İnsan kendini en çok insan ilişkilerinde kaybediyor; varlığını, değerini ve duygularını en çok temas ettiği kişilerde unutuyor. Oysa kendini korumanın, ruhunu sağlam tutmanın ve kimliğini ayakta tutmanın en temel yolu, kognitif sınırlarını fark etmekten geçiyor.
Çoğumuz ilişkilerde sınır koymayı zayıflık sanarak büyüdük. Oysa sınır; bir duvar değil, bir kapıdır. Kapının anahtarı ise bizim elimizdedir. Kime açacağımızı, kime kapatacağımızı, kimleri içeri buyur edip kimleri dışarıda bırakacağımızı yine biz belirleriz. Çünkü ben sadece biri değilim…
Kognitif Sınırlar Nasıl Oluşur?
Kognitif sınırlar, çocuklukta öğrendiğimiz “benlik” algısının doğal bir uzantısıdır. Aile içindeki iletişim biçimleri, duygulara verilen karşılıklar ve yetiştirilme tarzı; zihnimizin risk, güven, sevgi ve tehdit kategorilerini belirler.
Çocuk, kendi duygularına saygı duyulduğu bir ortamda büyüdüğünde şu mesajı alır:
“Benim hislerim var ve bunlar değerli.”
Bu mesaj, yetişkinlikte sınır koyma kapasitesini besleyen en güçlü yapı taşıdır.
Psikoloji literatürü, sınır koymayı aslında bir “öz düzenleme becerisi” olarak tanımlar (Linehan, 1993). Yani kişi, benlik ile dış dünya arasındaki kapının kontrolünü elinde tutmayı öğrenir. Kognitif sınır dediğimiz şey ise tam olarak bu kontrolün zihinsel versiyonudur:
“Burası bana zarar veriyor, buradan geri çekilmeliyim.”
Sınırların Aşılması
Literatürde intermittent reinforcement olarak geçen bu tutarsız ilgi biçimi, kişinin sinir sistemini sürekli bir belirsizlik döngüsünde tutarak bağımlılık benzeri bir bağlanma yaratır; böyle bir ilişkide sınır koymak ise neredeyse imkânsızlaşır çünkü kişi, bu döngünün içinde sevginin yalnızca kırıntılarına tutunmaya başlar.
Mikro-Travma: Sınırların Sessiz Yıkımı
Mikro-travmalar çoğu zaman büyük patlamalarla gelmez.
Küçük bir saygısızlık.
Ufak bir yok sayılma.
Görmezden gelinen bir ihtiyaç.
Mizah diye geçiştirilen bir kırgınlık.
Bunların her biri, duygusal alanda tırnak izleri bırakır. Fark edilmezler ama birikirler.
Biriktikçe kişiyi kendinden uzaklaştırır, “Acaba gerçekten değerli miyim?” sorusunu zihne fısıldar.
Mikro-travma, bir ilişkinin bitişi değil; o ilişkide kişinin kendine dönük saygısının törpülenmesidir.
İşte bu yüzden “kafada verilen süre dolduğunda gitmek”, çoğu zaman bir ayrılık değil; bir kendini toplama davranışıdır.
Duygusal İhlal: Sınırın Kırıldığı An
Duygusal ihlal, kişinin duygusal alanına izinsiz girildiği an gerçekleşir. Bu bazen manipülatif bir cümle, bazen taciz edici bir ısrar, bazen de sorumluluk yükleyen bir sessizlik olabilir. Sınır ihlali, ilişkilerin kırılma noktasıdır.
İhlal edildiğini fark eden kişi; ya kendini daha fazla savunur, duvarlar örer ya da tamamen içe kapanır.
İşte tam burada şu soruyu sormak gerekir:
“Ben burada kendimi kaybediyor muyum?”
Eğer cevap “Evet” ise, o ilişki kişiden çok fazla şey alıyor demektir.
Öz Değer Nasıl Oluşur?
Öz değer, kişinin kendine duyduğu saygı, yargı ve sevgi bileşenidir. Fakat sanılanın aksine öz değer, dışarıdan değil içeriden başlar.
Öz değer şu üç cümlenin birleşimidir:
-
Ben önemliyim.
-
Hislerim geçerli.
-
Sınırlarım korunmalı.
Bu üç cümleyi içselleştiremeyen biri, ilişkilerde kolayca yıpranır çünkü kendi değerini karşı tarafın davranışlarına endeksler. Bu nedenle öz değer, sınır koymanın psikolojik temelidir.
Aile ve Arkadaşlıkta Sınırlar
Kognitif sınırlar dediğimiz şey yalnızca romantik ilişkilerde test edilmez; aksine en çok aile içinde ve yakın arkadaşlıklarda zorlanır. Çünkü bu iki alanda “kan bağı”, “yılların hatırı” veya “beni böyle kabul etmek zorundalar” gibi güçlü duygusal kodlar bulunur.
Bu kodlar sağlıklı olduğunda ilişkiyi besler, sağlıksız olduğunda ise kişiyi kendi sınırlarını görmezden gelmeye zorlar.
1. Aile İlişkilerinde Sınırlar
Ailede sınır koymak, kültürel olarak en zor olanıdır. Çünkü toplum bize şunu öğretti: “Annen üzülmesin, baban kırılmasın, kardeşine sürekli destek olmalısın.”
Fakat psikoloji bize başka bir şey söyler:
Bir ilişkide kendi benlikini kaybediyorsan, orada bir sınır sorunu vardır.
Ailede sınırlar nasıl aşılır?
-
Sürekli eleştirilmek
-
Bir yetişkin olmanıza rağmen kararlarınıza müdahale edilmesi
-
Sorun çözücü rolüne zorlanmak
-
Duygusal manipülasyon (küsmeler, alınganlık, suçluluk yükleme)
-
Sorumlulukların adil paylaşılmaması
-
“Aile sonuçta” diyerek her davranışın tolere edilmesinin beklenmesi
Bu durumlar, kişinin öz değerini zayıflatır; çünkü sevginin koşula bağlı olduğu hissini yaratır. Oysa sağlıklı aile bağlarında bireyin sınırı, “saygı duyulması gereken bir alan” olarak kabul edilir.
2. Arkadaşlık İlişkilerinde Sınırlar
Arkadaşlık, gönüllü bir bağdır. Bu yüzden insanlar çoğu zaman arkadaşlık ilişkilerinde “sınır koymaya gerek yokmuş” gibi davranır.
Oysa yakın arkadaşlıklar da tıpkı romantik ilişkiler gibi duygusal yük taşır ve sınırlar burada da hayati önem taşır.
-
Sürekli sizden bir şey talep eden ama sizin ihtiyacınıza kör kalan arkadaşlar
-
Sadece kendi derdini anlatıp sizi dinlemeyen “duygusal tüketiciler”
-
Başkalarının önünde sizi küçümseyen fakat bunu “şaka” olarak sunanlar
-
Zamanınıza, enerjinize veya kişisel alanınıza saygı duymayanlar
-
Sizin hayatınızdaki başarıları görmezden gelip rekabete girenler
Bazı arkadaşlıklar şefkatlidir, bazıları ise yalnızca alışkanlıktır. Alışkanlıktan doğan bağ, çoğu zaman kişiyi yorarken fark ettirmeden sınırlarını aşındırır.
Şunu bilmek çok önemlidir: Bir arkadaşlığı bitirmek, o kişiye ihanet değildir; kendine sadakattir.
Tıpkı romantik ilişkide olduğu gibi arkadaşlıkta da değerli olan “her şeyi yapan kişi” değil, “kendini koruyabilen kişi”dir. Çünkü öz değer, yalnızca ilişkide verdiğin şeyle değil, neye izin vermediğinle de şekillenir.
Kapanış: Gitmek Bazen En Onurlu Kalma Biçimidir
Birine verilen süre dolduğunda gitmek doğrudan ondan vazgeçmek değildir; çoğu zaman kendinden vazgeçmemektir.
Kognitif sınırlar, mikro-travmalar ve duygusal ihlaller; kişinin zihninde bir alarm sistemi oluşturur. Alarm yeterince uzun süre çaldığında yapılacak en onurlu şey, kapıyı kapatıp arkasını dönmektir.
Çünkü ben sadece biri değilim. Sınırlara ihtiyacım var. Ve sınırlarımın olduğu yerde ben bütün kalabilirim.
Sana Son Bir Soru
Bu yazıyı okurken düşün:
Hangi ilişkide sınırlarımı korumadığım için kendimden vazgeçtim… ve bugün bunu düzeltmek için ilk adım ne olabilir?
Kitap Önerisi
“Sınırlar” – Henry Cloud & John Townsend
-
“Sınır koymak karşı tarafı reddetmek değildir; kendinizi kaybetmeye karşı verdiğiniz bir saygı sözüdür.”
“Duygusal Zekâ” – Daniel Goleman
-
“Duygusal farkındalık, bir duygunun sizi ele geçirmesinden saniyeler önce onu tanıma becerisidir; bu an, hayatımızdaki en büyük dönüşümlerin kapısını aralar.”


