Perşembe, Eylül 25, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bağlanma Stilleri: Çocukluktan Yetişkinliğe İlişkilerimizi Nasıl Şekillendiriyor?

İlişkilerimizde neden bazen güven doluyken bazen de terk edilme korkusu yaşarız? Günümüzdeki ilişkilerimizde yaşadığımız güzel veya kötü şeylerin sebepleri sadece şu an ile mi ilgilidir? Yoksa çoğunun geçmişimize dayanan nedenleri mi vardır? Evet, bu yazıda size dünyaya adım attığımız andan itibaren geliştirmeye başladığımız bağlanma stillerimizden bahsedeceğim.

Çocukluk deneyimleri, yetişkinlikteki ilişkiler örüntülerini büyük ölçüde etkileyebilir. Örneğin, çocuklukta bakım verenin duygularının yetişkinlikteki davranışlarıyla ilişkili olabileceği sıklıkla söylenir. Elbette, bu tür gözlemlerden kesin ve doğrudan bir nedensellik çıkarmak yanlıştır. Bununla birlikte, yetişkinlikte kurulan ilişkilerin niteliği, çocukluk anılarının ve deneyimlerinden etkilenir. Biraz daha netleştirecek olursak, çocukken ebeveynlerimizle veya birincil bakım aldığımız kişilerle kurduğumuz iyi veya kötü ilişki, daha sonra arkadaşlarımızla veya romantik ilişkilerimizle nasıl bir ilişki kuracağımızı etkileyen çok önemli bir faktördür.

Bağlanma Stilleri Nelerdir?

Peki, bir insanın sahip olabileceği bağlanma stilleri nelerdir? Bu noktada karşımıza dört temel bağlanma stili çıkar: güvenli, kaygılı, kaçıngan ve düzensiz bağlanma. Bağlanma kuramının kurucularından John Bowlby, erken çocuklukta bakım veren ile kurulan ilişkinin kişilik gelişiminde belirleyici olduğunu vurgulamış, özellikle ayrılık ve yoksunluk deneyimlerinin ileriki yaşantılara etkisine dikkat çekmiştir.

Güvenli Bağlanma

Çocuklukta bakım verenin ihtiyaçlara duyarlı ve sürekli olarak yanıt vermesi, çocuğun güven duygusunu geliştirir. Bu güven duygusu, çocuğu çevresini araştırmaya teşvik eder ve gerektiğinde geri dönebileceği bir “güvenli üs” olduğunu öğrenir. Bu deneyim, yetişkinlikte yakınlık ve bağımsızlık arasında sağlıklı bir denge oluşturmaya dönüşür. Romantik ve arkadaşlık ilişkilerinde sınırlar kesin olsa da, kişi destek alabilir ve gerektiğinde destek verir. Bu nedenle, güvenli bağlanma stiline sahip bireyler güvenilir, istikrarlı ve zor zamanlarda yanlarında olunabilecek kişiler olarak tanımlanır.

Kaygılı Bağlanma

Çocuklukta bakım verenin yanıtları tutarsızdır; bazen ilgilenir, bazen ihmal eder. Bu durum çocukta “ne zaman ihtiyaçlarım karşılanacak?” kaygısını yaratır. Yetişkinlikte bu belirsizlik, ilişkilerde yoğun onay ihtiyacına, terk edilme korkusuna ve sürekli yakınlık arayışına dönüşür. Arkadaşlık ve romantik ilişkilerde “fazla bağımlı” görünme eğilimi vardır.

Kaçıngan Bağlanma

Çocukluk çağındaki bir bakım veren, duygusal ihtiyaçlara ilgisiz, mesafeli veya reddedici olabilir. Çocuk, ihtiyaçlarını bastırmak yoluyla kendi kendine yetmeyi öğrenir. Duygusal yakınlıktan kaçınma ve aşırı bireysellik bu deneyimin sonuçlarıdır. Kişi, duygularını paylaşmakta zorlanır ve arkadaşlık ve ilişkilerden uzaklaşır.

Düzensiz Bağlanma

Çocuklukta bakım veren hem güven kaynağı hem de korku kaynağı olabilir (örneğin, istikrarsız, travmatik veya şiddet içeren deneyimler). Çocuk, yaklaşmak ve kaçmak arasında kalır. Yetişkinlikte bu çelişki, tutarsız davranışlar ve dalgalı ilişkiler ile görülür. Kişi hem yakınlık ister hem de bundan korkar; ilişkilerde güven kurmakta zorlanır.

Bağlanma ve Psikolojik Sağlık

Çocukken yaşadığımız bağlanma deneyimleri, yalnızca ilişkilerimizi değil, ruh sağlığımızı da derinden şekillendiriyor. Güvenli bağlanma geliştirmiş bir insan, hayat boyu karşılaştığı streslere daha dayanıklı oluyor. Çünkü zorlandığında destek arayabileceğini, duygularını paylaşabileceğini ve toparlanabileceğini biliyor. Böylece hem sosyal çevresinde daha güçlü bağlar kurabiliyor hem de iç dünyasında daha dengeli kalabiliyor. Bu da onları depresyon ve kaygı gibi zorluklara karşı bir adım daha güçlü kılıyor.

Bağlanma Stillerinin Değişebilirliği

Çocuklukta deneyimlediğimiz ilişki kalıpları hayatımıza büyük ölçüde etki eder. Ancak bu, ömür boyu aynı bağlanma stiline mahkûm olduğumuz anlamına gelmez. İnsan ilişkileri yaşayan, dönüşen bir süreçtir.

Terapi burada güvenli bir alan sunabilir. Danışan, ilk defa yargılanmadan dinlenir, anlaşılır ve ihtiyaç duyduğu duygusal karşılığı bulur. Bu süreç, çoğu zaman çocukken eksik kalan “güvenli bağ” ilişkisini tekrardan kurma fırsatı verir. Terapi odası, kişinin yeni bir ilişki modeli deneyimlediği, duygularını ifade etmeyi ve sınır koymayı öğrendiği bir laboratuvar gibidir.

Bunun yanında, hayatın kendisi de değişimin öğretmenidir. Sağlıklı dostluklar, destekleyici bir partner veya güven veren aile bağları, kişinin güvensiz örüntülerini yumuşatabilir. Bazen tek bir istikrarlı ilişki bile yıllardır süregelen kaygıyı veya kaçınmayı dönüştürebilir.

Sonuç

Bağlanma stilleri, çocuklukta atılan ilk adımlardan itibaren hayatımızın sessiz yol arkadaşlarıdır. Kimi zaman güven verir, kimi zaman kaygı ya da mesafe yaratır. Ancak bu kalıpların farkına varmak, onları değiştirebilmenin ilk adımıdır.

Bağlanma, yalnızca geçmişin mirası değildir, aynı zamanda bugün ve yarınla da şekillenir. Güvenli bağlanma öğrenilebilir, ilişkiler yeniden kurulabilir, yeni deneyimlerle içimizdeki “güvenli üs” inşa edilebilir.

Kaynakça

Cassidy, J., Jones, J. D., & Shaver, P. R. (2013). Contributions of attachment theory and research: A framework for future research, translation, and policy. Development and Psychopathology, 25(4pt2), 1415–1434. https://doi.org/10.1017/S0954579413000692

Bretherton, I. (1992). The origins of attachment theory: John Bowlby and Mary Ainsworth. Developmental Psychology, 28(5), 759–775. https://doi.org/10.1037/0012-1649.28.5.759

Mustafa Sinan Altunyaldız
Mustafa Sinan Altunyaldız
Mustafa Sinan Altunyaldız, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Psikoloji bölümünden onur derecesiyle mezun olmuş bir psikologdur. Lisans eğitimi süresince bilişsel davranışçı terapi (BDT), şema terapi, mindfulness temelli yaklaşımlar ve spor psikolojisi gibi alanlarda kuramsal bilgi edinmiş; akademik araştırmalarla mesleki gelişimini sürdürmektedir. BDT’nin kuramsal düzeyde ve 1. modül eğitimini tamamlamış olan Altunyaldız, psikolojik değerlendirme, psiko-eğitim ve müdahale planlamaya yönelik uygulamalarda deneyim kazanmıştır. İnsan davranışını çok yönlü ele alan bütüncül bir bakış açısıyla çalışmakta; her bireyin psikolojik ihtiyaçlarına duyarlı, etik ve bilimsel temelli bir hizmet sunmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar