Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Anneliğin Görünmeyen Yükü: Kaygı

Bir çocuk dünyaya geldiğinde, kadın da anne olmuş olur. Bu yeni kimlik, çoğu kadın için hem tarifsiz bir sevgi hem de derin bir sorumluluk duygusuyla birlikte gelir. Annelik, hayatta belki de en çok anlam yüklenen rollerden biridir. Hele ki Türkiye’de, annelik sadece bir görev değil; fedakârlığın, sabrın, hatta kutsallığın timsali haline gelir.

Toplumun annelere yüklediği bu yüce anlam, ilk bakışta ilham verici görünse de, bazen görünmez yükler de taşır. Her şeyin en doğrusunu yapma arzusu, çocuğun her ihtiyacını öngörme baskısı, hata yapmaktan duyulan yoğun korku… Tüm bunlar, zamanla bir annenin iç dünyasında sessizce büyüyen bir duyguya dönüşebilir: Kaygı.

Peki, neden bu kadar çok anne kaygı içinde yaşıyor? Bu kaygı, yalnızca onların meselesi mi; yoksa hepimizin ortak toplumsal bir yansıması mı?

Gelecek Korkusu ve İçsel Alarm

Kaygı, doğası gereği geleceğe yöneliktir. Annelik ise geleceği şekillendirme iddiası taşıyan bir ilişkidir. “Ya çocuğuma bir şey olursa?”, “Ya başarısız olursa?”, “Ya üzülürse?” gibi sorular, annenin zihninde sık sık yer bulur. Ancak günümüzde bu kaygı, yalnızca koruma içgüdüsünden ibaret değil; içinde psikolojik, kültürel ve toplumsal birçok katmanı barındıran çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir.

Psikolojik açıdan bakıldığında, bir annenin kaygı düzeyi çoğu zaman kendi çocukluk deneyimleriyle ve bağlanma tarzıyla ilişkilidir. Güvenli bağ kuramayan ya da kendi ebeveynleri tarafından yeterince görülmediğini hissedememiş bir kadın, çocuğuna karşı aşırı koruyucu ve müdahaleci bir tutum geliştirebilir. Bu da “kaygılı bağlanma” örüntülerini doğurur.

Yetersizlik ve Toplumsal Beklenti

Annenin zihni, sürekli olarak potansiyel tehlikeleri tarar; çocuk biraz geç kalsa kötü senaryolar üretilir, ağladığında hemen bir sorun varmış gibi hissedilir. Böyle bir içsel alarm hali, annenin kendini sürekli yetersiz, eksik ve tedirgin hissetmesine neden olur. Ancak bu sadece bireysel bir mesele değildir. Toplumsal yapılar, kadınlardan hem birey olmalarını hem de kusursuz anneler olmalarını bekler.

Türkiye’de annelik, sıklıkla kadının diğer tüm kimliklerinin önüne geçmektedir. Annenin işi, duygusal ihtiyaçları, kişisel alanı çoğu zaman önemsizleşir ve ikinci plana atılır. Üstelik çocukla ilgili her sorun, annenin eksikliğiyle ilişkilendirilebilmektedir. Çocuğun başarısı da başarısızlığı da annenin hanesine yazılır. Bu durum, annenin üzerindeki baskıyı daha da artırır.

Kültürel kodlar ve sosyal medya gibi unsurlar da bu kaygıyı pekiştirir. “Fedakâr anne” imgesi, kadının kendinden vazgeçmesini, kendi ihtiyaçlarını yok saymasını neredeyse ideal bir davranış haline getirir. Bir kadın “yoruldum” dediğinde bile toplumdan anlayış yerine yargı görebilir. Çünkü anneliğin kutsal olduğu kadar sessiz, sabırlı ve sorgusuz olması beklenmektedir.

Sosyal Medyada Mükemmel Annelik Mitleri

Sosyal medyada yansıtılan; mükemmel kahvaltı sofraları hazırlayan, tertemiz evlerde çocuk büyüten, sürekli üretken ve mutlu görünen anneler, gerçek anneler için farkında olmadan bir kıyas tuzağına dönüşür. Gerçek hayatta hiçbir anne bu kadar “düzenli” değildir, ama sosyal medya anneliği performansa dönüştürür. Bu da kaygının görünmez bir yakıtı olan “yetersizlik” duygusunu ortaya çıkarır.

Kaygının Çocuğa Yansıması

Tüm bu faktörlerin birleşimi, çocuğun da gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Kaygılı anneler, çocuklarına alan tanımakta zorlanır, sürekli uyarıda bulunur, potansiyel tehlikelerden korumaya çalışırken çocukların özgüven gelişimine ve bireyselleşme süreçlerine zarar verebilir.

Bu ortamda büyüyen çocuklar genellikle iki uçta şekillenir:

  1. Bazıları annesinin kaygılarını içselleştirir ve dünyayı sürekli tehlikeli bir yer olarak algılayarak aşırı bağımlı bir kişilik geliştirebilir. Sürekli danışan, onay bekleyen, adım atmadan önce başkalarına sorma ihtiyacı duyan bireyler haline gelirler.
  2. Diğer uçta ise bazı çocuklar bu baskıdan uzaklaşmak için duygusal olarak kapanır, içe çekilir ya da annesinden uzaklaşır. Bu da uzun vadede ilişki kurma biçimlerinde güven sorunlarına neden olabilir.

Kısacası, annenin kaygısı sadece onun iç dünyasında kalmaz; çocuğun duygusal, sosyal ve hatta akademik gelişim yolculuğuna da taşınır.

Sonuç

Annelik, sadece çocuk büyütmek değil; aynı zamanda kendi iç dünyasını yeniden tanımak, duygularıyla yüzleşmek ve birçok rolü dengelemeye çalışmak demektir. Bu süreçte kaygı hissetmek doğaldır. Ancak bu kaygının görünmez kalması, bastırılması ya da “zayıflık” gibi algılanması anneleri yalnızlaştırır.

Toplumsal olarak anneliğe yüklediğimiz anlamları gözden geçirmek, annelerin birey olarak da var olma hakkını tanımak ve destek sistemlerini güçlendirmek gerekir. Ayrıca “mükemmel annelik” mitinden uzaklaşıp, “yeterince iyi annelik” kavramını benimsemek; hem anne hem de çocuk için daha sağlıklı bir ortam yaratır.

Çünkü unutulmamalıdır ki, mükemmel anne yoktur; duygularını fark eden, kaygısıyla baş etmeye çalışan, kendiyle bağlantıda kalmaya niyet eden farkında bir anne vardır. Ve bu farkındalık, çocuğa aktarılabilecek en kıymetli miraslardan biridir.

Kaynakça

  • Aktan, E., & Akcaoğlu Erdem, Ö. (2023). Dijital Ebeveynlik Türü Olarak Blogger Annelik: Blogger Annelerin Pazarlama Mesajlarının Değerlendirilmesi. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 11(1), 200-222. https://doi.org/10.19145/e-gifder.1208530
  • Meşe, İ. (2014). Bir Sorunsal Olarak Popüler Yayınlarda “İdeal Annelik” Kurgusu. Muhafazakar Düşünce Dergisi, 11(41–42), 93–111.
İrem Şahinkaya
İrem Şahinkaya
Uzman Psikolog ve Aile Danışmanı İrem Şahinkaya, lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi (KKK) Psikoloji bölümünde tamamlamıştır. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Aile Danışmanlığı Yüksek Lisans programını bitirerek uzmanlığını almıştır. Ek olarak, Nişantaşı Üniversitesi “Bütüncül Çocuk ve Ergen Psikoterapisi Eğitimi” ve süpervizyon sürecini başarıyla tamamlayarak, Çocuk ve Ergen Psikoterapisti; ünvanını almıştır. Uzmanlık alanlarını nitelikli kılmak adına; lisans eğitiminin ardından “Psikodinamik Terapi”, “Bilişsel Davranışçı Eş ve Aile Terapisi”, “Oyun Terapisi” ve “Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi” gibi eğitimleri de almıştır. Şu anda Ankara'da özel bir klinikte çocuk, ergen, yetişkin ve çift terapisi alanlarında çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar