Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Annelik mi Yoksa Kendini Feda Etme Şeması mı? Annelik Rolünde Kendini Feda Etme Şeması

“Yemedim, yedirdim, içmedim, içirdim; saçımı süpürge ettim!”
Pek çoğumuzun anneleri tarafından sıkça söylenen bir cümle… Bu serzeniş aslında kulağa abartılmış gibi gelse de çoğunlukla esas durumu gözler önüne sermektedir. Çünkü toplumun pek çok kesiminde annelik rolü kavramı özveriyle eşleştirilmiştir: “Kendi ihtiyaçlarından önce çocuğununkileri düşünen hatta çocuğu için kendini feda eden…”

Bu “fedakâr anne” imgesi çeşitli kültürel ve dini anlatılarla pekiştirilerek geçmişten günümüze kadar süregelmiştir. Sonuç olarak bir kadının iyi bir anne olabilmesi için kendinden vazgeçmesi gerektiği düşüncesi toplumsal olarak annelik kavramı haline gelmiştir. İşte bu anlayış pek çok annede kendini feda etme şeması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Peki bu kendini feda etme şeması nedir ve annelik rolünde nasıl görünmektedir?
Şema terapi kuramına göre, kendini feda etme şeması; bireyin, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını kendi ihtiyaçlarının önüne koyma eğilimidir. Bu şemaya sahip bireylerin önceliği her zaman “başkalarıdır”. Genellikle başkalarını üzmemek için “hayır” diyemez, aşırı empatik davranırlar. Başkalarına yardım ettiklerinde kendilerini iyi hissederken, kendi ihtiyaçlarını talep ettiklerinde suçluluk yaşar, bencil olduğu düşüncesine kapılır ve kendi ihtiyaç ya da isteklerini dile getirmekten kaçınırlar.

Hatta çoğunlukla başkalarının istek ve ihtiyaçları için çabalarken kendi tükenmişliklerinin bile farkına varmazlar.
Bu şemanın temelleri genellikle sevgili Freud’un da sürekli olarak vurgulamış olduğu “çocukluk yaşantılarına” dayanmaktadır. Ebeveynlerinin duygusal ihtiyaçları, yüksek beklentileri, aşırı kontrolcülüğü ve koşullu sevgisi çocukta “önce diğerleri” inancının gelişmesine neden olabilmektedir.

Dolayısıyla çocuk uyumlu olmazsa, ebeveynlerinin beklentilerini karşılamazsa, kendi duygu ve düşüncelerini ifade ederse sevilmeyeceği, kabul edilmeyeceği ya da suçlanacağı hissine kapılmaktadır.

Sonraki süreçte bu durum, sadece çocukluk dönemiyle sınırlı kalmamakta, bireyin tüm yaşam dönemlerine yayılmaktadır. Birey yetişkinlik döneminde özellikle bakım veren konumuna geldiğinde “fedakâr anne” olarak yeniden sahneye çıkmaktadır.

Birey bu roldeyken alkışlanan, övgüler alan biri olarak değerlendirilmektedir. Çünkü kendini feda etme şemasına sahip bir anne, toplum tarafından yüceltilen “iyi anne” tanımına uygun davranmakta ve kutsal bir görevi yerine getirmektedir.

Dolayısıyla bu bakış açısıyla bir annenin kendini feda etmesi zaten yapması gereken bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu şema sağlıklı bir anneden çok, tükenmiş, kendi duygularını ihmal etmiş, öfkesini bastırmış ve ihtiyaçlarını ötelemiş bir anne haline gelmektedir.

Çünkü sürekli kendi ihtiyaçlarını yok sayan, çocuğunun her anında var olmaya çalışan bir anne, zamanla hem fiziksel hem de ruhsal olarak yorulmaktadır.

Kendini o kadar ötelemekte ya da yok saymaktadır ki kendi bireyselliği de yok olmakta, geriye sadece annelik rolü olarak nitelediği davranışları kalmaktadır.

Bu da bireyin kendi benlik algısının da yitirilmesiyle sonuçlanmakta, depresyon, kaygı bozukluğu ve tükenmişlik gibi ruhsal sorunlara neden olmaktadır.

Ayrıca bu şema sadece annenin iç dünyasına değil, çocuğun gelişimine de etki ederek “kendini feda etme döngüsü” haline gelebilmektedir.

Kendini feda eden anneler, çocuklarına istemeden de olsa “Sevilmenin yolu, kendi ihtiyaçlarını bastırmak.” mesajını verebilmektedir. Bu da çocuğun aynı şemayı içselleştirmesine neden olabilir.

Çünkü hiç “kendi” olamayan anneler çoğunlukla mutsuz olmakta ve hayata, ertelediklerine, kaçırdıklarına karşı büyük bir öfke duymaktadır.

Anneleri mutsuz ve öfkeli olan çocuklar ise onları mutlu ya da memnun etme odaklı davranışlar sergilemektedir. Dolayısıyla kendini feda eden annelerin kendini feda etmeyi öğrenen çocukları da aynı davranışları devam ettirmektedir. Böylece kendini feda etme döngüsü kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.

Öte yandan kendini feda eden annelik rolü davranışlarının süregelmesinde babanın rolü kritiktir.

Ebeveynlik yalnızca kadının görevi olarak görüldüğünde ve “baba” gerekli sorumlulukları almadığında kadının kendini feda etme şeması daha da güçlenmektedir.

Oysa ebeveynlik bir iş birliği sürecidir ve annenin yükünü paylaşan bir baba figürü, annenin kendilik değerini ve psikolojik dayanıklılık düzeyini arttırmaktadır.

Çünkü kadın kendi duygularını ve ihtiyaçlarını ötelemek ya da yok saymak zorunda kalmamakta, “kendi” olabilecek fırsatı bulmaktadır.

Bunların yanı sıra günümüzde annelik rolü, geleneksel ve toplumsal anlayışların yanı sıra modern hayatın getirdiği taleplerle de şekillenmektedir.

Çalışan anneler, kariyer hedefleriyle çocuk bakımı arasında denge kurmaya çalışırken, çoğu zaman iki uç arasında sıkışıp kalmaktadır.

Bu durumda birey, hem iş yerinde hem de evde “yeterince iyi” olmaya çabalamaktadır. Özellikle tek ebeveyn olan anneler, bu baskıyı çok daha yoğun hissedebilmektedir. Çünkü tüm sorumlulukların tek başına üstlenilmesi, annenin kendiyle ilgili süreçlere alan bırakmayabilir.

Bunlara ek olarak çağımızın vitrini sosyal medya da bu baskıyı artıran unsurların başında gelmektedir.

Sosyal medya platformlarında sürekli olarak mutlu, enerjik ve her şeye yetişen “mükemmel anne” figürleri sunulmaktadır. Bu imgeler ise annelerin kendilerini yetersiz hissetmesine neden olabilmektedir.

Gerçekçi olmayan beklentiler, kendini feda etme şemasının bir gereklilikmiş gibi sunulmasına neden olurken, annenin ihtiyaçları yine göz ardı edilmektedir.

Annenin kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmesini isteyen diğer bir anlayış ise toplumun kendi sınırlarını çizen ya da bireysel alanına önem veren anneleri “bencil”, “çocuğunu ihmal eden” veya “annelik görevini yerine getirmeyen” gibi etiketlerle yargılamasıdır.

Bu durum, annelerin bireysel ihtiyaçlarını dile getirmekten çekinmelerine yol açmaktadır. Oysa sağlıklı bir birey olabilen anne, çocuğu için de sağlıklı bir ortam yaratmaktadır.

Çünkü uçaklarda tekrarlanan uyarıda olduğu gibi: “Oksijen maskesini önce kendimize takmalıyız.” Anne nefes alamazsa, çocuk da nefes alamaz. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan bir anne çocuğunun ihtiyaçlarını da sağlıklı şekilde karşılayamaz.

Sonuç olarak kendini feda etme şeması, yalnızca bireysel bir eğilim değil; kültürel, toplumsal ve medyatik öğelerle de beslenen bir yapıdır. Bu nedenle çözümü de bütüncül bir yaklaşımı gerektirmektedir.

Annelik rolünün yeniden tanımlanmasına, bakım veren rolünün yalnızca anneye yüklenmemesine ve anneleri yalnızlaştıran değil, güçlendiren bir dile ihtiyaç duyulmaktadır.

Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem, Sağlık Bakanlığında Psikolog olarak akademik ve saha deneyimini kullanarak ruh sağlığını koruyucu eğitimler düzenliyor, toplum temelli çalışmalar yürütüyor ve bağımlılıkla mücadele, intiharı önleme ile psikososyal destek alanlarında aktif rol alıyor. Yüksek lisans sürecinde, bilişsel esneklik, iş-yaşam dengesi ve tükenmişlik ilişkileri üzerine akademik araştırmalar yapıyor. Bilimsel bilgiyi anlaşılır ve etkileyici bir şekilde sunarak geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar