Birçoğumuz günlük yaşamımızda, gözümüzün önünde açıkça bulunan nesneleri ya da kişileri veya fark etmemiz gereken detayları fark edemediğimiz durumlarla karşılaşmışızdır. “Baktım ama göremedim.” veya “Oradaydım ama fark etmedim.” gibi cümleleri de sık sık duymuşuzdur. Bu aslında yalnızca basit bir dikkatsizlik veya dalgınlık değil, beynin dikkati yönetme biçiminin, yani seçici algı mekanizmasının bir sonucudur. Psikolojide inattentional blindness (dikkat körlüğü) olarak adlandırılan bu kavram, bireyin dikkatini başka bir şeye yoğunlaştırdığında, çevresindeki diğer uyarıcıları fark edememesi durumudur [1].
Dikkatin Sınırlılığı
Beynimiz her an, her dakika çevremizden birçok bilgi alır ve sayısız uyarana maruz kalır: sesler, görüntüler, konuşmalar… Fakat bu bilgilerin hepsine aynı anda odaklanıp fark etmemiz mümkün değildir. Burada dikkat, önemli gördüğü veya o anda gerekli olduğunu düşündüğü bilgileri seçerek diğer uyarıcıları geri plana atar. Ancak bu işleyiş bazen farkında olmadan pek çok şeyi gözden kaçırmamıza sebep olabilir.
Chabris ve Simons’ın (1999) gerçekleştirmiş olduğu “görünmez goril” deneyi bu durumu kanıtlar. Katılımcılardan beyaz tişörtlü oyuncuların aralarında topla kaç pas yaptıkları saymaları istenir. Deney başladıktan birkaç saniye sonra goril kostümü giymiş biri oyuncuların arasına dahil olur. Ancak katılımcıların büyük bir kısmı bu gorili hiç fark etmez. Çünkü dikkatleri sadece atılan pasları saymaya odaklanmıştır. Bu deney, dikkatimizin sınırlı olduğunu ve odaklandığımız bir görev varken araya beklenmedik başka uyarıcı girdiğinde onlara karşı algımızın nasıl kapandığının göstergesidir.
Aslında bu gibi durumlara hayatın içinde sıkça rastlanır. Yolda yürürken yanımızdan geçen arkadaşımızı fark etmeyebilir ya da araba kullanırken yola baktığımız halde bir yayayı veya başka bir aracı görmeyebiliriz. Bu tür anlar, dikkatimizin tıpkı bir filtre görevi gördüğünü ve odağımızı tek bir yere yönlendirdiğimizde diğer uyaranları görmemizin nasıl zorlaştığını ortaya koyar. Yani bu durum sıklıkla deneyimlediğimiz bir bilişsel süreçtir.
Bilişsel Yükün Etkisi
Algıda seçicilik sonucu oluşan bu fark etmeme durumunun ortaya çıkmasında, aynı zamanda bilişsel yük de önemli bir rol oynar. Beynimiz, dışarıdan gelen bilgileri işlemek ve uyarıcıları fark etmek için sınırlı bilişsel kaynaklara sahiptir. Bu kaynaklar zorlu ve karmaşık bir görevde gereğinden fazla kullanıldığında kısa sürede tükenir. Bu gibi durumlarda, bir uyaranı gözümüzle görsek bile onu fark edip dikkatimizi ona vermek zorlaşacaktır.
Yapılan çalışmalara göre, bilişsel yük ne kadar fazlaysa, kişinin çevresindeki uyaranları fark etme olasılığı o kadar azdır. Bir araştırmada, katılımcılardan aynı anda hem hesaplamalar yapmaları hem de görsel uyaranları fark etmeleri istenmiştir. Bilişsel yük arttıkça, beklenmedik uyaranları ve çevresel detayları fark etme oranının düştüğü gözlemlenmiştir [2]. Bu durum, kişinin ne kadar işlem yapmaya odaklanırsa, yani zihni ne kadar yoğun çalışırsa, doğrudan gördüğü nesneleri fark etmesinin o kadar zorlaştığını göstermektedir.
Bilişsel Önyargılarla Gözden Kaçırdıklarımız
Beynimiz, dış dünyadan gelen bilgileri sadece fark edip algılamakla kalmaz, ayrıca onları anlamlandırmaya çalışır. Bunu yaparken de geçmiş deneyimlerimizi ve edindiğimiz inançlarımızı kullanır. Bu zihinsel kestirme yolları (heuristics) kimi zaman dikkatimizi neye vereceğimizi ve karar alma sürecimizi hızlandırsa da zaman zaman bazı şeyleri taraflı görmemize yani bilişsel önyargılara zemin hazırlar. Özellikle dikkatimizi belirli bir noktaya odakladığımızda etrafımızdaki ayrıntıları fark etmememize neden olur.
Örneğin doğrulama yanlılığı (confirmation bias), kişilerin sahip olduğu inançları ve beklentileriyle uyumlu olan bilgileri önceliklendirme eğilimidir [3]. Böylece, zihnimiz sadece belirli uyarıcıları algılar ve aslında gözümüzün önünde olan diğer detayları görmemizi engeller.
Sonuç
Sonuç olarak, çevremizdeki olup bitenleri nasıl fark ettiğimiz sadece dışarıdan gelen uyarıcılara değil, zihnimizin dikkati nasıl yönlendirdiğiyle de ilgilidir. Dikkatimizin sınırlı olması, zihnimizin gerekli görevlere odaklandığında yük altında kalması ve bazı bilişsel önyargılarımız neye odaklanacağımızı belirler. Dolayısıyla, gözlerimizle bir şeye doğrudan bakıyor olsak bile zihnimiz onu fark edip algılayamayabilir. Bilişsel süreçleri anlamak, bu bağlamda, algılarımızı daha bilinçli hale getirebilir ve olası hatalardan uzaklaştırabilir.
Kaynakça
-
Simons, D. J., & Chabris, C. F. (1999). Gorillas in our midst: Sustained inattentional blindness for dynamic events. Perception, 28(9), 1059-1074.
-
Pérez-Moreno, E., Conchillo, Á., & Recarte, M. A. (2011). The role of mental load in inattentional blindness. Psicologica: International Journal of Methodology and Experimental Psychology, 32(2), 255-278.
-
Nickerson, R. S. (1998). Confirmation bias: A ubiquitous phenomenon in many guises. Review of General Psychology, 2(2), 175-220.