Cep telefonları, tabletler, akıllı saatler… Dünyanın her yerinde insanlarla anında iletişim kurabilmek büyük bir konfor gibi görünse de, sürekli bağlantıda kalmak, bildirimlere cevap vermek zorunda hissetmek zihinsel bir yük haline geliyor. Psikolojide “Always-On Culture” olarak anılan bu durum, modern çağın en sessiz salgınlarından biri olan dijital tükenmişlik ile el ele ilerliyor.
Sürekli Uyarılma Sendromu
Sürekli uyarılma sendromu, kişinin günün her saatinde e-postalar, mesajlar, sosyal medya bildirimleri, haber akışlarıyla bombardımana tutulması ve bu döngüyü durdurmakta zorlanması olarak tanımlanabilir. Özellikle pandemi sonrası evden çalışma kültürünün yaygınlaşması, iş-özel yaşam sınırlarının silikleşmesiyle daha da görünür hale geldi.
Araştırmalar gösteriyor ki:
• İş saatleri dışında gelen e-postalara yanıt verme baskısı, tükenmişlik riskini %30 artırıyor.
• Sosyal medya kullanımı arttıkça dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları ve anksiyete düzeyi yükseliyor.
• Bildirimlere yetişememe kaygısı (FOMO: Fear of Missing Out) depresyonu besliyor.
Kişi ne kadar çok bağlantıda kalmaya çalışırsa, bir o kadar yalnız ve yorgun hissediyor. Oysa psikolojik sağlığımız için “durmak” ve dijital dünyadan kopup kendimize dönmek hayati önem taşıyor.
Çevrimiçi olmak zorunda değiliz. Mesajları birkaç saat geç yanıtlamak, sosyal medyada bir süre görünmemek ya da bildirimleri kapatmak dünyanın sonu değil. Aksine, zihnimize ve ruhumuza nefes alacak bir alan açıyor.
Dijital Dünyada Daha Bilinçli Bir Varoluş İçin
Kendimize şu soruyu sorabiliriz:
“Bugün ne kadar çevrimdışıyım?”
Unutmayalım: Sağlıklı sınırlar sadece insanlar arasında değil, teknolojiyle ilişkimizde de gereklidir.
Dijital Tükenmişliği Azaltmanın 5 Yolu
✅ Bildirimleri sessize al.
✅ Sosyal medya kullanımına süre sınırı koy.
✅ Geceleri telefonu başka odada bırak.
✅ “Hayır” demeyi öğren: Her mesaja anında cevap vermek zorunda değilsin.
✅ Kendine çevrimdışı anlar yarat: Yürüyüş, kitap, yüz yüze sohbet