Merhaba sevgili okuyucu!
Aşk kavramı üzerine konuşacağımız bu yazımızda, sizin ve partnerinizin yaşadığı aşkı çeşitli başlıklar altında inceleyerek yaşadığınız aşkı Lee’nin bakış açısına göre sınıflandıracağız. Sanıyorum ki kendinize ve ilişkinize dair birçok soru belirdi zihninizde. O zaman, önce aşk kavramını tanımlayarak başlayalım.
Aşk Nedir?
Aşk, karşımızdaki insana karşı yoğun çekim hissettiğimiz, onunla yaşadığımız süreçte çeşitli deneyimler üzerine tecrübe sahibi olduğumuz, hep konuştuğumuz ve belki de bizi en çok büyüten olayların baş rolündeki his yoğunluğu, diyebiliriz. Peki, bu tanımlamayı yaparsak yanılmış olur muyuz? Bence oluruz. Çünkü bu tanım, aslında birçok farklı disiplinin odak noktası olan “aşkı” tanımlamak için yeterli değil. Bu tanımsızlığın birçok sebebi olmakla birlikte, en büyük sorun her bireyin aşka atfettiği anlamın farklı olmasından kaynaklanıyor.
Dünya üzerinde bu duyguyu yaşayan milyarlarca insanın âşık olma hâlini benzersiz duygularla deneyimlemesi, ortak bir tanım yapabilmeyi zorlaştırarak aşk kavramı için birçok farklı kombinasyon ortaya çıkarıyor. Hem insanlar arası hem de kültürler arası farklara bakıldığında ise işin içinden çıkılmaz bir karmaşa doğuyor. Bu yüzden, herkes tarafından kabul görmüş net bir tanım olmaması, aşk olgusunu güçlendirerek her bireye kendi tanımını yapma özgürlüğü sağlıyor diyebiliriz.
Aşkın Bilimsel ve Edebi Tanımları
Bilimsel çerçevede kuramsal altyapısı bulunan tanımlamalara baktığımızda; Psikanalizin kurucusu Freud, aşkı “cinselliğin yücelmesi”; Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır (Atak & Taştan, 2012). Lacan ise, “Aşk, sahip olamadığınız şeyi vermektir,” diyerek özetlemiştir (Şeker, 2017).
Psikoloji biliminden uzaklaşarak edebiyat düzlemine geldiğimizde, net cümlelerden ziyade anlamı kendi içinde saklı olan dizelerle tanımlanır aşk. Nazım Hikmet bu duyguyu,
Seni düşünmek güzel şey,
Ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…
dizeleriyle tanımlarken, ünlü yazarlarımızdan biri olan Oğuz Atay: “Kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeye çalışıyordum…” diyerek anlatır bu duyguyu.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi, aşkın evrensel bir tanımının bulunmaması, tüm disiplinlere bu duyguyu kendi bakış açılarıyla anlatma fırsatı sunuyor. Gelelim aşkın stillerine. Aşkın tanımını yapmak zor olsa da ilişki içinde yaşadığımız dinamiği belli sınıflara ayırarak aşk stillerimizi başlıklar altında toplamak görece daha kolay bir yaklaşım olabilir.
Lee’nin Aşk Stilleri Modeli
Kanadalı sosyolog John Lee de 1973 yılında böyle düşünmüş olacak ki, yazmış olduğu kitabında, kişilerin ilişkilere olan yaklaşımlarını sınıflandırarak 6 temel başlıktan oluşan “aşk stilleri” modelini oluşturmuş ve en zengin tipolojilerden birinin kurucusu olmuştur. Lee, aşkı renklere benzeterek aşkta renkler gibi birincil ve ikincil biçimler olduğunu söyler. Doğada kendiliğinden bulunan kırmızı, sarı ve mavi renklerini kendi stilindeki eros, ludus ve storge ile eşleştirerek bu üçlüyü birincil biçimler olarak tanımlar. Diğer aşk stilleri de bu üç rengin karışımından meydana gelen ikincil aşk biçimlerini oluşturur (Rumeli, 2020).
Birincil Aşk Stilleri
Bu aşk stillerinin birincil biçimlerine bakarsak, ilk olarak karşımıza Tutkulu Aşk diğer bir deyişle Eros çıkar. Bu stile sahip aşk ilişkilerinde fiziksel çekim ve tutku ön plandadır. İlişki içinde partneriyle uyum arayışına sahip ve aşkı için risk almayı seven bir dinamikleri vardır (Ercan, 2008). The Notebook kitabındaki cümleyle anlatacak olursak:
İlişkimiz kolay olmayacak. Gerçekten zorlu olacak ve buna her gün katlanmak zorunda olacağız. Ama ben bunu istiyorum. Çünkü seni istiyorum. Senin her şeyinle sonsuza dek istiyorum.
sözleriyle özetleyebiliriz.
İkinci stilimiz, Oyun Gibi Aşk yani Ludus. Burada aşk adeta bir eğlence sahası gibidir. Partnerle vakit geçirmek güzel olsa da bağlanma konusunda çok fazla yakınlaşma eğilimi bulunmaz. Aşkı oyun gibi gören bu stilde, birçok ilişki kuralı ve çeşitli stratejiler de elbette kaçınılmazdır (Ercan, 2008).
Üçüncü stilimiz, Arkadaşça Aşk – Storge. Zamanla gelişen ve sürece yayılan bir dinamiğin mevcut olduğu stildir. Burada tutku ve aşk, partnerle geçirilen zaman ve paylaşımlar sonucu doğar. Kavgalar azdır. İlişki içinde büyük coşkular ve dalgalanmalar oluşmaz (Rumeli, 2020).
İkincil Aşk Stilleri
Renk cümbüşü içindeki temel stillerden sonra, ikincil aşk biçimlerine geçiyoruz. Buradaki stiller, renklerin daha çok harmanlanmasıyla oluşuyorlar. Bu yüzden, birincil biçimleri çokça göreceğiz.
Eros ve Ludus karışımından meydana gelen dördüncü stilimiz, Sahipleyici Aşk – Mania, kıskançlığı ve beraberinde yoğun tutkuyu da içinde barındıran bir atmosfere sahiptir. Bu duygular, ilişkiyi patolojik bir yöne doğru evirir ve ne yaşanırsa yaşansın, ilişkiyi bitirmek istemezler. Bu yüzden genelde ilişki partner tarafından bitirilir (Ercan, 2008). Eros’un tutkusu ve ludus’un oyun bakış açısına baktığımızda, sizin de kulağınızda meşhur dizilerden biri olan You dizisinin başrolü Joe Goldberg’in sözleri çınladı mı?
Sen benimsin… Başkasına bakmanı bile istemiyorum.
Beşinci stilimiz, Mantıklı Aşk – Pragma. Storge ve Ludus karışımıyla meydana gelen bu dinamikte, uyum ve kişilerin belli yönlerden birbirlerine benzemeleri en önemli özelliktir. Aşk, bir yönüyle de arkadaşlık olduğu için, hobilerin ortak olduğu sosyal etkinliklerde tanışma olasılığı yüksektir. Mantık kelimesi soğukluğu çağrıştırsa da uygun bir partnerle yaşanan beraberlik bu ilişkiyi hissel olarak yoğun duygulara taşıyabilir (Ercan, 2008).
Son stilimize geldiğimizde, Özgeci Aşk yani Agape karşılar bizi. Bu aşk stili, aşırı duygulardan uzak, sakin ama güvene dayalı ilişkileri barındırır. Eros ve Storge stillerinden oluşan bu dinamikte, kusurlara rağmen kabul görme ve kendini adama eğilimi görülür. Sanatsal bir açıyla bu aşk, Titanik filmindeki Jack Dawson karakterinin Rose’a karşı ifade ettiği cümlelerle anlam bulur:
Seni mutlu eden her neyse, ben de onu isterim. İstersen gidebilirsin… Yeter ki sen iyi ol.
Sonuç: Aşkın Renkli Tablosu
Özetle aşk, bir ressamın paletindeki birçok rengi içinde barındıran ve bir araya geldiğinde farklı renklerle bambaşka resimlerin ortaya çıktığı bir tablodur diyebiliriz. Hangi renkleri karıştırıp hangi tonları kullanacağımız ve ne çizeceğimiz tamamen bizim kendi seçimimizdir. Unutmayınız ki, elinizdeki paletle oluşturabileceğiniz sonsuz renk kombinasyonu mevcut. Hoşunuza gitmeyen bir tabloyu renklendirmek ya da olduğu gibi bırakıp bir başka tabloya geçmek sizin elinizde.
Seçtiğiniz renklerle oluşturduğunuz tablolardan, pişman olmamanız dileğiyle.
Kaynakça
- Atak, H., Taştan, N. (2012). Romantik İlişkiler ve Aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(4), 520-546. doi:10.5455/cap.20120431
- Ercan, H. (2008). Genç yetişkinlerin aşk biçimleri ve benlik tipleri (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. https://dspace.ankara.edu.tr/server/api/core/bitstreams/8e2409cb-1087-4ebc-aa27-88f4064cf96b/content
- Rumeli, Y. (2020). Aşk biçimleri ve söylenen yalan içeriğinin yalanın söylenme performansı ve kabul edilebilirliği ile ilişkisi (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı, Genel Psikoloji Bilim Dalı.
- Şeker, E. (2017). Aşk ve İdeoloji Bağlamında Psikanalitik Söylem Çözümlemesi. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(2), 194-222.