Anoreksiya Nervoza, bireyin beden ağırlığına dair algısında bozulma, kilo alma korkusu ve aşırı zayıflama çabasıyla tanımlanan ciddi bir yeme bozukluğudur. DSM-5’e göre tanı kriterleri arasında, yaş ve boyla uyumsuz derecede düşük kilo, kilo almaktan yoğun korku ve beden algısında çarpıklık yer alır. Genellikle ergenlikte başlar ve kadınlarda daha sık görülür.
Anoreksiya Nervoza, yüzeyde kilo verme çabası gibi görünse de, derinlerde kontrol, değersizlik, yeterince iyi olamama duygularıyla ilişkilidir. Bu bireyler için yemek yememek sadece fiziksel bir eylem değil; ruhsal bir başa çıkma mekanizmasıdır. Yaşamları üzerinde etkileri olmayan stres faktörlerini, bedenleri üzerindeki mutlak kontrolle dengelemeye çalışırlar.
Mükemmeliyetçilik, yüksek standartlar ve koşullu sevgiyle büyümüş olmak, anoreksiya gelişimi için zemin hazırlar. Özellikle ailesel yapıda başarıya, dış görünüşe ya da disipline aşırı vurgu varsa birey bu kontrolü kendine yöneltebilir. Yemek yeme davranışı bir güç göstergesine dönüşür; açlık hissine karşı koymak bir başarıdır. Zayıflık, güçsüzlük değil; özdisiplinin bir simgesi olarak görülür.
Ayrıca travmatik yaşantılar (özellikle çocuklukta duygusal ihmal veya fiziksel denetim), bireyin bedenini bir ifade aracı olarak kullanmasına neden olabilir. Beden imgesi, kişinin dış dünyayla kurduğu ilişkinin bir aynası haline gelir.
Tedavi sürecinde en etkili yöntemlerden biri Bilişsel Davranışçı Terapi’dir. Bu terapi, bireyin beden algısına dair çarpık inançlarını fark etmesini ve yeniden yapılandırmasını amaçlar. Şema Terapi ise bireyin temel duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığı erken dönem deneyimlerine odaklanarak, bu boşlukların neden olduğu davranış kalıplarını çalışır. Aile Temelli Terapi (especially Maudsley yöntemi) özellikle genç yaş grubunda oldukça etkilidir. Gerektiğinde medikal takip ve farmakolojik destek de tedaviye entegre edilir.
Anoreksiya Nervoza yalnızca fizyolojik değil, derin psikolojik dinamiklerin bir ürünüdür. Bedeni kontrol etme arzusu, çoğunlukla ruhsal dünyada yaşanan kontrolsüzlüğün dışa yansımasıdır. Bu nedenle yalnızca kilo hedeflerine değil, kişinin içsel çatışmalarına da temas eden bütüncül bir yaklaşım iyileşme sürecinde kritik rol oynar.