Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kontrol Et, Güvende Kal: Bilme İhtiyacının Gelişimsel Temelleri

Gündelik yaşamda çoğumuzun sıklıkla deneyimlediği güçlü bir eğilim vardır: bilmek. Ne olacağını önceden tahmin etmek, olasılıkları hesaplamak, riskleri bertaraf etmek… Belirsizlikle baş etmekte zorlandığımızda daha çok bilgi arar, daha fazla kontrol etmeye yöneliriz. Ancak bu davranışlar yalnızca bilişsel stratejiler değildir; çoğu zaman erken bağlanma deneyimlerinden beslenen duygusal başa çıkma yollarıdır. Bilme ve kontrol ihtiyacı, özellikle güvenli bağlanmanın gelişemediği çocukluk hikâyelerinde psikolojik hayatta merkezi bir rol oynayabilir. Bu yazı, bilme ve kontrol etme ihtiyacının gelişimsel kökenlerini bağlanma kuramı ve şema terapi perspektifinden ele alacak; bu davranışların psikolojik işlevlerini açıklamayı hedefleyecektir.

Bilme Arzusunun Duygusal Arka Planı

Bilinmezlik yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda duygusal bir yük taşır. İnsan zihni, evrimsel olarak belirsizlikten kaçınmak ve tehlikeyi öngörebilmek üzere yapılandırılmıştır. Ancak bu ihtiyacın ne ölçüde yoğunlaştığı, bireyin erken dönem ilişkisel deneyimleriyle doğrudan ilişkilidir. Özellikle bakım verenin duygusal olarak tutarsız, öngörülemez ya da ihmalkâr olduğu çocukluk ortamlarında, çocuk için güvenli bir içsel temel inşa edilemez. Bu durumda çocuk, kendini koruyabilmek için zihinsel düzeyde sürekli hazırlıklı kalmayı, olasılıkları önceden hesaplamayı ve kontrolü elde tutmayı öğrenir. Zamanla bu strateji, benlik örgüsünün bir parçası haline gelir.

Tam da bu noktada bağlanma kuramı, bu davranışsal örüntülerin gelişimini anlamada önemli bir çerçeve sunar. Bowlby’nin (1969) bağlanma kuramına göre, bireyin çocuklukta geliştirdiği bağlanma stili, hem kendine hem de dış dünyaya dair temel inançlarını şekillendirir. Güvenli bağlanan bireyler, belirsizliği yaşamın doğal bir parçası olarak algılarken, güvensiz bağlanan bireyler için belirsizlik çoğunlukla tehditkâr ve tolere edilemez bir deneyimdir.

Örneğin, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerde terk edilme korkusu ve yetersizlik hissi öne çıkar. Bu kişiler için “bilmek”, ilişkideki bağın durumunu sürekli kontrol etmeye çalışmak anlamına gelir. Partnerinin ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışma, iletişim sıklığını takip etme, ipuçları toplama gibi davranışlar, duygusal regülasyonun kontrol aracılığıyla sağlanmaya çalışıldığı örüntülerdir. Öte yandan kaçıngan bağlanan bireylerde duygusal yakınlık tehdittir. Bu kişiler, belirsizlikten kaçınmak için mesafe koyar, duygularını bastırır ve ilişkisel kontrolü duygusal geri çekilme yoluyla sağlamaya çalışır.

Bu bağlanma temelli açıklamalar, bizi bir sonraki önemli kuramsal çerçeveye, yani şema terapiye götürür.

Kontrol Davranışlarının Şematik ve Mod Temelli Kökleri

Şema terapi kuramı, bireyin erken dönem deneyimlerinden kaynaklanan ve yaşam boyu yinelenen duygu-düşünce-davranış kalıplarına “şema” adını verir (Young et al., 2003). Bu yapılar, bireyin temel psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmadığı çocukluk ortamlarında gelişir. Bilme ve kontrol ihtiyacı da sıklıkla belirli şemaların etkisiyle ortaya çıkar.

Örneğin, dayanıksızlık/tehlike şeması taşıyan birey için dünya öngörülemez, güvensiz ve potansiyel olarak tehdit edicidir. Bu birey, felaket senaryolarını zihninde sıkça canlandırır. Bilgi toplamak, plan yapmak ve her ihtimali önceden öngörmeye çalışmak, bu şemayı düzenlemenin yollarına dönüşür.

Bir diğer örnek, cezalandırıcılık şemasıdır. Bu şemaya sahip birey, hata yapmanın ya da eksik olmanın mutlaka bir cezayı hak ettiğine inanır. Kendisini sürekli yargılayan, hoşgörüsüz ve katı bir iç sesle yaşar. Bu durumda bilmek, hata yapmamak için bir zorunluluğa dönüşür; çünkü hata yaparsa kendini acımasızca suçlayacağını bilir. Bilgiye aşırı yatırım, kontrolü elden bırakmama ve her şeyi mükemmel yapma çabası, içsel cezalandırıcıdan korunma stratejisine dönüşür.

Ancak şemalar bu ihtiyaçların temel zeminini oluştururken, günlük yaşamda bu ihtiyaçlar çoğunlukla şemaların kendisinden değil, onlara karşı gelişen başa çıkma modları aracılığıyla ifade bulur. Şema terapi mod modeline göre, birey stres altındayken veya bir şeması tetiklendiğinde, geçmişte geliştirdiği başa çıkma yollarını sürdüren bir “mod”a geçer.

Kontrol ihtiyacı, çoğu zaman bir aşırı telafi eden mod aracılığıyla ortaya çıkar. Bu mod, bireyin kırılgan ya da tehdit altında hissetmesini engellemek için devreye girer. Altta yatan şemaya (örneğin yetersizlik, terk edilme, başarısızlık) karşı kişi, tam tersi bir pozisyona geçer: her şeyi bilmeye çalışma, riski sıfırlama, mükemmel karar alma ve tüm değişkenleri kontrol etme gibi davranışlar sergiler. Bu modda birey, ne hissettiğinden çok neyi yönettiğine odaklanır.

Öte yandan bazı bireylerde bu ihtiyaç bir kaçınmacı mod aracılığıyla da ifade bulabilir. Bu durumda kişi, belirsizlikle yüzleşmek yerine analizlere gömülür, bilgiyle meşgul olur ya da detaylara sığınarak duygularla teması engeller. Daha nadir olarak da, bireyin dışsal kurallara körü körüne uyduğu ve içsel sorumluluğu devrettiği uyumlu–teslim olan mod biçiminde kontrol ihtiyacı gözlenebilir.

Davranışsal olarak farklılık gösterse de tüm bu modların ortak paydası, bireyin içsel güvenlik ihtiyacını dışsal kontrol yoluyla karşılamaya çalışmasıdır.

Terapötik Dönüşüm: Kontrolden Esnekliğe

Kontrole dayalı güvenlik arayışı, kısa vadede rahatlatıcı olsa da uzun vadede bireyin psikolojik esnekliğini ve içsel kaynaklarına erişimini sınırlar. Bilinmezlik karşısında panik, işlev kaybı veya ilişkisel gerilimler ortaya çıkabilir. Terapötik süreçte hedef, bu kontrol stratejilerini ortadan kaldırmak değil, onların altında yatan duygusal ihtiyaçları görünür kılmak ve işlevsel yollarla karşılamayı öğretmektir.

Danışan, terapi sürecinde bu modların hangi durumlarda aktifleştiğini fark etmeye başlar. Ardından, bu davranış örüntülerinin kökenindeki şematik kırılganlıklarla çalışılır. Terapist burada yeniden ebeveynlik işleviyle güvenli bir bağ kurar ve sağlıklı yetişkin modunun gelişimini destekler. Bu mod, belirsizlikle baş edebilme, duygularla teması sürdürme ve içsel güveni kurma kapasitesini temsil eder.

Sonuç olarak, belirsizliğe tahammül yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda duygusal bir beceridir. Bu dayanıklılık, bireyin kendi iç dünyasıyla kurduğu ilişki yeniden düzenlendiğinde güçlenir.

Kaynakça

Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books.
Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in Adulthood: Structure, Dynamics, and Change. New York: Guilford Press.
Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. New York: Guilford Press.

Gülfem Rana Dikici Çelikay
Gülfem Rana Dikici Çelikay
Gülfem Dikici Çelikay, ilişkiler, erken dönem çocukluk travmaları, bağlanma dinamikleri ve kişilik bozuklukları alanlarında uzmanlaşmış bir klinik psikologdur. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra, University of Groningen’de Klinik Psikoloji alanında araştırma yüksek lisansını (MSc) tamamlamıştır. Lisans ve yüksek lisans sürecinde çeşitli üniversitelerde araştırma asistanı olarak görev alarak akademik çalışmalara katkıda bulunmuştur. Şema terapi, EMDR, bilişsel davranışçı terapi ve psikodinamik terapi ekollerinde eğitim almış olup, ergen ve yetişkinlerle Antalya’da yüz yüze ve online terapi seansları yürütmektedir. Akademik ve klinik alandaki çalışmalarına aktif olarak devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar