Müziğin insan ruhunu derinden etkileyen bir güce sahip olduğu yüzyıllardır bilinen bir gerçek. Bazen bir şarkı çalar ve “İşte tam olarak böyle hissediyorum” deriz. Bu anlar, müzikle olan ilişkimizi sadece keyif almakla açıklamanın yeterli olmadığını gösterir. Peki, bu etkileşim tek yönlü mü? Sadece ruh halimiz mi müzik seçimimizi belirliyor, yoksa dinlediğimiz müzik de mi ruh halimizi şekillendiriyor? Bu yazıda müzikle duygu arasındaki bu karmaşık ilişkiyi bilimsel bulgular ışığında ele alacağız.
Müzik Dinleme Davranışı: Sebep mi Sonuç mu?
Müzik, yalnızca kulağımıza hoş gelen melodilerin ve seslerin toplamından değildir. Araştırmalar, insanların müziği bir tür duygu düzenleme aracı olarak kullandığını ortaya koyuyor. Saarikallio ve Erkkilä’nın (2007) yaptığı çalışmaya göre, özellikle genç bireyler müzik dinleyerek mevcut ruh hallerine uyum sağlıyor ya da bu ruh halini dönüştürmeye çalışıyor. Üzgünken hüzünlü müzikler dinlemek, kişiyi daha da üzmek yerine “anlaşılıyor” hissini vererek rahatlama sağlıyor. Bu durum psikolojide duyguya uygun içerik arayışı (mood-congruent processing) olarak adlandırılır.
İnsanlar, iç dünyalarıyla uyumlu dışsal uyaranlara yönelir. Örneğin üzgün bir kişi, çevresindeki olumsuz içerikleri daha kolay fark edebilir ya da melankolik müziklere yönelerek bu ruh haliyle uyumlu bir deneyim yaşamak ister. Benzer şekilde neşeli ve enerjik hisseden bir kişi, ritmi yüksek, hareketli şarkılara yönelerek bu pozitif ruh halini sürdürmeye çalışır. Bu seçicilik aslında zihnin kendi içsel durumunu doğrulama ve anlamlandırma eğiliminin bir sonucudur. İnsan beyni, mevcut duygu durumuna uygun bilgileri daha hızlı işler ve daha anlamlı bulur. Dolayısıyla müzik tercihi, yalnızca zevk meselesi değil; aynı zamanda kişinin kendi ruh haliyle kurduğu bilinçli ya da bilinçdışı bir uyum arayışıdır.
Ancak bu ilişkinin tek yönlü olmadığını gösteren güçlü bulgular da mevcut. Dinlediğimiz müzik ruh halimizi etkileyebilir, hatta değiştirebilir. Thoma ve arkadaşlarının (2013) yürüttüğü bir çalışmada, stresli bir görev sonrasında pozitif müzik dinleyen katılımcıların hem stres hormonlarında (kortizol) hem de öznel stres düzeylerinde anlamlı düşüşler gözlemlenmiştir. Benzer şekilde Juslin ve Sloboda’nın (2010) aktardığı bulgular, müziğin duyguları dönüştürme, rahatlatma ve motivasyon sağlama gibi önemli işlevlere sahip olduğunu gösterir.
Farklı Türler, Farklı Etkiler
Müzik türleri, duygular üzerindeki etkileri bakımından oldukça çeşitlidir. Klasik müzik çoğu zaman rahatlatıcı ve stres azaltıcı bir etkiye sahipken elektronik müzik yüksek temposuyla enerji ve hareket kazandırabilir. Rock ve metal müzikler ise sıklıkla öfke veya içsel çatışmayla ilişkilendirilse de bu türleri sevenler için bir tür “duygusal boşaltım” yani katarsis işlevi görebilir.
Katarsis, psikolojide bastırılmış ya da yoğun duyguların güvenli bir şekilde dışavurularak boşaltılması ve böylece ruhsal bir rahatlama sağlanması anlamına gelir. Özellikle öfke, kaygı veya hayal kırıklığı gibi duyguların doğrudan ifade edilmesinin her zaman mümkün olmadığı durumlarda, bu duygular müzik yoluyla dolaylı olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda, sert gitar riffleri, hızlı davul ritimleri veya yoğun vokaller, dinleyici için hem bir ifade aracı hem de zihinsel bir rahatlama kaynağına dönüşür.
Benzer şekilde melankolik müzikler de düşündüğümüzün aksine kişiyi daha fazla üzmektense anlaşıldığını hissettirerek duygusal rahatlama sağlayabilir. Bu durum, müziğin yalnızca mevcut duygularımıza eşlik etmediğini; onları dönüştürme, yatıştırma ya da güçlendirme kapasitesine sahip olduğunu gösterir.
Müzik Bir Duygu Düzenleme Aracı mı?
Psikolojide duygu düzenleme, kişinin hissettiği duyguları bilinçli veya bilinçsiz yollarla değiştirme, azaltma veya dönüştürme sürecidir. Bilişsel yeniden değerlendirme, dikkat dağıtma gibi stratejilerle birlikte, sanat ve özellikle müzik dinlemek de bu süreçte önemli rol oynar.
Saarikallio ve Erkkilä’nın (2007) çalışması, genç bireylerin müziği yedi temel işlev için kullandığını ortaya koyar: duygusal boşalma, dikkat yönlendirme, kendini anlama, ruh hali iyileştirme, sosyal bağ kurma, kimlik geliştirme ve rahatlama. Bu işlevler, müziğin sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda psikolojik dayanıklılığı destekleyen güçlü bir mekanizma olduğunu gösterir.
Juslin ve Västfjäll’in (2008) ortaya koyduğu duygusal bulaşma (emotional contagion) teorisine göre ise müzik, içerdiği duyguyu doğrudan dinleyiciye aktarabilir. Bu durum ise hüzünlü bir şarkı dinlerken içsel olarak aynı duyguyu deneyimlememize ya da ritmi hızlı, neşeli bir şarkı ile modumuzun yükselmesine yol açar.
Sonuç: Müzik Bir Ayna mı, Bir Araç mı?
Görünen o ki, müzikle ruh hali arasındaki ilişki iki yönlü bir döngü oluşturuyor. Bazen modumuz müzik seçimimizi belirliyor; bazen de dinlediğimiz müzik ruh halimizi değiştirip dönüştürüyor. Neşemizi artırmak, acımızı dindirmek veya sadece “yalnız değilim” hissini yaşamak için müziğe sığınıyoruz. Bu anlamda müzik hem bir ayna hem de bir araç: İçsel dünyamızı yansıtan ama aynı zamanda onu dönüştürme gücüne sahip bir köprü.
Kulaklıklarımızı taktığımızda aslında yalnızca sesleri değil, kendi duygularımızı da yeniden şekillendiriyoruz. Müzik; bazen bir sığınak, bazen bir motivasyon kaynağı, bazen bir eğlence aracı, bazen de sessizce bize “anlaşılıyorsun” diyen görünmez bir dost.
Kaynakça
Saarikallio, S., & Erkkilä, J. (2007). Müzik ve duygusal öz düzenleme: Ergenler arasında yapılan nitel bir çalışma. https://doi.org/10.1017/S0265051706007254
Juslin, P. N., & Västfjäll, D. (2008). Müzik dinlerken yaşanan duygular: Altı psikolojik mekanizmanın incelemesi.
Thoma, M. V., La Marca, R., Brönnimann, R., Finkel, L., Ehlert, U., & Nater, U. M. (2013). Müzik dinlemenin psikobiyolojik stres yanıtı üzerindeki etkisi. https://doi.org/10.1016/j.psyneuen.2013.01.010
Juslin, P. N., & Sloboda, J. A. (2010). Müzik ve Duygu: Teori ve Araştırmalar.