Ayrılık, iki kişinin “biz” kavramını, aslında rutinini ele almaktadır. Beraber geçirilen zaman, paylaşımlar ve anılardan ayrışmadır. Aslında hepimiz hayatımızda işten ayrılma, bir arkadaştan ayrılma veya romantik ilişkinin sonlanması gibi bir kere de olsa ayrılık yaşamaktayız. Bu ayrılıklar bazen nispeten kolay, bazen ise nispeten zor geçmektedir. Peki ya neden genellikle acı vericidir? Gelin hep beraber inceleyelim.
Ayrılık yaşandığında partnerden kopmanın yanı sıra kişilerin günlük hayat düzenlerinde de değişimler meydana gelmektedir. Partnerler arasında en basit rutinlerden biri olan sabah atılan günaydın mesajları, ortak arkadaş çevresi veya beraber oluşturulan rutinlerden kopmak kişileri derinden etkilemekte ve kimlik benliğinden kayıplar yaşamasına neden olmaktadır.
Biyolojik Olarak Ayrılık: Bedenimiz Ayrılıkla Nasıl Başa Çıkıyor?
Aşkı çikolata alan bir çocuğun mutluluğu olarak tanımlayabilir miyiz? Ya da bir uyuşturucu bağımlısının eroini olarak… Aşkın nörokimyası incelendiğinde bu iki sorunun cevabı evet gibi gözüküyor. Aşk, beyindeki ödül sistemindeki ventral tegmental alan ve nucleus accumbens’i aktive eden oksitosin ve vazopressin reseptörlerinin yoğun bulunduğu bölgelerde gerçekleşmektedir.
Partnere bağlanma, bireyin ödül ve haz mekanizmasını aktive etmektedir. Bunu yaparken beyin dopamin, serotonin ve oksitosin gibi mutluluk verici hormonlardan faydalanmaktadır (Zeki, 2007). Peki ya sadece mutluluk mu? Elbette hayır; coşku, tutku ve öfori. Yani başta belirttiğimiz çikolata alan çocuk kadar masum değil.
Öfori kavramı; zevk, heyecan, yoğun mutluluğu temsil etmekte ve genellikle opioid (eroin ve türevleri) bağımlılarının yaşadığı bir duygu olarak tanımlanabilir (Kalyoncu, 2005). Bu nedenle aşk, aslında bir uyuşturucu bağımlısının eroinidir. Yaşanan ayrılık sonucunda kişilerdeki serotonin, oksitosin ve dopamin seviyesi düşmektedir. Bu nedenle birey tıpkı bir bağımlının yaşadığı gibi yoksunluk belirtileri göstermektedir. Bireylerde duygusal çökkünlük, mutsuzluk, isteksizlik, huzursuzluk gibi depresif belirtiler ortaya çıkmaktadır.
Bowlby’nin Bağlanma Teorisine Göre Ayrılık: Bebekliğimizde Annemizle Kurduğumuz İlişki İleride Partnerimle Ayrılmamı Etkiler mi?
Bebeğin bakım vereni ile kurduğu ilişkinin niteliği, yetişkinliğinde romantik ilişki kurduğu birey ile kuracağı ilişkinin niteliğini etkilemektedir. Bowlby’e göre 3 bağlanma stili bulunmaktadır:
a. Güvenli Bağlanma:
Bebeğin ihtiyaçları bakım veren tarafından zamanında ve yeterli bir biçimde karşılanmasıdır. Bakım veren ile güvenli yani sağlıklı bir bağlanma kuran bebekler, yetişkinliklerinde partneriyle sağlıklı ilişki kurmaktadır (Bowlby, 2012). Güvenli bağlanan bireyler partnerle yaşanan ayrılığı kabullenir ve diğer bağlanma türlerine kıyasla daha kolay atlatmaktadır.
b. Kaygılı Bağlanma:
Bakım verenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılamadığı veya zamanında karşılamadığı, ihmalkâr davranması sonucu bebek bakım verenine kaygılı bağlanmaktadır (Yıldız, 2008). Kaygılı bağlanan kişiler yetişkinliklerinde partnerine kaygılı bağlanmaktadırlar. Bu kişiler terkedilme korkusu yaşamakta ve partnerine duygusal olarak bağımlı hale gelmektedir (Shaver vd., 1988).
Ayrılık anksiyetesi, kişinin ayrışma ve bireyleşme evresini sağlıklı tamamlayamamasından meydana gelen ayrılık korkusu olarak tanımlanmaktadır (Faraji ve Özen, 2022). Kaygılı bağlanan kişiler yetişkinliklerinde ayrılık anksiyetesi ve duygusal olarak partnerine bağımlı hale geldiğinden, aslında yaşanan bir ayrılık onları en derinden sarsmaktadır. Bu nedenle kaygılı bağlanan kişilerde yaşanan ayrılık sonrası depresyon görülme riski çok yüksektir. Bireyin kendi değer dünyası sarsılmakta ve değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk gibi şemaları yoğun yaşamaktadır (Mikulincer ve Shaver, 2010).
c. Kaçıngan Bağlanma:
Bakım verenin bebeğin duygusal ihtiyaçlarını göz ardı etmesi durumunda oluşmaktadır. Bebek çevreye karşı tepkisiz ve güvensiz olmaktadır. Bebek, bakım veren tarafından ihtiyaçlarının karşılanmayacağını bildiği için ihtiyaçlarını belli edecek ağlama gibi tepkiler ortaya koymamaktadır. Bebek kendi kendisinin bakım vereni haline gelmektedir (Bowlby, 2012).
Örneğin uyumak için kendi kendini pışpışlaması veya parmak emmesi gibi davranışlar göstermektedir. Bu durum yetişkinliğinde romantik ilişkide bir bütünden ziyade bireyselliği ön plana çıkartmakta ve partnerine karşı duygularını belli etmekte zorluk çekmektedir. Partnerine karşı sürekli bir mesafe bıraktığından kurduğu romantik ilişki de derinlemesine bir ilişki olamadığı veya derinleşmesinden korktuğu için ayrılık gerçekleşmektedir (Mikulincer ve Shaver, 2010).
Sonuç: Ayrılık Yalnızca Kalple Değil, Beyinle de Yaşanır
Sevmenin ve kaybetmenin bu kadar derinden sarsmasının elbette bir sebebi var. Bowlby’nin yıllar önce kuramlaştırdığı bağlanma ihtiyacı sadece çocuklukla sınırlı değil; yetişkinlikte de bizi birbirimize bağlayan görünmez iplerin temeli. Aşık olduğumuzda beyin kimyası, ödül mekanizmasıyla çalışıyor; dopaminle heyecanlanıyor, oksitosinle güven duyuyoruz.
Fakat ayrılık geldiğinde bu kurulan muhteşem sistem bozulmuş oluyor. Yoksunluk, özlem, mutsuzluk ve çökkünlük gibi duygular, beynimizin kimyasına kazınmış o eski izlerin yeniden harekete geçmesiyle ortaya çıkıyor. Yani aşk ve ayrılık yalnızca kalple değil, aynı zamanda sinir sistemiyle de yaşanıyor. Bu yüzden bazı vedalar sadece duygusal değil, biyolojik olarak da ağır geliyor insana.
Kaynakça
-
Bowlby, J. (2012). Bağlanma, (çev. Tuğrul Veli Soylu). Pinhan Yayıncılık, İstanbul.
-
Faraji, H., ve Özen, Z. D. (2022). Yetişkin ayrılık anksiyetesinin, ayrılık anksiyetesi ile beliren yetişkinlikte bireyleşme düzeyi arasındaki aracı rolü. Mavi Atlas, 10(1), 47-69.
-
Mikulincer, M., ve Shaver, P. R. (2010). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change. Guilford Publications.
-
Kalyoncu, Ö. A. (2005). Eroin bağımlılığı. Türkiye Klinikleri Journal of Internal Medical Sciences, 1(47), 79-88.
-
Shaver, P. R., Hazan, C., Bradshaw, D., Sternberg, R. J., & Barnes, M. (1988). Love as attachment: The integration of three behavioral systems.
-
Yıldız, C. (2008). Üniversite öğrencilerinin geçmişte yaşadıkları ayrılık kaygısı ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkinin incelenmesi üzerine bir araştırma (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).
-
Zeki, S. (2007). The neurobiology of love. FEBS Letters, 581(14), 2575-2579.