Anda kalmak… Her yerde karşımıza çıkan bir cümle: “Anı yaşa, zihnini boşalt, farkında ol.” Sanki küçük bir dokunuşla o berrak zihne ulaşmamız gerekiyormuş gibi. Oysa gerçek şu ki, çok basit görünen bu çağrı çoğumuz için en ulaşılmaz deneyimlerden biri. Zihnimiz ya geçmişin pişmanlıklarında dolanıyor, ya geleceğin belirsizlikleriyle meşgul. “Şu an”a tutunmak, belki de modern insanın en zor sınavlarından biri. Peki ama neden?
Zihnin Doğası – Kaçan, Planlayan, Yargılayan
Zihin, çoğu zaman bir yolcu gibidir. Ya geçmişteki duraklara takılı kalır ya da henüz varmadığı gelecek durakların planını yapar. Bazen “Keşke öyle demeseydim”le meşguldür, bazen “Yarınki toplantıda ne desem acaba?” ile. Şu an, yalnızca bir geçiş alanı gibidir onun için. Çünkü zihnin doğasında hayatta kalmak vardır; olası riskleri önceden sezmek, hatalardan ders çıkarmak, geleceği kontrol etmek ister. Bu yüzden durmak zor gelir. Sessizlik bile tehdit gibi algılanabilir; çünkü o an içimizde beliren duygularla baş başa kalırız. Ve çoğu zaman fark etmeden, o sessizliği bastırmak için başka bir şey ararız: bir bildirim sesi, kısa bir video, yeni bir plan, bir hayal…
Üstelik sadece zihnimiz değil, içinde yaşadığımız düzen de anda kalmamızı zorlaştırır. Günümüz kültürü hız üzerine kuruludur; her şey daha fazlasını yapmamız, daha çok üretmemiz, bir sonraki adıma hazırlıklı olmamız gerektiğini fısıldar. Yavaşlamak neredeyse suç gibi görülür. Anda kalmak, bu yüzden çoğu zaman “hiçbir şey yapmamak” gibi algılanır – oysa ne kadar yanıldığımızı ancak yavaşladığımızda fark ederiz. Dinlenmenin bile verimlilikle ölçüldüğü bir dünyada, şimdiki zamanı deneyimlemek yerine hep “sonra”ya yatırım yaparız. Belki de bu yüzden çoğumuz için o anı yaşamak, sandığımızdan çok daha radikal bir eylemdir.
Belki de Zor Olan Kendini Duymak
Belki de anda kalmak sandığımızdan daha zor değil; asıl zor olan, o anda kendimizle kalmak. Sessizlik, yalnızlık ya da hareketsizlikle yüzleştiğimizde, içimizde beliren duygular bazen beklenmedik şekilde yoğun olabilir. Ertelenmiş bir hüzün, bastırılmış bir öfke, cevapsız bir soru… Zihin meşgulken bunlar duyulmaz ama an yavaşladığında, tüm sesler çekildiğinde yüzeye çıkmaya başlar. Ve belki de tam bu yüzden elimiz refleksle telefona gider, bir iş uydururuz kendimize, bir ses, bir oyalama… Anda kalmak, dış dünyadan değil, iç dünyamızdan kaçışın da kapısını kapatır. Bu yüzden, o anın içinde kalmak cesaret ister. Kendini duymayı göze almak ister.
Küçük Ama Güçlü Adımlar – Anda Kalmak Öğrenilebilir mi?
İyi haber şu ki, anda kalmak doğuştan gelen bir yetenek olmasa da, sonradan öğrenilebilen bir beceri. Bu becerinin temelinde ise bilinçli farkındalık (mindfulness) yer alır. Bilinçli farkındalık, dikkatimizi yargılamadan, nazik bir kabulle şu ana yönlendirebilme becerisidir. Ne geçmiş ne de gelecekte olmadan, şu anı olduğu gibi fark edebilmek anlamına gelir. Yani bilinçli farkındalık, dengeli bir dikkat hâlidir diyebiliriz.
Bu farkındalık hâli; stresle baş etmede, duygu düzenleme becerilerinde ve kendimizle olan ilişkimizi onarmada oldukça etkilidir. Üstelik bu beceriyi geliştirmek için büyük değişimlere gerek yok. Bazen bir bardak çayı gerçekten içmek, yürürken adımlarını hissetmek ya da sadece birkaç bilinçli nefes almak bile başlangıç olabilir. Yürürken duyduğunuz sesler neler, zeminin dokusu nasıl, hava nasıl, çevrende neler var vs. fark etmek güzel bir başlangıç olabilir. Nefesimize odaklanmak ve doğal akışında nefesimizi izlemek de güzel bir yoldur. Buradaki anahtar nokta, dikkatin dağıldığını fark ettiğinde kendine kızmadan, nazikçe yeniden dönmeyi seçmektir. Anda kalmak bir yarış değil; tam tersine, kaybolduğunu fark ettiğin her an yeniden başlama fırsatı sunan bir yolculuktur. Küçük pratikler zamanla birer yaşam alışkanlığına dönüşebilir. Ve belki bir gün, “şu an”a dönmek eskisi kadar uzak hissettirmez.
Anda Kalmanın Nazik Tarafı
Anda kalmak bir yetenekten çok, bir ilişki biçimi. Kendimizle, düşüncelerimizle, dünyayla kurduğumuz ilişkinin bir aynası gibi. Elbette zor – çünkü zihnimiz başka yerlere gitmeye, kalabalıklaşmaya çok alışık. Ama bu farkındalık anlarını çoğaltmak mümkün. Küçük egzersizlerle, nazik bir dikkatle, sabırla…
Peki siz ne kadar anda kalabiliyorsunuz?
Aşağıdaki birkaç soru, sizi zihninizle yeniden tanıştırabilir:
-
Bazen otomatik pilotta gibi mi hissediyorsunuz?
-
Yaptığınız bir şeyi bitirdikten sonra “hiç fark etmeden yapmışım” dediğiniz oluyor mu?
-
O an yaşadığınız bir duyguyu isimlendirmekte zorlandığınız oluyor mu?
Bunlara “evet” cevabınız fazlaysa üzülmeyin. Bu farkındalık anı bile dönüşüm için ilk adımdır. Ve unutmayın; her dikkat dağıldığında kendinizi yargılamadan geri dönmek, en büyük zihinsel nezakettir.
Daha derinlemesine keşfetmek için Zümra Atalay’ın Mindfulness – Bilinçli Farkındalık kitabını okumanızı öneririm.