Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ben Öyle Uygun Gördüm

Geçtiğimiz yıl yaz mevsimine girerken yatak odam için cıvıl cıvıl bir nevresim seti almak istedim ve ev eşyaları satan büyük bir mağazaya gittim. Onlarca seçenek içerisinde kiraz çiçeği desenli yeşilli pembeli bir kumaş dikkatimi çekti. Baktığımda bana iyi hissettiriyor, adeta içimi açıyordu.

“Yalnız bu aldığınız çarşaf seti, paketin içerisinde nevresim kılıfı yok, yalnızca yastık kılıfı ve lastikli çarşaf var” dedi satış danışmanı genç kız. “Eğer tam bir set istiyorsanız şuradaki seçeneklere bakmalısınız.”

Gösterdiği reyondaki hiçbir kumaş bana ilk gördüğüm gibi hissettirmedi. Ama bu seti alırsam onu asla tam bir takım olarak kullanamayacağımı biliyordum. Beynimin bir tarafı “bu set seni mutlu ediyor” derken, diğer tarafı “ama işlevini yerine getirmeyecek” diye itiraz ediyordu.

Duygusal Değer ve Rasyonel Değer Çatışması

İnsan eksik ama duygusal olarak tatmin eden bir seçeneği mi, yoksa tam ama duygusal olarak soğuk bir seçeneği mi tercih eder? Davranışsal ekonominin bahsettiği gibi seçimimin “duygusal değeri” ile “rasyonel değeri”nin çatışmasıydı bu. Beğendiğim kumaş tam bir sete dönüşsün istiyor, var olmayan bir seçenek için ısrar ediyordum. Bu an, duygularımızla mantığımızın çeliştiği hayattaki tipik binlerce andan biriydi.

Ekonomide fırsat maliyeti isimli bir kavram var. Bir seçimi yaptığında, diğer tüm seçeneklerin getirisinden vazgeçmiş olursun. Aslında hayatın her alanı böyle değil mi? Seçtiğimiz iş, birlikte olduğumuz insan, taşındığımız şehir, tercih ettiğimiz yatırım… Bizi mutlu eden şeyleri seçerken bir yanımız hep eksik kalıyor. Bu eksiklik, yanlış seçim yaptığımız anlamına gelmiyor; sadece başka bir olasılığı kaybettiğimizi hatırlatıyor. Ama biz eksik hissetmeyeceğimiz o kusursuz seçeneği arıyor duruyoruz.

Kararsızlık ve Mükemmeliyetçilik

İnsanın seçim yapmakta takılıp kaldığı yer de tam olarak burası. Hem en çok hoşuna gideni, hem de eksiksiz olanı istiyor. Bu mükemmel seçeneği ararken zaman kaybediyor, hatta bazen hiçbir seçim yapmayarak daha büyük bir bedel ödüyor. Kararsızlık mükemmeliyetçilikten geliyor. Hiç bedel ödemediğimiz, hiç eksik hissettirmeyen bir seçenek arıyoruz ama öyle bir seçenek yok. Önümüzdeki yolların tamamı farklı farklı hayal kırıklıkları içeriyor.

Seçim yapmanın asıl cesareti, “Ben hangi hayal kırıklığını göze alıyorum?” diye sormaktan geçiyor. Bu soruyu sormadığımızda seçim yapmayı erteler, farkında olmadan çok daha büyük hayal kırıklıklarını davet ederiz.

Terapi Odanın Öğrettikleri

Terapi odasında çoğu zaman hayal kırıklığı duygusuyla çalışırız. Bunun sebebi, yaptığımız seçimin getireceği bedeli baştan görememek ve orantısız beklentiler yüzünden sarsılmaktır. Kişilerin iş yerinde, geniş ailelerinde, eşleriyle olan ilişkilerinde tekrar eden örüntülere baktığımızda, karşı tarafta aslında var olmayan bir rezervi zorlayarak beklediklerini görürüz. Aynı yerden tekrar tekrar kırılmamızın sebebi de budur: Seçimin getireceği bedeli, yani karşımızdaki insanın gerçek kapasitesini kabul etmemek.

  • Daha önce beş kez sırrımı tutmamış ve başkalarıyla paylaşmış bir arkadaş, altıncı seferde de mahremiyetime saygı duymayacaktır.

  • Kendi haklarını savunamayan bir ebeveynden beni korumasını bekliyorsam, onun rezervine uygun bir beklentim yok demektir.

  • Sevgiliyken maddi olarak beklentimi karşılamayan birinin evlendiğimde bonkör birine dönüştüğü hayaller kuruyorsam (ve bu benim için zaruri bir kriterse) kırgınlık dolu günler beni bekliyor demektir.

Kusursuz Seçenek Yok

Karşımdaki kişiyle yaşadığım deneyimler onun hakikatini belirler; bu hakikate aykırı beklentilerim ise beni tekrar tekrar aynı hayal kırıklığı dehlizine sürükler.

Yani mesele en doğru seçimi bulmak değildir; çünkü insana dair hiçbir yerde kusursuz bir seçenek yoktur. Mesele, hangi hayal kırıklığıyla yaşamayı seçeceğimizi öğrenmektir.

Sadece küçük bir çocuk ille de kendi beklediği olsun ister, markette yerlere atar kendini annesinin izin vermediği bir jelibon veya babasının parasının yetmediği bir kraker için. Yetişkin olmak ise her seçeneğin içinde bir kusur olduğunu bilmek ve seçimin sorumluluğunu üstlenmek demektir.

Çarşaf Takımı Seçimi ve Beklenti Yönetimi

Velhasıl, hikayenin devamında kiraz çiçekli nevresimsiz çarşaf takımını aldım. Bir yıldır uykularıma eşlik ediyor. Kışın başka bir takıma ait uyumsuz bir yorgan kılıfıyla kullanıyorum. Eğer her serdiğimde “of bu neden uyumlu değil, lanet olsun istediğim gibi olmadı” dersem, duygusal olgunluktan yoksun, kurban rolünden çıkamamış, beklenti yönetimini yanlış yapmış ve kendi tercihlerinden habersiz biri olurum.

Çünkü bu çarşaf takımı bana hiçbir zaman nevresim kılıfı vaat etmedi. Bunun yasını tutamam, bunu var olan eksik haliyle ben seçtim. Biraz göz zevkimi bozuyor, yalan yok 🙂 Ama her seferinde “bunu ben seçtim, yüzlerce seçenek vardı, o kadar sevdim ki bunu seçtim” diyorum.

Kendi tercihimin arkasında durabildiğimde, bir başkası bunu “başka yok muydu da bunu aldın” diye eleştirse bile “biliyorum ama ben böyle tercih ettim; mevcut seçenekler içinde benim için en iyi hissettiren buydu” diyebilirim. Dolayısıyla beklenti yönetimi aynı zamanda ilişki yönetimidir.

Özet ve Çıkarımlar

Özetle mesele birkaç adımda toparlanıyor:

  1. Kendi önceliklerini fark etmek: Benim için hissettiğim mi önemli, yoksa görsel uyum mu? İlişkide olmazsa olmazlarım neler? Neye asla tahammül edemem? vb sorular ile.

  2. Seçeneklerin bedellerini görmek: Mükemmeli aramadan, her seçeneğin getireceği bedeli fark etmek.

  3. Gerçek rezervi kabul etmek: Geçmiş deneyimlere bakıp “10 kere böyle olduysa 11. de muhtemelen böyle olacak” diyebilmek.

  4. Birini seçmek ve sorumluluğu almak: Seçimimle gelen bedeli üstlenmek.

  5. Kendi kararının arkasında durmak: Seçtiğim şeyin hiç vaat etmediği bir kazancın yasını tutmak yoluyla kurban rolünde kalmamak, “o yâr benim kime ne” diyebilmek.

  6. Bonus madde: Seçimim yanlışsa bundan kendimle ilgili öğreneceklerimi kenara koyup kişisel gelişimim için bir fırsat bilmek. “Aaa demek ki benim için dokunsallık çok önemliymiş, bir dahakine buna dikkat edeyim vb.”

Ezgi Beyza Toprakçı
Ezgi Beyza Toprakçı
Ezgi Beyza Toprakçı, Klinik Psikolog ve eğitmen olarak yetişkin ve çiftlerle çalışmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nde Psikoloji, PDR ve İşletme lisanslarını tamamladıktan sonra, Klinik Psikoloji yüksek lisansını Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde tamamladı. EMDR Travma Terapisi, Psikodinamik Psikoterapi ve Çift Terapisi gibi ekollerde uzmanlaştı. Psikoterapi pratiğinin yanı sıra yapay zeka, kuantum fiziği ve islam felsefesi gibi disiplinlerle ilgilenmekte, bu alanların psikolojiyle kesişimlerini araştırmaktadır. Akademik çalışmalar yürütmekte, eğitimler vermekte ve Psychology Times bünyesinde ruh sağlığını destekleyici içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar