakar ama aynı zamanda bir sonuç üretir. Yaptığımızın somut bir sonucu vardır; bu sonuç bizi öğrenmeye, dönüşüme ve belki de affetmeye götürür.
Diğer kaynak ise görülmesi çok daha zor olan ve zaman alan: Yapılmayanların pişmanlığı. Söylenmemiş sözler, cesaret edilememiş tercihler veya atılmamış adımlar… Bunların sonucu bir meraktır, boşluktur. O gün atmadığımız adım, yarın bambaşka bir hayatın temeli olabilirdi ama bunu bilemeyiz. Çünkü yapmadık.
Kusursuz değiliz ve aldığımız her karar doğal olarak bir risk taşır. Bu yüzden kimseye “gözü kapalı atla” demek ne mümkün ne de gerçekçidir. Karar anındaki amacımız, salt bir risk alma telaşına kapılmak ya da riskten kaçınma çabasına girmek değil, kendimize ne yapıp ne yapmayacağımızı değerlendirebildiğimiz o değerli alanı açabilmektir.
Asıl mesele, hayatımızın sonunda hangi pişmanlıklarla yaşamayı göze alabileceğimizi bugünden değerlendirebilme bilincini ve yeteneğini kendimize katabilmektir.
Unutmamalıyız ki hayat, bekleyenler için çok kısayken pişmanlık duyanlar için ise çok uzundur.
Referanslar
Gilovich, T., & Medvec, V. H. (1995). The experience of regret: What, when, and why. Psychological Review, 102(2), 379–395. https://doi.org/10.1037/0033-295X.102.2.379
Kahneman, D., & Tversky, A. (1982). The simulation heuristic. In D. Kahneman, P. Slovic, & A. Tversky (Eds.), Judgment under uncertainty: Heuristics and biases (pp. 201–208). Cambridge University Press.