Çoğumuz hayatında en az bir kere “Neden hep yanlış kişilere aşık oluyorum, bende bir problem mi var?” diye düşünmüştür. Bu durum tamamen bir tesadüf mü yoksa beynimizin bizi gizlice yönlendiren bir mekanizması mı var? Gelin, bunu derinlemesine inceleyelim.
Psikologlara göre romantik aşk, sevdiğimiz kişiyi çoğu zaman idealize ederken hissettiğimiz yakınlık ve tutku dolu bir duygudur (American Psychological Association, 2018a, 2018b).
Romantik aşk; karşılık bulduğunda, karşılıklı takdir, arzu ve heyecan hislerini beraberinde getirir ve kişinin sevdiğiyle yakın olmak istemesini sağlar. Öte yandan, nörobiyologlar romantik aşkı, merkezi sinir sistemindeki haz merkezlerinin aktif hâle gelmesini sağlayan bir motivasyon durumu olarak açıklayabilirler (Esch & Stefano, 2005a, 2005b; Seshadri, 2016).
Aşk psikolojisi açısından bakıldığında, aşk çoğunlukla kişiyi mutlu etse de kimi zaman en derin acıların kaynağı da olabilmektedir. Hatta şiirler, şarkılar, romanlar çoğunlukla aşkın verdiği ızdıraptan beslenmektedir.
Çevremizde çoğu zaman “yanlış kişiye aşık olduğu” için acı çekenlere rastlarız. Aşkın acı verici bir olay haline gelmesi de çoğu zaman yanlış kişiye duyulmasından ötürüdür.
Bazı kişiler romantik ilişkilerde partnerini kendisine uygun olmayan kişilerden seçerler ve bu hatayı sıkça tekrarlarlar. Peki, bunun sebepleri neler olabilir?
1. Bağlanma Tarzlarının Rolü
Kişinin bağlanma stilleri, romantik ilişkide seçtiği partneri doğrudan etkiler. Peki, nedir bu “bağlanma”?
Çocuk ve ebeveyni arasında kurulan bağ ilişkisine, “bağlanma” adı verilir (Bowlby, 1979). Güvenli bağlanma geliştiren bir kişi, yetişkinlik hayatında kişilerarası ilişkilerinde çıkan sorunları yönetebilen, sağlıklı bir birey olma eğilimine sahiptir (Doksat, Çiftçi, 2016).
Güvensiz bağlanma geliştiren bireyler genellikle uzun süreli ilişki kurma ve/veya sürdürmede sorun yaşarlar, bağlanma anksiyetesi geliştirmeye yatkındırlar (Doksan, Çiftçi, 2016). Ayrıca, bağımlı kişilik geliştirme potansiyelleri mevcuttur.
İleri yaşlarda, romantik/cinsel ilişkilerini kısa süreli tutma, kaçıngan tip strateji sergileyip, duygusal yatırımdan ve uzun süreli ilişkiden kaçınma gibi davranışlar sergilemeye meyillidirler.
Örneğin kaygılı bağlanma tarzına sahip biri, ilgisiz veya kaçınan partnerlere çekilebilir çünkü bilinçaltında “bu normal” mesajı vardır.
2. Beynin “Tehlikeli ama Heyecan Verici” Kişilere Çekilmesi
Beyin, dopamin ve adrenalinle ilişkilendirilen heyecan ve risk duygusuna tepki verir; aşk ve çekim gibi duygusal deneyimleri karmaşık nörokimyasal süreçlerle yönetir.
Bu süreçler, dopamin ve adrenalin gibi nörotransmitterlerin etkisiyle biçimlenir (Walum, Young, 2018). Dopamin, motivasyon, ödül ve zevk ile ilişkilidir; yüksek seviyeleri, çekim ve cazibe hissiyle alakalıdır.
Adrenalin ise kalp atış hızını artıran, kan basıncını yükselten ve nefes almayı hızlandıran bir hormondur; bu da heyecan ve risk duygusunu tetikler. Bu iki kimyasalın birleşimi, “tehlikeli ama heyecan verici” kişilere olan çekimi açıklar.
Bu yüzden bazen kalp, mantığın önüne geçer ve bilinçli olarak “yanlış” dediğimiz kişilere yöneliriz.
3. Geçmiş Travmalar ve İlişki Döngüleri
Geçmiş ilişki deneyimleri veya aile modelleri, bilinçaltımızda “tanıdık” davranış kalıplarını aramamıza neden olabilir.
Ailemizden, sosyal çevremizden veya geçmiş ilişkilerimizden öğrendiğimiz birtakım duygular ve davranışlar beynimize kodlanır. Bunların benzerlerini gördüğümüz an ise beyin bize işaret verir: “İşte, bunu tanıyorum. Bu bizim için güvenli olan yer!”
Böylece istemeden, bilinçsizce tanıdıklık hissi veren kişilere doğru çekiliriz. Çünkü beyin, tanıdık olanı güvenli olarak algılar.
4. Kişilik ve Kimya Uyumu
İnsanlar genellikle kendi kişilikleriyle zıt özelliklere sahip kişilere çekilir.
Örneğin, çok girişken biri, içine kapanık bir partnerde heyecan ve merak hissi uyandırabilir. Bu farklılık kısa vadede çok çekici ve heyecan verici olsa da uzun vadede ilişkideki tartışmaların çoğu zaman temel sebebini oluşturur.
Romantik ilişkiler dinamik bir denge gerektirir; kimyasal çekim, uzun vadede duygusal olgunlukla desteklenmediğinde çatışmalar kaçınılmaz olur.
Sonuç: Bu Döngüyü Kırmak Mümkün mü?
Gelelim en önemli soruya: Bu döngüyü kırmak mümkün mü?
Tüm bu maddeleri göz önünde bulundurarak net bir cevap vermek gerekirse: Evet, mümkün!
Fakat bu süreçte kişinin kendini tanıması, farkındalık kazanması bu döngüyü kırmada hayati rol oynuyor.
Bağlanma stillerimizi öğrenmek ve anlamak, geçmiş travmalarımızı fark etmek, gerektiğinde bu travmalar üzerine uzman desteği almak ve bilinçli seçimler yapmak kalbimizin doğru seçimler yapmasına yardımcı olabilir.
Referanslar
Esch, T., Stefano, G.B. (2025). The neurobiology of love and addiction: Central nervous system signaling and energy metabolism. Cogn Affect Behav Neurosci. https://doi.org/10.3758/s13415-025-01333-w
Güvendeğer Doksat N, Demirci Çiftçi A. (2016). Bağlanma ve Yaşamdaki İzdüşümleri. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 25(4), 489–501. doi:10.17827/aktd.253561
Harvard Medical School. (t.y.). The science of love. Harvard Medical School. https://hms.harvard.edu/news/science-love
Walum, H., & Young, L. J. (2018). The neurobiology of love and pair bonding from human to animal models. PMC. https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10295201/
The Attachment Project. (t.y.). Sensation seeking in relationships. https://www.attachmentproject.com/psychology/sensation-seeking/
Denver Therapy Online. (2021). The deep psychology behind attraction to toxic partners. https://www.denvertherapyonline.com/post/why-we-love-what-hurts-the-deep-psychology-behind-attraction-to-toxic-partners