“Modumuz düşükken normalden daha fazla yiyor olabilir miyiz?” “Ya da çocuklukta yaşanan zorluklar yetişkinlikte yeme alışkanlıklarımızı etkiler mi?” Bu ayki yazımızda bu soruların esas öznesi olan duygusal açlık ve travma ilişkisini ele alacağız.
Keyifli okumalar. 😊
Açlık Mı Travma Mı?
Bireylerin vücut ağırlığı ve kitle endeksi arasındaki ilişki, aldıkları besinler ve bu besinlerin enerji olarak harcanması ile ilişkilidir. Olumsuz bir duygu durumu içindeyken beslenme alışkanlığını değiştirerek, besinin metabolik yatıştırıcı etkisinin kullanılması duygularının beslenme davranışlarını etkilemesini sağlamaktadır. Örneğin sürekli kaygı ya da yalnızlık duygusunun üstesinden gelinmek istendiğinde; birey besin almaya başlamaktadır. Bu kaçınmacı davranış fazla beslenmeye neden olmakta ve duygusal yeme davranışı olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde duygusal beslenmenin özellikle obeziteye, yeme bozukluklarına, depresyona ve hormonal problemlere neden olduğu belirlenmiştir.
Duygular, insan yaşamının vazgeçilmez ögesidir. Doğumdan ölüme hayatın bütün süreçlerinde duyguların etkisi kendisini göstermekte ve insanlar sürekli olarak farklı duygular içinde bulunabilmektedirler. Duyguların en önemli özelliği, bireyin tutum ve davranışları üzerindeki etkisidir. Bütün insanlar duygularının da etkili olduğu bir işleme süreci sonucunda hayatı algılamakta, karar vermektedir. Aynı zamanda duygular bireylerin davranışlarını da etkilemektedir. Duyguların etkisinin çok yüksek olduğu davranışların başında duygusal yeme davranışı gelmektedir.
Genel bağlamda duygusal yeme davranışını stres, üzüntü, kaygı gibi duygusal durumlarda yeme alışkanlığının kontrolden çıkması olarak açıklayabiliriz. Elbetteki duygusal yeme alışkanlığı herkeste aynı şekilde ilerlemez ve bazı kişilerde çok ciddi sorunlara da yol açmaz. Bundan dolayı kesin bir sorun olarak ele alınmaz. Ancak duygusal açlık, aşırı bir düzeye ulaştığında ya da bireyin sağlığını tehdit ettiğinde sorunlu bir davranış olarak tanımlanır. Kişinin günlük yaşamı bu durumdan ciddi şekilde etkilenir. Ayrıca bireylerin vücut algısında bozulmalar ve öz kontrol kaybı da yaşanabilir.
Literatürde duygusal açlığın genel nedenleri arasında günlük yaşam içinde yaşanan olumsuz olaylar, yalnızlık/sosyal izolasyon, öz kontrol kaybı, anlamsızlık ve boşluk hissi gibi bireylerin stres seviyesinde artışa neden olan olaylar ele alınmıştır. Bunların dışında yapılan çalışmalar; çocukluk çağında yaşanılan travmatik olayların duygusal yeme davranışı üzerinde büyük etkiye sahip olduğunu vurgulamıştır. Yapılan çalışmalar yeme davranışının kişilerin deneyimlerinden etkilendiği ve çocukluk döneminde yaşanan olumsuz olayların ilerleyen yaşlarda bozulmuş yeme davranışlarına yol açabileceğini vurgulamaktadır.
Çocukluk çağı travması; 18 yaşından küçük insanların doğrudan yaşadıkları ya da tanıklık ettikleri, tehdit edici veya korkunç bir olaya maruz kalması olarak tanımlanmaktadır. Bu çağda yaşanan travmatik deneyimler insan hayatı boyunca yaşanan travmatik deneyimlerinin 4’te 1’ini oluşturabilmektedir. Ayrıca, yetişkinlikte ortaya çıkan travma sonrası stres tepkileri, çocukluk çağına ilişkin olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir.
Çocukluk çağı travmaları, fiziksel istismar, duygusal istismar, cinsel istismar, fiziksel ihmal ve duygusal ihmal deneyimlerini ifade etmek için kullanılır. Bu travmaların izleri uzun süre devam eder ve bireylerin psikolojileri üzerinde tahrip edici bir özelliğe sahiptir. Çocukluk çağı travmaları erken çocukluk döneminden itibaren bireylerin travmatik yaşam deneyimleri (istismar ve ihmal) sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu yaşantıların neden olduğu bozucu etkiler çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca çocukluk çağı travmalarının etkileri uzun süre devam etmekte, korkutucu ve dehşete düşüren bu olaylardan korunma ihtiyacı da davranışsal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Duygusal yeme davranışı da bu davranışsal sorunlar arasında yer almaktadır. Unutulmaması gerekiyor ki çocukluk çağı travmaları toplumsal bir sorundur. Bütün çocukların travmatik deneyim yaşaması ihtimali bulunmaktadır. Toplumun ve yetkili mercilerin temel görevi çocukları güven içinde büyütmek için uygun koşulları sağlamaktır.
Sonuç olarak; çocukluk çağı yaşanan olumsuz yaşantılardan kaynaklı gelişen duygusal yeme davranışı, bireylerin algılamış olduğu olumsuz duygularının yeme davranışlarına olan etkisidir. Bu etki, bireyin duyguları ile başa çıkmada zorlandığı anda, yeme davranışları ile durumu telafi etmeye çalışmasını açıklar. Bununla birlikte; her yemek yeme biçimi ve her kaçış duygusal yeme davranışı ile bağdaştırılamaz. Bireyin içsel bir tepki olarak fiziksel açlık dürtüsü ile yemek yemesi duygusal yeme davranışı kapsamına girmez.
Peki duygusal yeme davranışında risk faktörleri nelerdir?
Duygusal yeme bozukluğunun gelişiminde birçok psikososyal risk faktörü etkili olmaktadır. Özellikle çocukluk çağında yaşanan duygusal, fiziksel ya da cinsel travmalar, bireyin duygularını sağlıklı biçimde tanıma ve düzenleme becerilerini zayıflatabilir. Aile içi iletişim problemleri, bakım verenlerin duygusal yoksunluğu ya da aşırı eleştirel tutumları bireyin yemeği bir baş etme aracı olarak kullanmasına neden olabilir. Ayrıca yüksek düzeyde stres, depresyon, kaygı bozuklukları, beden imajı memnuniyetsizliği ve düşük öz-denetim de duygusal yeme davranışını tetikleyebilir. Bu faktörler bir araya geldiğinde bireyin fiziksel açlıkla duygusal açlığı ayırt edememesi ve yeme davranışını duygu düzenleme işleviyle kullanması olasılığı artar.
Duygusal Yeme Davranışında Belirtiler ve Sonuçları
Duygusal yeme bozukluğunun belirtileri arasında fiziksel açlık hissi olmadan yeme isteği; özellikle stres, üzüntü, öfke gibi yoğun duygular sırasında aşırı ve kontrolsüz yeme davranışı öne çıkar. Yeme sonrası suçluluk, pişmanlık ve utanma duyguları sık görülür. Bireyler genellikle tatlı ve yüksek kalorili gıdalara yönelir. Bu durum zamanla kilo artışı, obezite, diyabet gibi fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir. Psikolojik düzeyde ise düşük benlik saygısı, beden imajı bozukluğu, depresyon ve kaygı belirtileri ile ilişkili olabilir. Sosyal yaşamdan çekilme ve yeme davranışı üzerindeki kontrol kaybı, bireyin işlevselliğini olumsuz etkileyebilir.
Böyle bir durumda ne yapabiliriz; nasıl korur, nasıl korunuruz?
Böyle bir durumla başa çıkmak için önce hangi duyguların sizi yemeğe yönlendirdiğini anlamaya çalışın, yediğiniz zaman nasıl hissettiğinizi not edin. Tetikleyicileri belirledikten sonra sağlıklı alternatiflere yönelin; stres anında yürüyüşe çıkın, meditasyon veya nefes egzersizleri gibi aktivitelerle sakinleşin. Ayrıca kısa molalar alın; örneğin beş dakikalık bir yürüyüşe çıkmak ya da sevdiğiniz bir şarkı eşliğinde dans etmek zihninizi dağıtabilir. Araştırmalar stres yönetimi, nefes egzersizleri ve sağlıklı atıştırmalıklara yönelmenin bu kısır döngüyü kırmada etkili olduğunu vurguluyor. Aileniz ve arkadaşlarınız duygularınızı dinleyerek ve motivasyonunuzu destekleyerek bu süreçte yanınızda olabilir. Kendinize karşı nazik olun; her adım bir ilerlemedir. Unutmayın, bu süreci yönetmek zaman alabilir ama her adım sizi güçlendirir.
Unutmayın, duygularınız sizi yönetmek zorunda değil; siz onları tanıdıkça, hayatın kontrolü yeniden sizin ellerinize geçer.